إعـــــــلان

تقليص
لا يوجد إعلان حتى الآن.

العثمانية القديمة

تقليص
X
 
  • تصفية - فلترة
  • الوقت
  • عرض
إلغاء تحديد الكل
مشاركات جديدة

  • #16
    dâ’î (A.) [ 1 [داعی .dua eden, duacı. 2.davet eden.
    dâ’ussıla (A.) [ داء الصله ] yurdunu özleme, köyünü özleme.
    dâd (F.) [ 1 [داد .adalet. 2.iyilik, ihsan.
    dâd (F.) [ 1 [داد .verme. 2.verdi. 3.vergi.
    dâdgâh (F.) [ دادگاه ] mahkeme.
    dâdhâh (F.) [ دادخواه ] davacı.
    dâdres (F.) [ دادرس ] imdada koşan.
    dâdû (F.) [ دادو ] dadı.
    dâdüferyâd (F.) [ دادوفریاد ] feryat figan.
    dâdüsited (F.) [ داد و ستد ] alışveriş.
    dâfi’ (A.) [ دافع ] uzaklaştıran, defeden.
    dâğ (F.) [ 1 [داغ .yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.
    dağal (F.) [ دغل ] hile, hilehurda, alavere dalavere.
    dağalbâz (F.) [ دغل باز ] hileci.
    dağdağa (A.) [ دغدغه ] telaş, gürültü patırtı.
    dâhî (A.) [ داهی ] deha sahibi.
    dâhil (A.) [ داخل ] iç, içeri.
    dâhil olmak içeri girmek.
    dâhile (A.) [ داخله ] iç, iç yüz.
    dâhilen (A.) [ داخلا ] içten.
    dâhilî (A.) [ داخلی ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
    dâhiliye (A.) [ داخليه ] iç ile ilgili, iç yüze ait.
    dahl (A.) [ دخل ] müdahale etme, karışma.
    dahme (F.) [ 1 [ضخمه .mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.
    dâim (A.) [ دائم ] sürekli, devamlı.
    dâimî (A.) [ دائمی ] sürekli, devamlı.
    dâir (A.) [ 1 [دائر .ilişkin, hakkında. 3.dönen.
    dâire (A.) [ 1 [دائره .daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.
    dâirenmâdâr (A.) [ دائرا مادار ] çepeçevre.
    dâirevî (A.) [ دائروی ] dairemsi.
    dâirezen (A.-F.) [ دائره زن ] daire çalan.
    dâiye (A.) [ 1 [داعيه .arzu, istek. 2.iddia.
    dakâyık (A.) [ 1 [دقایق .incelikler. 2.dakikalar.
    dakîk (A.) [ 1 [دقيق .ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.
    dakîka (A.) [ 1 [دقيقه .incelik. 2.dakika.
    dalâlet (A.) [ ضلالت ] sapkınlık.
    dâll (A.) [ دال ] delalet eden.
    dâlle (A.) [ ضاله ] sapık, yoldan çıkmış.
    dâm (F.) [ 1 [دام .tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.
    dâmâd (F.) [ داماد ] damat, güveyi.
    dâmân (F.) [ دامان ] etek.
    dâmen (F.) [ دامن ] etek.
    dâmenâlûde (F.) [ دامن آلوده ] iffetsiz.
    dâmenbûs (F.) [ دامن بوس ] etek öpen.
    dâmene (F.) [ دامنه ] yamaç, dağ eteği.
    dâmengîr (F.) [ 1 [دامن گير .davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.
    dâmgâh (F.) [ دامگاه ] tuzak kurulmuş yer.
    dân (F.) [ دان ] bilen.
    dân (F.) [ دان ] kap.
    dânâ (F.) [ دانا ] bilgili, iyi bilen.
    dâne (F.) [ 1 [دانه .tohum. 2.yem. 3.tane.
    dânende (F.) [ داننده ] bilen.
    dâng (F.) [ دانگ ] altıdabirlik dirhem.
    dâniş (F.) [ 1 [دانش .bilgi. 2.bilim.
    dânişâmûz (F.) [ دانش آموز ] öğrenci.
    dânişgâh (F.) [ دانشگاه ] üniversite.
    dânişmend (F.) [ 1 [دانشمند .bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.
    dânişver (A.) [ دانشور ] bilgin.
    dâr (A.) [ 1 [دار .yurt. 2.ev.
    dâr (F.) [ دار ] dar ağacı.
    dâr (F.) [ دار ] sahip olan, bulunduran, tutan.
    dâr -ı bekâ [ دار بقا ] ahiret.
    dâr -ı fenâ [ دار فنا ] dünya.
    dârâ (F.) [ 1 [دارا .sahip. 2.büyük hükümdar.
    darabân (A.) [ 1 [ضربان .çarpıntı. 2.vuruş.
    darabât (A.) [ 1 [ضربات .darbeler, vuruşlar.
    darb (A.) [ 1 [ضرب .vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.
    darbe (A.) [ 1 [ضربه .vuruş, darbe. 2.bela.
    darbhâne (A.) [ ضرب خانه ] darphane, para basımevi.
    darbımesel (A.-F.) [ ضرب مثل ] atasözü.
    dârçîn (F.) [ دارچين ] tarçın.
    dârende (F.) [ دارنده ] sahip.
    darîr (A.) [ ضریر ] doğuştan kör.
    dârû (F.) [ دارو ] ilaç.
    dârûhâne (F.) [ داروخانه ] eczane.
    dârülaceze (A.) [ دارالعجزه ] düşkünler evi.
    dârülbedâyi (A.) [ دارالبدایع ] konservatuvar.
    dârülelhân (A.) [ دارالالحان ] konservatuvar.
    dârüleytâm (A.) [ دارالایتام ] yetimhane.
    dârülfünun (A.) [ دارالفنون ] üniversite.
    dârülhilâfe (A.) [ 1 [دارالخلافه .İstanbul. 2.halifelik merkezi.
    dârülkütüb (A.) [ دارالکتب ] kütüphane.
    dârülmuallimât (A.) [ دارالمعلمات ] kız öğretmen okulu.
    dârülmuallimîn (A.) [ دارالمعلمين ] erkek öğretmen okulu.
    dârülmülk (A.) [ دارالملک ] başkent.
    dârülvilâde (A.) [ دارالولاده ] doğumevi.
    dârüssaltana (A.) [ دارالسلطنه ] İstanbul.
    dârüsselam (A.) [ 1 [دارالسلام .Bağdat. 2.cennet.
    dâs (F.) [ داس ] orak.
    dâstân (F.) [ 1 [داستان .destan. 2.hikaye. 3.masal.
    dâstânî (F.) [ داستانی ] destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.
    davâ (A.) [ 1 [دعوی .dava. 2.teorem. 3.mesele.
    dâver (F.) [ 1 [داور .yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.
    davet (A.) [ دعوت ] çağrı.
    dâye (F.) [ دایه ] dadı.
    dâyin (A.) [ داین ] alacaklı.

    deâvî (A.) [ دعاوی ] davalar.
    debbağ (A.) [ دباغ ] sepici.
    debdebe (A.) [ دبدبه ] gösteriş.
    debir (F.) [ دبير ] katip.
    ded (F.) [ دد ] yırtıcı hayvan.
    def (F.) [ دف ] tef.
    def’ (A.) [ دفع ] uzaklaştırma.
    def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.
    def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.
    def’a (A.) [ دفعه ] kez, kere, defa.
    def’aten (A.) [ دفعة ] bir defada.
    defaât (A.) [ دفعات ] kereler, defalar.
    defâin (A.) [ دفائن ] gömüler, defineler.
    defâtir (A.) [ دفاتير ] defterler.
    define (A.) [ دفينه ] gömü.
    defn (A.) [ دفن ] gömme, defin.
    defter (A.) [ دفتر ] defter.
    defterdâr (A.-F.) [ 1 [دفتردار .ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.
    defzen (A.-F.) [ دفزن ] tef çalan.
    deh (F.) [ ده ] on.
    dehâ (A.) [ دها ] dahilik.
    dehâlet (A.) [ 1 [دخالت .karışma. 2.sığınma.
    dehâlîz (A.) [ دهاليز ] dehlizler.
    dehân (F.) [ دهان ] ağız.
    dehânbeste (F.) [ دهان بسته ] suskun.
    dehen (F.) [ دهن ] ağız.
    dehliz (A.) [ دهليز ] koridor.
    dehr (A.) [ 1 [دهر .dünya. 2.devir, zamane.
    dehrî (A.) [ دهری ] materyalist.
    dehriyye (A.) [ دهریه ] materyalistlik.
    dehşetâver (A.-F.) [ دهشت آور ] dehşet verici.
    dehşetengîz (A.-F.) [ دهشت انگيز ] ürkünç, dehşet verici.
    dekâkîn (A.) [ دکاکين ] dükkanlar.
    delâil (A.) [ دلائل ] kanıtlar, deliller.
    delâlet (A.) [ دلالت ] delillik, yol gösterme.
    delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.
    delîl (A.) [ 1 [دليل .kanıt. 2.rehber. 3.şahit.
    delk (F.) [ دلق ] derviş hırkası.
    dellâk (A.) [ دلاک ] tellak.
    dellâl (A.) [ دلال ] komisyoncu, tellal.
    delv (A.) [ 1 [دلو .kova. 2.kova burcu.
    dem (A.) [ دم ] kan.
    dem (F.) [ 1 [دم .zaman. 2.nefes. 3.içki.
    demâdem (F.) [ دمادم ] her an.
    dembedem (F.) [ دمبدم ] her an.
    demsâz (F.) [ 1 [دمساز .yakın arkadaş.2.sırdaş.
    denâet (A.) [ دنائت ] alçaklık.
    dendân (F.) [ دندان ] diş.
    dendanmüzd (F.) [ دندان مزد ] diş kirası.
    denî (A.) [ دنی ] alçak.
    der (F.) [ در ] kapı.
    derâhim (A.) [ دراهم ] dirhemler.
    derakab (F.-A.) [ درعقب ] ardından, hemen, derhal, hemen ardından.
    derâmed (F.) [ در آمد ] kazanç, gelir.
    derâz (F.) [ دراز ] uzun.
    derbân (F.) [ دربان ] kapıcı.
    derbâr (F.) [ دربار ] saray.
    derbeder (F.) [ دربدر ] aylak, avare.
    derbend (F.) [ 1 [دربند .dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.
    derc (A.) [ درج ] içine alma, biriktirme.
    derc edilmek içine alınmak.
    derc etmek içine almak.
    derd (F.) [ 1 [درد .dert. acı. 3.ağrı.
    derdâ (F.) [ دردا ] ne yazık ki, eyvahlar olsun.
    derdest (F.) [ 1 [دردست .yakalama. 2.el altında olma.
    derdest edilmek yakalanmak.
    derdest etmek yakalamak.
    derdiser (F.) [ درد سر ] baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.
    derdmend (F.) [ دردمند ] dertli.
    derecât (A.) [ درجات ] dereceler.
    derece (A.) [ 1 [درجه .derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.
    derekât (A.) [ 1 [درکات .katlar. 2.basamaklar.
    dereke (A.) [ 1 [درکه .kat. 2.basamak.
    derende (F.) [ درنده ] yırtıcı.
    dergâh (F.) [ 1 [درگاه .dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.
    derhâl (F.-A.) [ درحال ] hemen.
    derhâst (F.) [ 1 [درخواست .istek, talep, rica. 2.dilekçe.
    derhâtır (F.-A.) [ 1 [در خاطر .hatırlama. 2.hatırda tutma.
    derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.
    derhâtır eylemek hatırlamak.
    derhor (F.) [ درخور ] layık.
    derîçe (F.) [ 1 [دریچه .pencere. 2.küçük kapı.
    derk (A.) [ 1 [درک .anlama, idrak etme. 2.alma.
    derk etmek anlamak, idrak etmek.
    derkenâr (F.-A.) [ درکنار ] kenar yazısı.
    dermân (F.) [ 1 [درمان .ilaç. 2.çare. 3.güç.
    dermânde (F.) [ 1 [درمانده .aciz. 2.zavallı.
    dermeyân (F.) [ درميان ] ortada.
    dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.
    dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.
    derpîş (F.) [ درپيش ] göz önünde.
    derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.
    derpîş etmek göz önünde bulundurmak.
    derrâk (A.) [ دراک ] anlayışlı.
    derre (F.) [ دره ] dere.
    dersaadet (F.-A.) [ در سعادت ] İstanbul.
    dershân (A.-F.) [ درسخوان ] öğrenci.
    deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.
    deruhde etmek üstüne almak.
    derûn (F.) [ 1 [درون .iç, içerisi. 2.gönül.
    derûnî (F.) [ درونی ] içten gelen, içe ait.
    dervâze (F.) [ 1 [دروازه .ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.
    dervîş (F.) [ 1 [درویش .yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.
    dervîşân (F.) [ درویشان ] dervişler.
    deryâ (F.) [ دریا ] deniz.
    deryâdil (F.) [ 1 [دریادل .gönlü zengin. 2.büyük himmetli.
    deryâneverd (F.) [ دریانورد ] denizci.
    derzî (F.) [ درزی ] terzi.
    [CENTER] [/CENTER]

    تعليق


    • #17
      desâis (A.) [ دسائس ] hileler, oyunlar.
      desîse (A.) [ دسيسه ] hile, oyun.
      desîsekâr (A.-F.) [ دسيسه کار ] hileci, düzenbaz.
      dessâs (A.) [ دساس ] hileci, düzenbaz.
      dest (F.) [ دست ] el.
      destân (F.) [ 1 [دستان .hikaye. 2.destan. 3.masal.
      destâr (F.) [ دستار ] sarık.
      destâvîz (F.) [ دستاویز ] küçük hediye.
      destbedest (F.) [ دست بدست ] elden ele.
      destbûs (F.) [ دست بوس ] el öpen.
      destbûsî (F.) [ دست بوسی ] el öpme.
      deste (F.) [ 1 [دسته .grup. 2.demet. 3.kulp.
      destere (F.) [ دستره ] testere, bıçkı.
      destgâh (F.) [ 1 [دستگاه .tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.
      destgîr (F.) [ دستگير ] elden tutan, yardım eden.
      destî (F.) [ دستی ] testi.
      destkâr (F.) [ دستکار ] il işi.
      destmâl (F.) [ 1 [دستمال .mendil. 2.el bezi.
      destmüzd (F.) [ 1 [دست مزد .ücret, el emeği. 2.bahşiş.
      destres (F.) [ دسترس ] ulaşma, elde etmek.
      destres olmak ulaşmak, elde etmek.
      destres olunmak ulaşılmak.
      destûr (F.) [ 1 [دستور .izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.
      deşne (F.) [ دشنه ] hançer.
      deşt (F.) [ 1 [دشت .kır. 2.ova. 3.çöl.
      devâ (A.) [ 1 [دواء .ilaç. 2.çare.
      devâbb (A.) [ 1 [دواب .yük hayvanları. 2.binek hayvanları.
      devâir (A.) [ دوائر ] daireler.
      devâm (A.) [ 1 [دوام .süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.
      devâsâz (A.-F.) [ 1 [دواساز .çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.
      devât (A.) [ دوات ] divit.
      devâvîn (A.) [ دواوین ] divanlar.
      deverân (A.) [ دوران ] dönme, dolaşma, dolaşım.
      deverân etmek dönmek, dolanmak.
      devlet (A.) [ 1 [دولت .devlet. 2.talih. 3.mevki.
      devr (A.) [ 1 [دور .devir. 2.dönme.
      devrân (A.) [ دوران ] felek, zamane.
      devre (A.) [ دوره ] dönem.
      dey (F.) [ دی ] kış.
      deyn (A.) [ دین ] borç.
      deyr (A.) [ دیر ] manastır.

      dıl’ (A.) [ ضلع ] kenar.
      dırâz (F.) [ دراز ] uzun.

      dî (F.) [ دی ] dün.
      dîbâ (F.) [ دیبا ] ipekli kumaş.
      dîbâce (F.) [ دیباجه ] giriş, önsöz.
      dicâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
      dîdâr (F.) [ 1 [دیدار .görüşme, buluşma. 2.yüz.
      dîde (F.) [ دیده ] görmüş.
      dîde (F.) [ دیده ] göz.
      dîdegân (F.) [ دیدگان ] gözler.
      dîg (F.) [ دیگ ] tencere.
      diger (F.) [ دگر ] diğer, başka.
      dîgergûn (F.) [ دگرگون ] başka.
      dîgerkâm (F.) [ دیگرکام ] başkalarını düşünen.
      dih (F.) [ ده ] köy.
      dihât (F.) [ دهات ] köyler.
      dihhodâ (F.) [ 1 [دهخدا .köy ağası. 2.köy kahyası.
      dihkân (F.) [ 1 [دهقان .çiftçi. 2.köy ağası.
      dikkat (A.) [ 1 [دقت .dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.
      dil (F.) [ دل ] gönül.
      dilârâ (F.) [ دل آرا ] gönül süsleyen.
      dilâşûb (F.) [ دل آشوب ] gönül karıştıran, sevgili.
      dilâver (F.) [ دلاور ] yürekli, yiğit.
      dilâvîz (F.) [ دلاویز ] güzel, gönül çekici.
      dilâzâr (F.) [ دل آزار ] gönül kıran, inciten.
      dilâzürde (F.) [ دل آزرده ] kalbi kırık.
      dilbâz (F.) [ دلباز ] gönül şenlendiren.
      dilbend (F.) [ دلبند ] gönül bağlanan, sevgili.
      dilber (F.) [ دلبر ] gönül alan, güzel, sevgili.
      dilbeste (F.) [ دلبسته ] gönlü bağlanmış, aşık.
      dilcû (F.) [ دلجو ] gönlün aradığı, güzel, sevgili.
      dildâde (F.) [ دل داده ] gönlünü vermiş, aşık.
      dildâr (F.) [ دلدار ] gönül tutan, sevgili.
      dildüzd (F.) [ دل دزد ] gönül hırsızı.
      dilefgâr (F.) [ دل افگار ] gönlü yaralı, aşık.
      dilefrûz (F.) [ دل افروز ] gönül aydınlatan, sevgili.
      dilfigâr (F.) [ دل فگار ] gönlü yaralı, aşık.
      dilfirîb (F.) [ دل فریب ] gönül aldatan, sevgili.
      dilgîr (F.) [ دلگير ] kırgın, alınmış.
      dilgüdâz (F.) [ دل گداز ] gönül eriten, yürek törpüsü.
      dilgüşâ (F.) [ دلگشا ] iç açıcı, ferahlık verici.
      dilhâh (F.) [ دلخواه ] gönlün istediği.
      dilhaste (F.) [ دلخواسته ] gönlü yaralı.
      dilhırâş (F.) [ دل خراش ] yürek parçalayan.
      dilhûn (F.) [ دلخون ] yüreği kanlı, içi kan ağlayan.
      dilîr (F.) [ دلير ] yürekli, yiğit.
      dilkeş (F.) [ دلکش ] cazibeli, gönül çekici.
      dilnişîn (F.) [ دلنشين ] makbul, hoş.
      dilnüvaz (F.) [ دل نواز ] gönül okşayan.
      dilpesend (F.) [ دل پسند ] gönlün beğendiği.
      dilrübâ (F.) [ دلربا ] gönül hırsızı, gönül çalan.
      dilsûhte (F.) [ دل سوخته ] bağrı yanık, gönlü yaralı.
      dilsûz (F.) [ دلسوز ] yürek yakan.
      dilşâd (F.) [ دلشاد ] gönlü şen.
      dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.
      dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.
      dilşikâr (F.) [ دل شکار ] gönül avcısı.
      dilşiken (F.) [ دل شکن ] kalp kıran.
      dilşikeste (F.) [ دل شکسته ] kalbi kırık.
      dilteng (F.) [ دل تنگ ] yüreği daralmış, sıkıntılı.
      dilteşne (F.) [ دل تشنه ] can atan.
      dimâğ (A.) [ 1 [ دماغ .beyin. 2.bilinç, şuur.
      dindârî (A.-F.) [ دینداری ] dindarlık.
      dînen (A.) [ دینا ] dince, din bakımından.
      dînî (A.) [ دینی ] dinsel.
      dîr (F.) [ دیر ] geç.
      [CENTER] [/CENTER]

      تعليق


      • #18
        dirahşân (F.) [ درخشان ] parlak, parlayan.
        diraht (F.) [ درخت ] ağaç.
        dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.
        direfş (F.) [ 1 [ درفش .sancak. 2.bayrak.
        direm (F.) [ درم ] dirhem, akçe, gümüş para.
        dirîğ (F.) [ دریغ ] esirgeme.
        dirîğ etmek esirgemek.
        dirîğâ (F.) [ دریغا ] ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.
        dîrîn (F.) [ دیرین ] eski.
        dîrîne (F.) [ دیرینه ] eski.
        dîşeb (F.) [ دیشب ] dün gece.
        dîvân (A.) [ 1 [ دیوان .meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya
        getirildiği eser.
        dîvâne (F.) [ دیوانه ] deli, çılgın.
        dîvânegî (F.) [ دیوانگی ] delilik, çılgınlık.
        dîvâr (F.) [ دیوار ] duvar.
        diyâr (A.) [ دیار ] ülke, topraklar, memleket.
        dizdâr (F.) [ دزدار ] kale muhafızı.

        dost (F.) [ 1 [ دوست .sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.
        dostâne (F.) [ دوستانه ] dostça.
        dostî (F.) [ دوستی ] dostluk.
        dostkâm (F.) [ دوستکام ] dost canlısı.

        duâgû (A.-F.) [ دعاگو ] duacı, dua eden.
        dûçâr (F.) [ دچار ] uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.
        dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.
        dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.
        dûd (A.) [ دود ] böcek, kurtçuk, kurt.
        dûd (F.) [ دود ] duman.
        dûde (F.) [ دوده ] is.
        dûdmân (F.) [ دودمان ] soy sop.
        dûğ (F.) [ دوغ ] ayran.
        duhân (A.) [ 1 [ دخان .tütün. 2.duman.
        duht (F.) [ دخت ] kız.
        duhter (F.) [ دختر ] kız.
        duhûl (A.) [ دخول ] giriş, içeri girme.
        duhûl etmek girmek, içeri girmek.
        duhûliye (A.) [ دخوليه ] giriş ücreti.
        dumûr (A.) [ دمور ] körelme.
        dûn (A.) [ 1 [ دون .aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.
        dûnperver (A.-F.) [ دون پرور ] aşağılık kimseleri koruyan.
        dûr (F.) [ دور ] uzak.
        dûrbîn (F.) [ دوربين ] dürbün.
        dûrdest (F.) [ دوردست ] ırak, çok uzak.
        dûrendîş (F.) [ دوراندیش ] ileri görüşlü, ileriyi düşünen.
        dûrî (F.) [ دوری ] uzaklık.
        durûb-i emsâl (A.-F.) [ ضروب امثال ] atasözleri.
        durûd (F.) [ 1 [ درود .övgü. 2.selam.
        dûst (F.) [ 1 [ دوست .dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.
        dûş (F.) [ دوش ] dün gece.
        dûş (F.) [ دوش ] omuz.
        dûşîze (F.) [ دوشيزه ] kız, matmazel.
        dûzah (F.) [ دوزخ ] cehennem.

        dü (F.) [ دو ] iki.
        dübâre (F.) [ دوباره ] tekrar, yeniden.
        dübb (A.) [ دب ] ayı.
        dübür (A.) [ 1 [ دبر .makat. 2.arka.
        dücâce (A.) [ دجاجه ] tavuk.
        düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.
        düdil (F.) [ دودل ] ikircikli, tereddütlü.
        dühûr (A.) [ 1 [ دهور .devirler. 2.dünyalar.
        dühül (F.) [ دهل ] davul.
        düm (F.) [ دم ] kuyruk.
        dümbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
        dümel (A.) [ دمل ] kan çıbanı.
        dümûy (F.) [ دوموی ] kırçıl.
        dünbâl (F.) [ 1 [ دنبال .kuyruk. 2.peş, art.
        dünbek (F.) [ دنبک ] dümbelek.
        dünîm (F.) [ دونيم ] ikiye bölünmüş.
        dünyâperest (A.-F.) [ دنياپرست ] dünya düşkünü.
        dünyevî (A.) [ دنيوی ] dünya ile ilgili.
        dürc (A.) [ 1 [ درج .kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.
        dürd (F.) [ درد ] tortu.
        dürdâne (A.-F.) [ 1 [ دردانه .inci tanesi. 2.sevgili.
        dürdkeş (F.) [ دردکش ] tortulu şarap içen.
        dürer (A.) [ درر ] inciler.
        dürr (A.) [ در ] inci.
        dürrâ’a (A.) [ دراعه ] ferace.
        dürre (A.) [ دره ] iri inci.
        dürû (F.) [ دورو ] ikiyüzlü.
        dürûğ (F.) [ دروغ ] yalan.
        dürûğzen (F.) [ دروغ زن ] yalancı.
        dürûs (A.) [ دروس ] dersler.
        dürüst (F.) [ 1 [ درست .sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.
        dürüşt (F.) [ 1 [ درشت .kaba. 2.iri. 3.kalın.
        düstûr (A.) [ 1 [ دستور .kural, prensip. 2.kanun kitabı.
        düşenbe (F.) [ دوشنبه ] pazartesi.
        düşine (F.) [ دوشينه ] dün geceki.
        düşmen (F.) [ دشمن ] düşman.
        düşnâm (F.) [ دشنام ] küfür, sövgü.
        düşvâr (F.) [ دشوار ] güç.
        düvâzdeh (F.) [ دوازده ] oniki.
        düvel (A.) [ دول ] devletler.
        düvist (F.) [ دویست ] ikiyüz.
        düvüm (F.) [ دوم ] ikinci.
        düyûn (A.) [ دیون ] borçlar.
        düzd (F.) [ دزد ] hırsız.
        düzdî (F.) [ دزدی ] hırsızlık.
        düzdîde (F.) [ دزدیده ] çalıntı, çalınmış
        [CENTER] [/CENTER]

        تعليق


        • #19
          eâcîb (A.) [ اعاجب ] şaşılası şeyler.
          eamm (A.) [ اعم ] genelde, yaygın haliyle.
          eâzım (A.) [ اعاظم ] büyükler, ileri gelenler.
          eazz (A.) [ اعز ] çok değerli.

          eb (A.) [ 1 [ اب .baba. 2.ata, ced.
          eb’âd (A.) [ 1 [ ابعاد .boyutlar. 2.uzunluklar.
          eb’ad (A.) [ ابعد ] çok uzak.
          ebâbil (A.) [ ابابيل ] kırlangıç.
          ebâtil (A.) [ اباطل ] saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.
          ebced (A.) [ ابجد ] sayısal değer verilmiş arap alfabesi.
          ebcedhân (A.-F.) [ 1 [ ابجدخوان .okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,
          deneyimsiz.
          ebdâl (A.) [ ابدال ] derviş, abdal.
          ebdân (A.) [ ابدان ] bedenler.
          ebed (A.) [ ابد ] sonsuz gelecek zaman.
          ebeden (A.) [ ابدا ] asla, hiçbir zaman.
          ebedî (A.) [ ابدی ] sonsuz.
          ebediyyen (A.) [ ابدیا ] sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman
          ebediyyet (A.) [ ابدیت ] sonsuzluk.
          ebeveyn (A.) [ ابوین ] anababa.
          ebhâr (A.) [ ابحار ] denizler.
          ebhâs (A.) [ ابحاث ] bahisler, tartışmalar.
          ebî (A.) [ ابی ] baba.
          ebkem (A.) [ ابکم ] dilsiz.
          eblak (A.) [ ابلق ] alacalı.
          ebleh (A.) [ ابله ] bön.
          eblehâne (A.-F.) [ ابلهانه ] bön bön.
          eblehî (A.-F.) [ ابلهی ] bönlük.
          ebnâ (A.) [ ابنا ] oğullar.
          ebniye (A.) [ ابنيه ] binalar.
          ebr (F.) [ ابر ] bulut.
          ebrâlûd (F.) [ ابرآلود ] bulutlu.
          ebrâr (A.) [ ابرار ] iyi insanlar, dürüst insanlar.
          ebred (A.) [ ابرد ] dondurucu soğuk, çok soğuk.
          ebreş (A.) [ 1 [ ابرش .alacalı at. 2.alaca.
          ebrişüm (F.) [ ابریشم ] ipek, bükülü ipek.
          ebrû (F.) [ ابرو ] kaş.
          ebsâr (A.) [ ابصار ] gözler.
          ebülbeşer (A.) [ ابوالبشر ] Âdem.
          ebvâb (A.) [ 1 [ ابواب .kapılar. 2.bölümler, bâblar.
          ebyât (A.) [ ابيات ] beyitler.
          ebyaz (A.) [ ابيض ] bembeyaz.

          ecânib (A.) [ اجانب ] yabancılar.
          ecdâd (A.) [ اجداد ] atalar, cedler.
          ecel (A.) [ اجل ] hayatın sonu.
          ecell (A.) [ اجل ] çok büyük, ulular ulusu.
          echel (A.) [ اجهل ] zırcahil.
          echelüminkaragöz (A.-T.) [ اجهل من قره گوز ] zırcahil.
          ecir (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
          ecnâs (A.) [ اجناس ] türler, cinsler.
          ecnebî (A.) [ اجنبی ] yabancı.
          ecr (A.) [ 1 [ اجر .ödül. 2.ücret.
          ecrâm (A.) [ اجرام ] cansız varlıklar.
          ecrâm -ı semâviyye [ اجرام سماویه ]gök cisimleri.
          ecsâd (A.) [ 1 [ اجساد .cesetler. 2.bedenler.
          ecsâm (A.) [ 1 [ اجسام .cisimler. 2.vücutlar.
          ecvef (A.) [ 1 [ اجوف .kof. 2.dangalak.
          ecvibe (A.) [ اجوبه ] cevaplar.
          eczâ (A.) [ 1 [ اجزا .parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.
          eczâhâne (A.-F.) [ اجزاخانه ] eczane.

          ed’iye (A.) [ ادعيه ] dualar.
          edâ (A.) [ 1 [ ادا .ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.
          edeb (A.) [ 1 [ ادب .terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.
          edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.
          edevât (A.) [ ادوات ] avadanlık, araçlar, aletler.
          edîb (A.) [ 1 [ ادیب .edebiyatçı. 2.edepli.
          edîbe (A.) [ 1 [ ادیبه .bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.
          edille (A.) [ 1 [ ادله .deliller. 2.rehberler.
          edîm (A.) [ ادیم ] tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.
          ednâ (A.) [ 1 [ ادنی .en aşağı. 2.alçak mı alçak.
          edvâr (A.) [ ادوار ] devirler, çağlar.
          edviye (A.) [ ادویه ] ilaçlar, devalar.
          edyân (A.) [ ادیان ] dinler.
          edyâr (A.) [ ادیار ] manastırlar.

          ef’âl (A.) [ 1 [ افعال .fiiller. 2.hareketler, eylemler.
          ef’î (A.) [ افعی ] engerek yılanı.
          efâzıl (A.) [ 1 [ افاضل .seçkin insanlar. 2.bilginler.
          efdal (A.) [ افضل ] en üstün, en iyi.
          efgân (F.) [ افغان ] feryat etme, figan etme.
          efkâr (A.) [ افکار ] fikirler, düşünceler.
          efkâr -ı âmme [ افکار عامه ] kamuoyu.
          eflâk (A.) [ افلاک ] gökler, felekler.
          efrâd (A.) [ افراد ] fertler, bireyler.
          efrenc (A.) [ افرنج ] Batılı, Avrupalı.
          efsâne (F.) [ 1 [ افسانه .masal. 2.efsane.
          efsâr (F.) [ افسار ] yular.
          efser (F.) [ افسر ] subay.
          efser (F.) [ افسر ] taç.
          efsun (F.) [ افسون ] afsun, büyü.
          efsunger (F.) [ 1 [ افسونگر .afsuncu. 2.büyüleyici.
          efsûs (F.) [ افسوس ] yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.
          efsürde (F.) [ 1 [ افسرده .donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.
          efşüre (F.) [ افشره ] sıkılmış meyva suyu.
          efvâc (A.) [ افواج ] bölükler.
          efvâh (A.) [ افواه ] ağızlar.
          efyûn (F.) [ افيون ] afyon.
          efzâr (F.) [ افزار ] alet, araç gereç.
          efzâyiş (F.) [ افزایش ] artış.
          efzûn (F.) [ افزون ] fazla.
          eger (F.) [ اگر ] eğer.

          ehad (A.) [ 1 [ احد .bir, tek. 2.Tanrı.
          ehâdîs (A.) [ احادیث ] hadisler.
          ehadiyyet (A.) [ 1 [ احدیت .birlik. 2.Tanrı’nın birliği.
          ehâlî (A.) [ اهالی ] ahali, halk.
          ehass (A.) [ اخص ] başlıca.
          ehdâf (A.) [ اهداف ] hedefler.
          ehemm (A.) [ اهم ] en önemlisi.
          ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek
          ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.
          ehemmiyyet (A.) [ اهميت ] önem.
          ehibbâ (A.) [ احبا ] dostlar.
          ehil (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
          mensup.
          ehl (A.) [ 1 [ اهل .maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
          veya görüşe mensup.
          ehl -i din [ اهل دین ] bir dine inananlar.
          ehl -i hâl [ اهل حال ] halden anlayan
          ehl -i hubre [ اهل خبره ] bilirkişi.
          ehl -i îman [ اهل ایمان ] iman edenler, inananlar.
          ehl -i salib [ اهل صليب ] haçlılar.
          ehl -i vukûf [ اهل وقوف ] bilirkişi.
          ehliyyet (A.) [ 1 [ اهليت .beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.
          ehrâm (A.) [ اهرام ] piramit.
          ehrimen (F.) [ اهرمن ] kötülük tanrısı, şeytan.
          ehsâs (A.) [ احساس ] duygular, hisler.
          ehven (A.) [ 1 [ اهون .çok ucuz. 2.çok kolay.
          ehzâb (A.) [ 1 [ احزاب .hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.

          eimme (A.) [ ائمه ] imamlar, önderler.
          eizze (A.) [ 1 [ اعزه .azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.

          ejder (F.) [ 1 [ اژدر .büyük yılan. 2.ejderha.
          ejderhâ (F.) [ 1 [ اژدرها .büyük yılan. 2.ejderha.

          ekâbir (A.) [ اکابر ] büyükler, ileri gelenler.
          ekâlîm (A.) [ 1 [ اقاليم .ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.
          ekall (A.) [ اقل ] en az.
          ekalliyet (A.) [ اقليت ] azınlık.
          ekârib (A.) [ اقارب ] yakınlar, akrabalar.
          ekâvîl (A.) [ اقاویل ] sözler.
          ekber (A.) [ اکبر ] en büyük.
          ekdâr (A.) [ اکدار ] kederler, üzüntüler.
          ekfân (A.) [ اکفان ] kefenler.
          ekhâl (A.) [ اکحال ] sürmeler.
          ekîd (A.) [ اکيد ] kesin.
          ekîden (A.) [ اکيدا ] kesinlikle.
          ekl (A.) [ اکل ] yeme.
          ekl edilmek yenilmek.
          ekmel (A.) [ اکمل ] mükemmel, tam.
          eknâf (A.) [ اکناف ] yerler, yöreler, taraflar.
          eknûn (F.) [ اکنون ] şimdi.
          ekrem (A.) [ اکرم ] çok cömert.
          ekser (A.) [ اکثر ] en çok.
          ekserî (A.) [ 1 [ اکثری .çoğu. 2.çoğu kez.
          ekseriyyâ (A.) [ اکثریا ] çoğu zaman, sık sık.
          ekseriyyet (A.) [ اکثریت ] çoğunluk.
          ekseriyyet -i ârâ [ اکثریت آراء ] oy çokluğu.
          ekseriyyet -i mutlaka [ اکثریت مطلقه ] çoğunluk.
          ektâf (A.) [ 1 [ اکتاف .omuzlar. 2.kürek kemikleri.
          ekûl (A.) [ اکول ] pisboğaz.
          ekvân (A.) [ 1 [ اکوان .dünyalar. 2.varlıklar.
          ekyâl (A.) [ 1 [ اکيال .kileler. 2.ölçekler.
          ekzeb (A.) [ اکذب ] kuyruklu yalan.

          el’an (A.) [ الآن ] şimdi.
          elaman (A.) [ الامان ] aman dileme, imdat, yardım
          elbise (A.) [ البسه ] giysiler.
          elem (A.) [ الم ] acı, üzüntü.
          elemzede (A.-F.) [ الم زده ] elemli.
          elf (A.) [ الف ] bin.
          elfâz (A.) [ الفاظ ] sözler, lafızlar.
          elhâc (A.) [ الحاج ] hacı.
          elhâlet hâzihi (A.) [ الحالة هذه ] şimdiki, günümüzdeki
          elhân (A.) [ الحان ] şarkılar, melodiler.
          elhâsıl (A.) [ الحاصل ] sonuçta.
          elifba (A.) [ الفبا ] alfabe.
          elîm (A.) [ اليم ] acı, acıklı.
          elîme (A.) [ اليمه ] acı, acıklı.
          elkıssa (A.) [ القصه ] kısacası, sonuç olarak.
          elsine (A.) [ السنه ] diller, lisanlar.
          eltâf (A.) [ الطاف ] iyilikler, lütuflar.
          [CENTER] [/CENTER]

          تعليق


          • #20
            elvâh (A.) [ الواح ] levhalar, tablolar.
            elvân (A.) [ الوان ] renkler.
            elvedâ (A.) [ الوداع ] elveda.
            elviye (A.) [ الویه ] sancaklar
            elyâf (A.) [ الياف ] lifler.
            elyevm (A.) [ اليوم ] bugün.
            elzem (A.) [ الزم ] çok gerekli.

            em’â (A.) [ امعا ] bağırsaklar.
            emâkin (A.) [ اماکن ] mekanlar.
            emân (A.) [ امان ] aman dileme.
            emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ امانات مبارکه ] kutsal emanetler.
            emânet (A.) [ 1 [ امانت .eminlik. 2.emanet.
            emânetdâr (A.-F.) [ امانت دار ] emanetçi.
            emâneten (A.) [ امانة ] emanet olarak.
            emârât (A.) [ امارات ] işaretler, belirtiler.
            emâre (A.) [ اماره ] işaret, belirti.
            emaret (A.) [ امارت ] beylik, emirlik.
            emced (A.) [ امجد ] çok onurlu, çok şerefli.
            emel (A.) [ امل ] arzu.
            emhâl (A.) [ امهال ] mühletler.
            emhâr (A.) [ امهار ] mehirler.
            emîn (A.) [ 1 [ امين .güvenilir. 2.emniyetli.
            emir (A.) [ امر ] buyruk, emir.
            emîr (A.) [ امير ] bey, emirlik başkanı, emir.
            emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.
            emirnâme (A.-F.) [ امرنامه ] ferman, emir belgesi.
            emkine (A.) [ امکنه ] mekanlar, yerler.
            emlâk (A.) [ املاک ] mülkler.
            emmâre (A.) [ اماره ] emredici.
            emn (A.) [ امن ] güvenlik, emniyet.
            emniyyet (A.) [ 1 [ امنيت .güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.
            emr (A.) [ 1 [ امر .emir, buyruk. 2.iş.
            emrâz (A.) [ امراض ] hastalıklar.
            emred (A.) [ امرد ] bıyıkları yeni terlemiş genç.
            emsâl (A.) [ 1 [ امثال .hikayeler. 2.masallar.
            emsâl (A.) [ 1 [ امثال .örnekler. 2.benzerler.
            emsile (A.) [ امثله ] örnekler.
            emtia (A.) [ امتعه ] mallar.
            emvâc (A.) [ امواج ] dalgalar.
            emvâl (A.) [ اموال ] mallar.
            emvâl -ı gayr-i menkûle [ اموال غير منقوله ] taşınmaz mallar.
            emvât (A.) [ اموات ] ölüler.
            emzice (A.) [ امزجه ] mizaçlar, karakterler.

            enâm (A.) [ 1 [ انام .canlılar. 2.insanlar.
            enbân (F.) [ انبان ] heybe.
            enbâr (F.) [ انبار ] ambar.
            enbîk (A.) [ انبيق ] imbik.
            enbiyâ (A.) [ انبيا ] peygamberler.
            enbûh (F.) [ 1 [ انبوه .kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.
            encâm (F.) [ انجام ] son.
            encîr (F.) [ انجير ] incir.
            encüm (A.) [ انجم ] yıldızlar.
            encümen (F.) [ 1 [ انجمن .topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.
            endâm (F.) [ اندام ] boy bos.
            endâze (F.) [ 60 [ اندازه cm.lik uzunluk ölçüsü.
            endek (F.) [ اندک ] az.
            ender (A.) [ اندر ] çok az bulunan.
            enderûn (F.) [ 1 [ اندرون .iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.
            enderü’l-vukû (A.) [ اندرالوقوع ] az rastlanır.
            endîşe (F.) [ 1 [ اندیشه .düşünce. 2.kaygı.
            endişeli (F.-T.) kaygılı.
            endîşenâk olmak kaygılanmak.
            endîşnâk (F.) [ 1 [ اندیشناک .düşünceli. 2.kaygılı.
            endûh (F.) [ اندوه ] keder.
            ene (A.) [ انا ] ben.
            enf (A.) [ انف ] burun.
            enfâs (A.) [ انفاس ] nefesler, soluklar.
            enfes (A.) [ انفس ] çok nefis.
            enfüs (A.) [ 1 [ انفس .nefisler. 2.ruhlar.
            engâr (F.) [ انگار ] san.
            engûr (F.) [ انگور ] üzüm.
            engübin (F.) [ انگبن ] bal.
            engüşt (F.) [ انگشت ] parmak.
            engüşter (F.) [ انگشتر ] yüzük.
            engüştnümâ (F.) [ انگشت نما ] parmakla gösterilen.
            enhâr (A.) [ انهار ] nehirler, ırmaklar.
            enîn (A.) [ انين ] inleme, inilti.
            enîs (A.) [ 1 [ انيس .dost. 2.sevgili.
            enkâz (A.) [ انقاض ] yıkıntı.
            enmûzec (A.) [ انموزج ] örnek, numûne.
            ensâb (A.) [ انساب ] nesepler, soylar.
            ensâc (A.) [ انساج ] dokular.
            ensâl (A.) [ انسال ] nesiller, kuşaklar.
            ensâr (A.) [ انصار ] yardımcılar.
            ensice (A.) [ 1 [ انسجه .dokular. 2.kumaşlar.
            envâ’ (A.) [ انواع ] çeşitler, neviler.
            envâr (A.) [ انوار ] ışıklar.
            enver (A.) [ انور ] çok parlak.
            enzâr (A.) [ انظار ] bakışlar, gözler.

            erâcîf (A.) [ اراجيف ] saçmalıklar, uydurmalar.
            erâmil (A.) [ ارامل ] dullar.
            erâzî (A.) [ اراضی ] arazi.
            erâzil (A.) [ اراذل ] reziller, aşağılıklar.
            erba’ (A.) [ اربع ] dört.
            erba’a (A.) [ اربعه ] dört.
            erbâb (A.) [ 1 [ ارباب .sahip. 2.başkan. 3.usta.
            erbain (A.) [ اربعين ] kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.
            erc (F.) [ ارج ] değer.
            ercmend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
            ercümend (F.) [ ارجمند ] değerli, saygın.
            [CENTER] [/CENTER]

            تعليق


            • #21
              erfa’ (A.) [ ارفع ] çok yüce, çok yüksek.
              erganun (F.) [ ارغنون ] org.
              ergevân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
              erguvân (F.) [ ارغوان ] erguvan.
              erguvânî (F.) [ ارغوانی ] erguvan rengi.
              erîke (A.) [ اریکه ] taht.
              eriş (F.) [ ارش ] arşın.
              erkâm (A.) [ 1 [ ارقام .rakamlar. 2.yazılar.
              erkân (A.) [ 1 [ ارکان .direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde
              bulunanlar. 4.önderler.
              erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ارکان حربيهء عموميه ] genel kurmay başkanlığı.
              ermeğân (F.) [ ارمغان ] armağan.
              erneb (A.) [ ارنب ] tavşan.
              erre (F.) [ اره ] testere.
              ervâh (A.) [ ارواح ] ruhlar.
              erz (F.) [ ارز ] değer, kıymet.
              erzâk (A.) [ ارزاق ] yiyecek, erzak.
              erzân (F.) [ 1 [ ارزان .ucuz. 2.yaraşır, layık.
              erzânî (F.) [ 1 [ ارزانی .ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik
              erzel (A.) [ ارذل ] en rezil, en aşağılık.
              erzen (F.) [ ارزن ] darı.
              erziş (F.) [ ارزش ] değer, kıymet, itibar.
              erzîz (F.) [ ارزیز ] kalay.

              es’ad (A.) [ اسعد ] çok mutlu.
              es’âr (A.) [ اسعار ] fiyatlar.
              es’ile (A.) [ اسئله ] sorular.
              esâmî (A.) [ اسامی ] isimler.
              esâret (A.) [ اسارت ] tutsaklık.
              esâs (A.) [ اساس ] asıl, kök, temel.
              esâsât (A.) [ اساسات ] asıllar, esaslar.
              esâsen (A.) [ اساسا ] aslında.
              esâtîr (A.) [ 1 [ اساطير .mitoloji. 2.uydurma sözler.
              esâtîz (A.) [ 1 [ اساتيذ .ustalar. 2.üstadlar.
              esb (F.) [ اسب ] at.
              esbâb (A.) [ اسباب ] sebepler.
              esbâb -ı mûcibe [ اسباب موجبه ] gerekçe, gerekçeler.
              esbâb -ı mücbire [ اسباب مجبره ] zorlayıcı sebepler.
              esbâb -ı zarûriyye [ اسباب ضروریه ] zorunlu sebepler.
              esbak (A.) [ اسبق ] önceki, daha önceki, eski.
              esed (A.) [ اسد ] arslan.
              esef (A.) [ اسف ] üzülme, hayıflanma.
              esefâ (A.) [ اسفا ] vah vah, eyvahlar olsun, yazık!
              esefnâk (A.-F.) [ اسفناک ] üzücü.
              eser (A.) [ 1 [ اثر .iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.
              esfâr (A.) [ اسفار ] seferler, yolculuklar.
              esfel (A.) [ 1 [ اسفل .en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.
              eshâb (A.) [ 1 [ اصحاب .sahipler. 2.ashab.
              eshâm (A.) [ 1 [ اسهام .hisseler. 2.senetler.
              eshâr (A.) [ اسحار ] seherler.
              e**** (A.) [ اسهل ] en kolay.
              eshiyâ (A.) [ اسخيا ] cömertler.
              esîr (A.) [ اسير ] tutsak.
              esîrân (A.-F.) [ اسيران ] tutsaklar.
              eslâf (A.) [ اسلاف ] selefler, geçmişler.
              esliha (A.) [ اسلحه ] silahlar.
              esmâ (A.) [ اسما ] isimler.
              esmân (A.) [ اثمان ] değerler, kıymetler, bedeller.
              esmâr (A.) [ اثمار ] meyvalar.
              esmer (A.) [ اسمر ] karayağız, esmer, koyu tenli.
              esnâ (A.) [ اثنا ] sıra, an.
              esnâf (A.) [ 1 [ اصناف .sınıflar. 2.esnaf.
              esnâm (A.) [ اصنام ] putlar.
              esnân (A.) [ اسنان ] dişler.
              esra’ (A.) [ اسرع ] en çabuk, en hızlı.
              esrâr (A.) [ اسرار ] sırlar, gizler.
              esrârengîz (A.-F.) [ اسرارانگيز ] gizemli.
              esrarkeş (A.-F.) [ اسرارکش ] esrar içen, esrarcı.
              ester (F.) [ استر ] katır.
              esvâb (A.) [ اثواب ] giysiler.
              esvât (A.) [ اصوات ] sesler.
              esved (A.) [ اسود ] siyah.
              esyâf (A.) [ اسياف ] kılıçlar.

              eş’âr (A.) [ اشعار ] şiirler.
              eşcâr (A.) [ اشجار ] ağaçlar.
              eşhâs (A.) [ اشخاص ] kişiler.
              eşhür (A.) [ اسهر ] aylar.
              eşi’a (A.) [ اشعه ] ışıklar, ışınlar.
              eşk (F.) [ اشک ] gözyaşı.
              eşkâl (A.) [ اشکال ] şekiller
              eşkâlûd (F.) [ اشک آلود ] gözyaşlı.
              eşkiyâ (A.) [ اشقيا ] haydutlar, yol kesenler.
              eşna’ (A.) [ اشنع ] en kötü, en çirkin.
              eşrâf (A.) [ اشراف ] seçkinler, ileri gelenler, sosyete.
              eşref (A.) [ اشرف ] en şerefli.
              eşref -i mahlûkât [ اشرف مخلوقات ] varlıkların en şereflisi, insan.

              et’ime (A.) [ اطعمه ] yiyecekler.
              etemm (A.) [ اتم ] tam, mükemmel, eksiksiz.
              etfâl (A.) [ اطفال ] çocuklar.
              etıbbâ (A.) [ اطبا ] doktorlar, tabipler.
              etrâf (A.) [ اطراف ] yöre, çevre.
              etrâk (A.) [ اتراک ] Türkler.
              etvâr (A.) [ اطوار ] tavırlar.

              evâhir (A.) [ اواخر ] sonlar, son günler.
              evâil (A.) [ اوائل ] başlar, ilk günler.
              evâmir (A.) [ اوامر ] emirler, buyruklar.
              evân (A.) [ اوان ] çağ.
              evânî-i turâbe (A.-F.) [ اوانی ترابه ] toprak çanak çömlek.
              evâsıt (A.) [ اواسط ] ortalar, ortadakiler.
              evbâş (A.) [ اوباش ] ayak takımı, külhanbeyler.
              evc (A.) [ اوج ] doruk, zirve.
              evdiye (A.) [ اودیه ] vadiler, dereler.
              evhad (A.) [ اوحد ] bir tane, biricik.
              evhâm (A.) [ اوهام ] vehimler, kuruntular.
              evkâf (A.) [ اوقاف ] vakıflar.
              evkât (A.) [ اوقات ] vakitler.
              evlâ (A.) [ اولی ] en iyi, en uygun.
              evlâd (A.) [ 1 [ اولاد .çocuklar. 2.soy.
              evleviyyet (A.) [ اولویت ] öncelik.
              evliyâ (A.) [ 1 [ اوليا .velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.
              evrâd (A.) [ اوراد ] dualar.
              evrâk (A.) [ 1 [ اوراق .kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.
              evreng (F.) [ اورنگ ] taht.
              evsâf (A.) [ اوصاف ] vasıflar, özellikler.
              evsat (A.) [ اوسط ] orta, ortadaki.
              evtâd (A.) [ اوتاد ] kazıklar.
              evvel (A.) [ 1 [ اول .ilk. 2.başlangıç. 3.önce.
              evvelâ (A.) [ اولا ] ilkin, ilk önce.
              evvelâhır (A.) [ اول آخر ] alt tarafı, önü sonu.
              evvelbahar (A.-F.) [ اول بهار ] ilkbahar.
              evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.
              evveliyyât (A.) [ اوليات ] daha öncesi, eski durumu.
              evzân (A.) [ 1 [ اوزان .ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.

              eyâlât (A.) [ 1 [ ایالات .eyaletler. 2.memleketler, topraklar.
              eytâm (A.) [ ایتام ] yetimler, öksüzler.
              eyvân (F.) [ 1 [ ایوان .ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.
              eyyâm (A.) [ ایام ] günler.
              eyzan (A.) [ ایضا ] ve yine, aynı şekilde.

              ezânî (A.) [ اذانی ] ezan ile ilgili.
              ezdâd (A.) [ اضداد ] karşıtlar, zıtlar.
              ezel (A.) [ ازل ] öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.
              ezelbeezel (A.-F.) [ ازل به ازل ] ezelden beri.
              ezelî (A.) [ ازلی ] ezele ilişkin.
              ezeliyyet (A.) [ ازليت ] ezellik durumu.
              ezhân (A.) [ اذهان ] zihinler.
              ezhâr (A.) [ ازهار ] çiçekler.
              eziyyet (A.) [ اذیت ] üzme.
              ezkâr (A.) [ 1 [ اذکار .zikirler. 2.anmalar.
              ezkazâ (F.-A.) [ ازقضا ] tesadüfen.
              ezkiyâ (A.) [ اذکيا ] zekiler.
              ezmân (A.) [ ازمان ] zamanlar.
              ezmine (A.) [ ازمنه ] zamanlar, çağlar.
              ezmine -i cedîde [ ازمنهء جدیده ] yeni çağ.
              ezmine -i kadîme [ ازمنهء قدیمه ] eski zamanlar, eski çağlar.
              ezmine -i mütekaddime [ ازمنهء متقدمه ] eski çağlar.
              ezrak (A.) [ ازرق ] mavi.
              ezvâc (A.) [ ازواج ] çiftler.
              ezvâk (A.) [ اذواق ] zevkler.
              ezyâl (A.) [ 1 [ اذیال .ekler, zeyiller. 2.kuyruklar
              [CENTER] [/CENTER]

              تعليق


              • #22

                fa’âl (A.) [ فعال ] hareketli, çalışkan.
                fa’âliyyet (A.) [ فعاليت ] hareketlilik, çalışma.
                fâcia (A.) [ 1 [ فاجعه .acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.
                fâciât (A.) [ 1 [ فاجعات .acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.
                fâcir (A.) [ 1 [ فاجر .günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.
                fağfur (F.) [ فغفور ] Çin imparatoru.
                fağfûrî (F.) [ فغفوری ] çini.
                fahâmet (A.) [ 1 [ فخامت .yücelik, ululuk. 2.kıymet.
                fahhâr (A.) [ فخار ] övüngen.
                fâhir (A.) [ 1 [ فاخر .değerli. 2.şerefli, onurlu.
                fâhiş (A.) [ 1 [ فاحش .aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.
                fâhişe (A.) [ فاحشه ] fuhuş yapan kadın.
                fâhişehane (A.-F.) [ فاحشه خانه ] genelev.
                fahr (A.) [ فخر ] övünç, kıvanç.
                fahrî (A.) [ 1 [ فخری .onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle
                fahşâ (A.) [ فحشا ] fuhuş.
                fâhte (A.) [ فاخته ] güvercin, yaban güvercini.
                fahûr (A.) [ فخور ] övüngen.
                fâide (A.) [ فائده ] yarar, kazanç, fayda.
                fâidebahş (A.-F.) [ فائده بخش ] yararlı, faydalı.
                fâik (A.) [ فائق ] üstün.
                fâikiyyet (A.) [ فائقيت ] üstünlük.
                fâil (A.) [ 1 [ فاعل .yapan. 2.özne. 3.etkili.
                fâiliyyet (A.) [ فاعليت ] etkenlik, aktivite.
                fâiz (A.) [ 1 [ فائض .taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.
                fâka (A.) [ فاقه ] yoksulluk.
                fakâhet (A.) [ فقاهت ] fıkıhçılık.
                fakat (A.) [ فقط ] ancak, yalnız.
                fakd (A.) [ فقد ] yokluk, yoksunluk.
                fakîd (A.) [ فقيد ] eşi az bulunur.
                fakîh (A.) [ فقيه ] islam hukukçusu, fakih.
                fâkiha (A.) [ فاکهه ] meyva.
                fakîr (A.) [ 1 [ فقير .yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.
                fakirhâne (A.-F.) [ فقيرخانه ] bendenizin evi.
                fakr (A.) [ فقر ] yoksulluk.
                fâl (F.) [ فال ] fal.
                falaka (A.) [ فلقه ] falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
                düzenek.
                fâlic (A.) [ فلج ] felç.
                fâlnâme (F.) [ فالنامه ] fal kitabı.
                fâm (F.) [ فام ] renk.
                fânî (A.) [ 1 [ فانی .ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.
                fânûs (A.) [ فانئس ] fener.
                fâr (A.) [ فار ] fare.
                farazâ (A.) [ فرضا ] diyelim ki.
                faraziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
                fârıka (A.) [ فارقه ] ayırıcı.
                fâriğ (A.) [ 1 [ فارغ .boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.
                fâris (A.) [ فارس ] atlı.
                fârisî (F.) [ 1 [ فارسی .Farsça. 2.Fars, İranlı.
                farîza (A.) [ 1 [ فریضه .farz. 2.borç.
                fark (A.) [ فرق ] ayrıcalık, ayrılık.
                fart (A.) [ فرط ] aşırı, aşırılık.
                farz (A.) [ 1 [ فرض .Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.
                farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.
                farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.
                farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.
                farzâ (A.) [ فرضا ] tut ki, diyelim ki.
                farziyye (A.) [ فرضيه ] varsayım.
                fâsık (A.) [ فاسق ] kötülük düşünen.
                fâsıla (A.) [ 1 [ فاصله .ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.
                fâsid (A.) [ فاسد ] bozulmuş, bozuk.
                fasîh (A.) [ فصيح ] güzel konuşan.
                fasîle (A.) [ فصيله ] aile.
                fasl (A.) [ 1 [ فصل .mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.
                fassâd (A.) [ فصاد ] hacamat yapan.
                fâş (F.) [ فاش ] ifşa olmuş, aşikar olmuş.
                fâtih (A.) [ فاتح ] fetheden
                fatin (A.) [ فطين ] zeki, kavrayışlı.
                fayda (A.) [ فایده ] yarar, fayda, kazanç.
                fâzıl (A.) [ فاضل ] erdemli.
                fazîha (A.) [ فضيحه ] rezillik, skandal.
                fazîlet (A.) [ فضيلت ] erdem.
                faziletkâr (A.-F.) [ فضيلتکار ] erdemli.
                faziletperest (A.-F.) [ فضيلت پرست ] erdem yanlısı.
                fazl (A.) [ 1 [ فضل .erdem. 2.üstünlük.
                fazla (A.) [ 1 [ فضله .çok. 2.artık.

                fecâ’at (A.) [ فجاعت ] feci durum.
                fecere (A.) [ 1 [ فجره .günahkarlar. 2.kötü insanlar.
                fecî’ (A.) [ فجيع ] çok kötü, korkunç.
                fecî’a (A.) [ فجيعه ] facia, felaket.
                fecir (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
                fecr (A.) [ فجر ] tan ağartısı.
                fecr -i kâzib [ فجرکاذب ] gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık
                fecr -i sâdık [ فجر صادق ] tan ağartısı, şafak sökmesi.
                fedâ (A.) [ 1 [ فدا .yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.
                fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.
                fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.
                fedâ’î (A.) [ فدائی ] yoluna canını hiçe sayan.
                fedâkâr (A.-F.) [ فداکار ] özverili.
                fedâkârâne (A.-F.) [ فداکارانه ] özveri ile, özverili.
                fedâkârî (A.-F.) [ فداکاری ] özveri.
                fehâris (A.) [ فهارس ] fihristler.
                fehîm (A.) [ فهيم ] anlayışlı.
                fehm (A.) [ فهم ] anlama.
                fehm eylemek anlamak.
                fehvâ (A.) [ فحوا ] içerik.
                fekâhet (A.) [ فکاحت ] şakacılık, muziplik.
                fekk (A.) [ 1 [ فک .çene. 2.ayırma.
                felâh (A.) [ فلاح ] kurtulma, rahata erme.
                felâket (A.) [ فلاکت ] büyük bela, musibet.
                felâketzede (A.-F.) [ فلاکت زده ] felakete uğrayan.
                felâsife (A.) [ فلاسفه ] filozoflar, felsefeciler.
                felc (A.) [ فلج ] inme, felç.
                felek (A.) [ 1 [ فلک .gökyüzü. 2.talih. 3.kader.
                felekiyyât (A.) [ فلکيات ] astronomi.
                felekzede (A.-F.) [ فلک زده ] kader kurbanı, felek vurgunu.
                fellâh (A.) [ فلاح ] çiftçi.
                felsefî (A.) [ فلسفی ] felsefe ile ilgili.
                fem (A.) [ فم ] ağız.
                fenâ (A.) [ 1 [ فنا .yokluk. 2.kötü.
                fenâpezîr (A.-F.) [ فناپذیر ] yok olucu, fani.
                fend (F.) [ فند ] hile.
                fenn (A.) [ 1 [ فن .bilim. 2..tür. 3.teknik.
                fennen (A.) [ فنا ] teknik açıdan.
                fennî (A.) [ فنی ] teknik.
                fenniyyât (A.) [ فنيات ] teknoloji.
                fer (F.) [ فر ] parlaklık.
                fer’ (A.) [ 1 [ فرع .yan. 2.dal.
                fer’î (A.) [ فرعی ] yan dal, tâli, ikincil.
                ferâgat (A.) [ 1 [ فراغت .bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.
                ferâğ (A.) [ 1 [ فراغ .bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.
                ferâğ etmek bırakmak
                ferah (A.) [ فرح ] sevinç.
                ferâh (F.) [ فراخ ] geniş.
                ferahbahş (A.-F.) [ فرح بخش ] ferahlık veren, iç açıcı.
                ferâine (A.) [ فراعنه ] firavunlar.
                ferâiz (A.) [ 1 [ فرائض .farzlar. 2.ödevler.
                ferâmîn (A.<F.) [ فرامين ] fermanlar.
                ferâmûş (F.) [ فراموش ] unutma.
                ferâmuş etmek unutmak.
                ferâset (A.) [ فراست ] sezgi.
                ferbih (F.) [ فربه ] semiz.
                [CENTER] [/CENTER]

                تعليق


                • #23
                  ferc (A.) [ 1 [ فرج .yarık. 2.vajina.
                  fercâm (F.) [ فرجام ] son, akıbet.
                  ferd (A.) [ 1 [ فرد .tek. 2.birey.
                  ferdâ (F.) [ فردا ] yarın.
                  ferdî (A.) [ فردی ] kişisel.
                  ferdiyyet (A.) [ فردیت ] bireylik.
                  ferec (A.) [ فرج ] rahatlama.
                  feres (A.) [ فرس ] at.
                  ferhân (A.) [ فرحان ] sevinçli, neşeli.
                  ferheng (F.) [ 1 [ فرهنگ .kültür. 2.s&#246;zlük.
                  ferhunde (F.) [ فرخنده ] kutlu.
                  ferîd (A.) [ فرید ] biricik, tek.
                  ferikân (A.-F.) [ فریقان ] tüm veya korgeneraller.
                  ferîk-i evvel (A.-F.) [ فریق اول ] korgeneral.
                  ferîk-i sânî (A.-F.) [ فریق ثانی ] tümgeneral.
                  ferişte (F.) [ فرشته ] melek.
                  fermân (F.) [ فرمان ] buyruk.
                  fermandih (F.) [ فرمان ده ] komutan.
                  fermânfermâ (F.) [ 1 [ فرمان فرما .padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.
                  fermâyiş (F.) [ فرمایش ] buyruk.
                  ferrâş (A.) [ 1 [ فراش .d&#246;şemeci. 2.hizmetkâr.
                  ferruh (F.) [ فرخ ] kutlu.
                  fersûde (F.) [ 1 [ فرسوده .solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.
                  ferş (A.) [ 1 [ فرش .d&#246;şeme. 2.yaygı.
                  fertût (F.) [ فرتوت ] bunamış ihtiyar.
                  ferverdîn (F.) [ فروردین ] İran takvimine g&#246;re baharın ilk ayı.
                  feryâd (F.) [ 1 [ فریاد .bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.
                  feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak
                  feryâdres (F.) [ فریادرس ] imdada koşan.
                  ferzâne (F.) [ فرزانه ] bilge.
                  ferzend (F.) [ فرزند ] evlat.
                  fesâd (A.) [ 1 [ فساد .fesat, bozukluk. 2.k&#246;tülük.
                  fesahat (A.) [ فصاحت ] fasihlik, dilde düzgünlük.
                  fesâne (F.) [ فسانه ] efsane, masal.
                  fesat (A.) [ فساد ] bozukluk, k&#246;tülük.
                  fesh (A.) [ فسخ ] iptal etme, kaldırma, bozma.
                  fetâ (A.) [ 1 [ فتی .genç. 2.c&#246;mert.
                  fetâvâ (A.) [ فتاوی ] fetvalar.
                  feth (A.) [ 1 [ فتح .fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.
                  fetîle (A.) [ فتيله ] fitil.
                  fetret (A.) [ 1 [ فترت .duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.
                  fettâh (A.) [ 1 [ فتاح .fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.
                  fettan (A.) [ 1 [ فتان .işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.
                  fetvâ (A.) [ فتوی ] kadının verdiği şer’î karar.
                  fevâhiş (A.) [ فواحش ] fahişeler.
                  fevâid (A.) [ فوائد ] yararlar, faydalar, kazançlar.
                  fevâkih (A.) [ 1 [ فواکه .meyvalar. 2.yemişler.
                  fevâris (A.) [ فوارس ] atlılar.
                  fevc (A.) [ 1 [ فوج .grup, cemaat, zümre. 2.b&#246;lük, takım.
                  feverân (A.) [ 1 [ فوران .fışkırma. 2.kaynama.
                  feverân etmek fışkırmak.
                  fevk (A.) [ فوق ] üst, üstü.
                  fevkalâde (A.) [ فوق العاده ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın &#246;tesinde.
                  fevkalbeşer (A.) [ فوق البشر ] insan üstü.
                  fevkalferd (A.) [ فوق الفرد ] birey üstü.
                  fevkalhad (A.) [ فوق الحد ] haddinden fazla.
                  fevkânî (A.) [ فوقانی ] üstteki, yukarıdaki.
                  fevkattabîa (A.) [ فوق الطبيعه ] doğa üstü.
                  fevren (A.) [ فورا ] hemen, derhal, çarçabuk.
                  fevrî (A.) [ فوری ] âni.
                  fevt (A.) [ 1 [ فوت .geçip gitme. 2.&#246;lüm.
                  fevvâre (A.) [ فواره ] fıskiye.
                  feyezân (A.) [ فيضان ] taşkın.
                  feyiz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
                  feylesof (A.) [ فيلسوف ] filozof, felsefeci.
                  feyyâz (A.) [ 1 [ فياض .verimli, bereketli. 2.Tanrı.
                  feyz (A.) [ 1 [ فيض .bereket, bolluk. 2.ilim.
                  feyzbahş (A.-F.) [ 1 [ فيض بخش .verimli, bereketli. 2.feyiz veren.
                  fezâ (A.) [ 1 [ فضا .uzay. 2.geniş düzlük.
                  fezâil (A.) [ فضائل ] erdemler.
                  fezleke (A.) [ 1 [ فذلکه .soruşturma &#246;zeti. 2.&#246;zet.

                  fıdda (A.) [ فضه ] gümüş.
                  fıkarât (A.) [ 1 [ فقرات .fıkralar. 2.b&#246;lümler. 3.omurlar.
                  fıkdân (A.) [ فقدان ] yoksunluk, bulunmama, yokluk.
                  fıkh (A.) [ فقه ] islam hukuku, fıkıh.
                  fıkra (A.) [ 1 [ فقره .fıkra. 2.b&#246;lüm. 3.omur.
                  fırak (A.) [ 1 [ فرق .fırkalar, partiler. 2.b&#246;lükler. 3.zümreler.
                  fırka (A.) [ 1 [ فرقه .parti. 2.b&#246;lük. 3.zümre.
                  fırsat (A.) [ فرصت ] uygun an, fırsat.
                  fısk (A.) [ 1 [ فسق .k&#246;tülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.
                  fıskiyye (A.) [ فسقيه ] fıskiye.
                  fıtnat (A.) [ فطنت ] kavrayış, zekîlik.
                  fıtra (A.) [ 1 [ فطره .fitre. 2.kuru üzüm.
                  fıtrat (A.) [ فطرت ] yaratılış.
                  fıtraten (A.) [ فطرتا ] yaratılıştan.
                  fıtrî (A.) [ فطری ] yaratılıştan gelen.

                  fî (A.) [ فی ] fiyat, değer, kıymet, eder.
                  fi’l (A.) [ 1 [ فعل .hareket, davranış, eylem. 2.fiil.
                  fi’len (A.) [ فعلا ] yaparak, işleyerek, bilfiil.
                  fi’liyyât (A.) [ فعليات ] eyleme d&#246;külen işler.
                  fîât (A.) [ 1 [ فيئات .fiyat. 2.fiyatlar.
                  figân (F.) [ فغان ] feryat etme, ah çekme.
                  figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.
                  fihris (A.) [ 1 [ فهرس .içindekiler. 2.indeks, dizin.
                  fikir (A.) [ فکر ] fikir, düşünce.
                  fikr (A.) [ فکر ] düşünce, fikir.
                  fikren (A.) [ فکرا ] düşünce bakımından.
                  fikrî (A.) [ فکری ] düşünce ile ilgili.
                  fikriyyât (A.) [ فکریات ] düşünce ile ilgili çalışmalar.
                  fil (A.) [ فيل ] fil.
                  filâhat (A.) [ فلاحت ] çiftçilik.
                  filasl (A.) [ فی الاصل ] aslında.
                  filhakîka (A.) [ فی الحقيقه ] gerçekte, aslında, doğrusu.
                  filhâl (A.) [ فی الحال ] şimdi, derhal.
                  filiz (A.) [ فلز ] maden külçesi.
                  filmesel (A.) [ فی المثل ] &#246;rneğin, &#246;rnekte olduğu gibi.
                  filvâki (A.) [ فی الواقع ] aslında, gerçekte.
                  fîmâba’d (A.) [ فی ما بعد ] bundan b&#246;yle.
                  fînefsilemr (A.) [ فی نفس الامر ] işin aslında, gerçekte.
                  fir’avn (A.) [ فرعون ] firavun.
                  firâk (A.) [ 1 [ فراق .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
                  firâr (A.) [ فرار ] kaçış, kaçma.
                  firâr etmek kaçmak.
                  firârî (A.) [ فراری ] kaçak.
                  firâvân (F.) [ فراوان ] bol, çok.
                  firâz (F.) [ 1 [ فراز .üst, yukarı. 2.yokuş.
                  firdevs (A.) [ 1 [ فردوس .cennet. 2.bahçe.
                  fireng (F.) [ فرنگ ] Batı, Avrupa.
                  firîfte (F.) [ فریفته ] aldanmış, aldatılmış.
                  firîfte olmak aldanmak.
                  firistâde (F.) [ فرستاده ] elçi.
                  firişte (F.) [ فرشته ] melek.
                  firiştehû (F.) [ فرشته خو ] melek gibi, melek huylu, güzel huylu.
                  firkat (A.) [ فرقت ] ayrılık.
                  [CENTER] [/CENTER]

                  تعليق


                  • #24
                    fîrûz (F.) [ 1 [ فيروز .talihli, kutlu. 2.muzaffer.
                    fîrûze (F.) [ فيروزه ] turkuaz, firuze taşı.
                    fîrûzefâm (F.) [ فيروزه فام ] turkuaz, açık mavi.
                    fîsebîlillah (A.) [ فی سبيل الله ] Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.
                    fiten (A.) [ فتن ] fitneler.
                    fitne (A.) [ 1 [ فتنه .b&#246;lücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.
                    fityân (A.) [ فتيان ] gençler.

                    fuâd (A.) [ فؤاد ] yürek.
                    fuhş (A.) [ فحش ] fuhuş.
                    fuhuş (A.) [ فحش ] fuhuş.
                    fukahâ (A.) [ فقها ] fıkıhçılar, islam hukukçuları.
                    fukarâ (A.) [ فقرا ] yoksullar.
                    fûlâd (F.) [ فولاد ] çelik.
                    furkân (A.) [ 1 [ فرقان .Kur’ân. 2.iyi ile k&#246;tünün ayrıldığı yerleri g&#246;steren.
                    fursat (A.) [ فرصت ] fırsat, uygun an.
                    fursatcû (A.-F.) [ فرصت جو ] fırsatçı.
                    fusahâ (A.) [ فصحا ] fasih konuşanlar.
                    fusûl (A.) [ 1 [ فصول .fasıllar, b&#246;lümler. 2.mevsimler.
                    fuzalâ (A.) [ 1 [ فضلا .erdemliler. 2.bilginler.
                    fuzûl (A.) [ 1 [ فضول .fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.
                    fuzûlî (A.) [ 1 [ فضولی .zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.

                    füceten (A.) [ فجئة ] apansız, ansızın.
                    fücûr (A.) [ 1 [ فجور .yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.
                    fülân (A.) [ فلان ] falan, filan, falanca.
                    fülfül (A.) [ فلفل ] biber, karabiber.
                    füls (A.) [ فلس ] mangır.
                    fülûs (A.) [ فلوس ] mangırlar.
                    fünûn (A.) [ 1 [ فنون .teknikler. 2.bilimler.
                    fürs (F.) [ 1 [ فرس .Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.
                    fürû’ (A.) [ فروع ] yan dallar, şubeler.
                    fürûğ (A.) [ 1 [ فروغ .ışık. 2.parıltı.
                    fürûht (F.) [ فروخت ] satış.
                    fürûmâye (F.) [ فرومایه ] aşağılık, alçak.
                    fürûzân (F.) [ فروزان ] parlak.
                    füshat (A.) [ فسحت ] genişlik.
                    füsûn (F.) [ فسون ] afsun, büyü.
                    füsûnger (F.) [ 1 [ فسونگر .afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.
                    füsürde (F.) [ فسرده ] donuk, solgun.
                    fütâde (F.) [ 1 [ فتاده .düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.
                    fütûhât (A.) [ فتوحات ] fetihler.
                    fütûr (A.) [ 1 [ فتور .gevşeklik. 2.bıkkınlık.
                    fütüvvet (A.) [ 1 [ فتوت .gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen
                    esnaf teşkilatı.
                    füyûz (A.) [ فيوض ] feyizler, bolluklar, bereketler.
                    füzûn (F.) [ فزون ] fazla
                    [CENTER] [/CENTER]

                    تعليق


                    • #25
                      gabâvet (A.) [ غباوت ] b&#246;nlük, dangalaklık, kalınkafalılık.
                      gabî (A.) [ غبی ] b&#246;n, dangalak, kalınkafalı.
                      gabn (A.) [ غبن ] kazıklama, alışverişte aldatma.
                      gaddâr (A.) [ غدار ] zalim, acımasız.
                      gadr (A.) [ غدر ] haksızlık, zulüm.
                      gaffâr (A.) [ غفار ] bağışlayıcı Tanrı.
                      gâfil (A.) [ غافل ] habersiz.
                      gaflet (A.) [ غفلت ] habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.
                      gafleten (A.) [ غفلة ] dalgınlıkla.
                      gafûr (A.) [ غفور ] bağışlayıcı.
                      gâh (F.) [ 1 [ گاه .kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.
                      gâhî (F.) [ گاهی ] kimi zaman, bazen, arasıra.
                      gâhvâre (F.) [ گاهواره ] beşik.
                      gâib (A.) [ غائب ] bulunmayan, ortada g&#246;rünmeyen, kayıp.
                      gâile (A.) [ 1 [ غائله .uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.
                      gâita (A.) [ غائطه ] dışkı.
                      galat (A.) [ غلط ] yanlış.
                      galebe (A.) [ 1 [ غلبه .baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.
                      galeyân (A.) [ غليان ] kaynama.
                      gâlib (A.) [ 1 [ غالب .ağır basan. 2.galip.
                      gâliba (A.) [ غالبا ] sanırım, belki.
                      gâlibiyyet (A.) [ غالبيت ] zafer, ağır basma, yenme.
                      galîz (A.) [ غليظ ] koyu, yoğun, kaba.
                      galle (A.) [ غله ] tahıl.
                      gam (A.) [ غم ] keder, üzüntü.
                      gâm (F.) [ 1 [ گام .adım. 2.ayak.
                      gâmız (A.) [ غامض ] çapraşık, güç anlaşılır.
                      gammâz (A.) [ غماز ] ispiyoncu.
                      gamnâk (A.-F.) [ غمناک ] kederli, üzgün.
                      gamze (A.) [ 1 غمزه .yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.
                      ganâim (A.) [ غنائم ] ganimetler.
                      ganem (A.) [ غنم ] koyun.
                      ganî (A.) [ غنی ] zengin.
                      ganîmet (A.) [ 1 [ غنيمت .savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz
                      kazanç.
                      gâr (A.) [ غار ] mağara.
                      garâbet (A.) [ غرابت ] gariplik.
                      garâib (A.) [ غرائب ] gariplikler.
                      garâm (A.) [ غرام ] tutku, aşk.
                      garaz (A.) [ غرض ] maksat.
                      garazâlûd (A.-F.) [ غرض آلود ] maksatlı.
                      garazkâr (A.-F.) [ غرضکار ] garazlı, maksatlı.
                      garb (A.) [ 1 [ غرب .batı. 2.Batı dünyası.
                      garben (A.) [ غربا ] batıdan.
                      garbî (A.) [ غربی ] garbî batı, batı ile ilgili.
                      garbiyyûn (A.) [ غربيون ] batılılar, Avrupalılar.
                      gâret (A.) [ غارت ] yağma.
                      gâretger (A.-F.) [ غارتگر ] yağmacı.
                      garîb (A.) [ 1 [ غریب .gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.
                      garibü’d-diyâr (A.) [ غریب الدیار ] gurbette.
                      garîk (A.) [ غریق ] boğulmuş.
                      garîze (A.) [ غریزه ] içgüdü.
                      garizî (A.) [ غریزی ] içgüdüsel.
                      gark (A.) [ 1 [ غرق .boğulma, suda boğulma. 2.batırma.
                      garrâ (A.) [ غرا ] parlak.
                      gars (A.) [ غرس ] ağaç dikme.
                      gasb (A.) [ غصب ] el koyma, zorla elinden alma.
                      gaseyan (A.) [ 1 [ غصيان .kusma. 2.kusmuk.
                      gâsıb (A.) [ غصيب ] gasp edici.
                      gasl (A.) [ غسل ] &#246;lü yıkama.
                      gassâl (A.) [ غسال ] &#246;lü yıkayıcı.
                      gâşiye (A.) [ 1 [ غاشيه .perde, &#246;rtü. 2.zar.
                      gaşy (A.) [ غشی ] bayılma, kendinden geçme.
                      gâv (F.) [ 1 [ گاو .inek. 2.&#246;küz.
                      gavgâ (F.) [ 1 [ غوغا .kavga. 2.savaş.
                      gavvâs (A.) [ غواص ] dalgıç.
                      gâyât (A.) [ غایات ] gayeler.
                      gayb (A.) [ 1 [ غایب .g&#246;zle g&#246;rülmeyen, gizli. 2.kayıp.
                      gaybûbet (A.) [ غيبوبت ] bulunmama, yokluk.
                      gâye (A.) [ غایه ] amaç.
                      gâyet (A.) [ 1 [ غایت .son. 2.çok. 3.son derece.
                      gayr -i mahsûs [ غير محسوس ] hissedilmeyecek şekilde.
                      gayr (A.) [ 1 [ غير .başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.
                      gayr -i idrakî [ غير ادراکی ] idrak dışı.
                      gayr -i ihtiyarî [ غير اختياری ] elinde olmadan.
                      gayr -i kâbil [ غير قابل ] mümkün olmayan, imkansız.
                      gayr -i kâbil-i fehm [ غير قابل فهم ] anlaşılmaz.
                      gayr -i kâbil-i izâle [ غير قابل ازاله ] yok edilemez, giderilemez.
                      gayr -i kâbil-i mukavemet [ غير قابل مقاومت ] karşı konulmaz.
                      gayr -i kâbil-i tebdil [ غير قابل تبدیل ] değiştirilmez.
                      gayr -i kâbil-i tefrik [ غير قابل تفریق ] ayırdedilmez.
                      gayr -i kâbil-i telif [ غير قابل تأليف ] birleştirilemez, uzlaştırılamaz.
                      gayr -i mahdûd [ غير محدود ] sınırsız.
                      gayr -i mer’î [ غير مرئی ] g&#246;rülmez.
                      gayr -i meşrû [ غير مشروع ] yasal olmayan.
                      gayr -i muayyen [ غير معين ] belirsiz.
                      gayr -i muhtemel [ غير محتمل ] ihtimal verilmeyen.
                      gayr -i muntazam [ غير منتظم ] düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.
                      gayr -i müslim [ غير مسلم ] müslüman olmayan.
                      gayrendîş (A.-F.) [ غير اندیش ] başkalarını düşünen.
                      gayret (A.) [ 1 [ غيرت .çaba. 2.kıskançlık.
                      gayretkeş (A.-F.) [ 1 [ غيرتکش .gayretli. 2.kıskanç.
                      gayretmend (A.-F.) [ غيرتمند ] gayretli.
                      gayriyyet (A.) [ غيریت ] gayrılık.
                      gayyâ (A.) [ غيا ] cehennemdeki kuyulardan birinin adı.
                      gayz (A.) [ غيظ ] &#246;fke.
                      gazâ (A.) [ غزا ] savaş.
                      gazab (A.) [ غضب ] hiddet, kızgınlık.
                      gazâl (A.) [ غزال ] ceylan.
                      gazanfer (A.) [ غضنفر ] arslan.
                      gazavât (A.) [ غزوات ] savaşlar, harpler.
                      gazel (A.) [ غزل ] lirik şiir.
                      gazelhân (A.-F.) [ غزل خوان ] gazel okuyan.
                      gazeliyyât (A.) [ غزليات ] gazeller.
                      gazelserâ (A.-F.) [ غزل سرا ] gazel şairi.
                      gazî (A.) [ غازی ] savaşmış, gaza yapmış.
                      gazve (A.) [ غزوه ] savaş, din savaşı.

                      gebr (F.) [ گبر ] ateşperest, ateşe tapan.
                      gedâ (F.) [ 1 [ گدا .dilenci. 2.yoksul.
                      geh (F.) [ گه ] kimi zaman, bazı.
                      gehvâre (F.) [ گهواره ] beşik.
                      gele (F.) [ گله ] sürü.
                      gelû (F.) [ گلو ] boğaz.
                      genc (F.) [ گنج ] hazine.
                      gencîne (F.) [ گنجينه ] hazine.
                      gendîde (F.) [ گندیده ] kokuşmuş, k&#246;tü kokmuş.
                      gendûmgûn (F.) [ گندمگون ] buğday rengi.
                      gendüm (F.) [ گندم ] buğday.
                      ger (F.) [ گر ] eğer.
                      gerçi (F.) [ گرچه ] her ne kadar, ise de, gerçi.
                      [CENTER] [/CENTER]

                      تعليق


                      • #26
                        gerd (F.) [ گرد ] toz.
                        gerdâlûd (F.) [ گرد آلود ] tozlu.
                        gerdân (F.) [ گردان ] d&#246;nen.
                        gerden (F.) [ گردن ] boyun.
                        gerdenbend (F.) [ گردن بند ] kolye, gerdanlık.
                        gerdenferâz (F.) [ گردن فراز ] mağrur.
                        gerdenkeş (F.) [ گردن کش ] başkaldıran, asi, dikbaşlı.
                        gerdiş (F.) [ گردش ] d&#246;nüş.
                        gerdûn (F.) [ 1 [ گردون .felek. 2.dünya.
                        gerdûne (F.) [ گردونه ] at arabası.
                        germ (F.) [ گرم ] sıcak.
                        germâ (F.) [ 1 [ گرما .sıcak. 2.sıcaklık.
                        germâbe (F.) [ 1 [ گرمابه .hamam. 2.kaplıca.
                        germî (F.) [ گرمی ] sıcaklık.
                        geşt (F.) [ گشت ] dolaşma, gezinti.
                        geştügüzâr (F.) [ گشت و گزار ] dolaşma, gezinti, gezip tozma.
                        gevher (F.) [ 1 [ گوهر .elmas. 2.mücevher. 3.&#246;z.
                        gevherî (F.) [ گوهری ] mücevherci.
                        gevz (F.) [ گوز ] ceviz.
                        gezend (F.) [ 1 [ گزند .zarar. 2.bela.

                        gıbta (A.) [ غبطه ] imrenme.
                        gıdâ (A.) [ غدا ] besin, gıda.
                        gılâf (A.) [ غلاف ] kın, kılıf.
                        gıllügış (A.) [ غل و غش ] kin.
                        gılmân (A.) [ 1 [ غلمان .k&#246;le. 2.genç, yeni yetme.
                        gılzet (A.) [ 1 [ غلظت .yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.
                        gınâ (A.) [ 1 [ غنا .zenginlik. 2.bıkkınlık.
                        gırbâl (A.) [ غربال ] elek, kalbur.
                        gırîv (F.) [ گریو ] haykırış, çığlık.
                        gışâ (A.) [ 1 [ غشا .&#246;rtü. 2.perde. 3.zar.
                        gışş (A.) [ غش ] hile, k&#246;tülük.
                        gıyâb (A.) [ غياب ] bulunmama, yokluk.
                        gıyâben (A.) [ غيابا ] yokluğunda, yokken, ardından.
                        gıyâs (A.) [ غياث ] yardım.
                        gıybet (A.) [ 1 [ غيبت .çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.

                        gil (F.) [ 1 [ گل .çamur, balçık. 2.kil.
                        gile (F.) [ گله ] sızlanma, yanıp yakılma.
                        gilemend (F.) [ گله مند ] şikayetçi, sızlanan.
                        girâmî (F.) [ گرامی ] değerli, kıymetli, saygın, sayın.
                        girân (F.) [ 1 [ گران .ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.
                        giranbehâ (F.) [ گران بها ] değerli, kıymetli.
                        girankadr (F.-A.) [ گران قدر ] kıymetli.
                        girankıymet (F.-A.) [ گران قيمت ] kıymetli, değerli, pahalı.
                        girânmâye (F.) [ گران مایه ] değerli.
                        girânser (F.) [ گران سر ] mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.
                        gird (F.) [ گرد ] yuvarlak.
                        girdâb (F.) [ گرداب ] anafor, girdap.
                        girdâgird (F.) [ گرداگرد ] çepeçevre, fırdolayı.
                        girdbâd (F.) [ گردباد ] kasırga.
                        girdû (F.) [ گردو ] ceviz.
                        girîbân (F.) [ گریبان ] yaka.
                        girift (F.) [ گرفت ] karmaşık, çapraşık.
                        giriftâr (F.) [ گرفتار ] yakalanmış, tutulmuş, müptela.
                        girih (F.) [ گره ] düğüm.
                        girihgîr (F.) [ گره گير ] dolaşık.
                        girihgüşâ (F.) [ 1 [ گره گشا .düğüm ç&#246;zen. 2.sorunları halleden.
                        girîve (F.) [ 1 [ گریوه .çıkmaz, sorun. 2.geçit.
                        gîrûdâr (F.) [ گيرودار ] kargaşa, kavga.
                        giryân (F.) [ گریان ] ağlayan.
                        giryân etmek ağlatmak.
                        giryân olmak ağlamak.
                        girye (F.) [ گریه ] ağlama, ağlayış.
                        giryeengîz (F.) [ گریه انگيز ] ağlatıcı.
                        giryenâk (F.) [ گریه ناک ] ağlamaklı, ağlayan.
                        gîsû (F.) [ گيسو ] saç.
                        gîsûbend (F.) [ گيسوبند ] saç bağı.
                        gîtî (F.) [ گيتی ] dünya.
                        giyâh (F.) [ گياه ] bitki.

                        gonca (F.) [ غنجه ] açmamış tomurcuk, gonca.
                        goncaruhsâr (F.) [ غنجه رخسار ] yanağı goncaya benzeyen.
                        gonce (F.) [ غنجه ] gonca.
                        goncedehân (F.) [ غنجه دهان ] küçük ağızlı, gonca ağızlı.

                        gubâr (A.) [ غبار ] toz.
                        gubârâlûd (A.-F.) [ غبار آلود ] tozlu.
                        gudde (A.) [ غده ] bez, salgı bezi.
                        guded (A.) [ غدد ] salgı bezleri.
                        gufrân (A.) [ غفران ] bağışlama.
                        gûgerd (F.) [ گوگرد ] kükürt.
                        gûk (F.) [ غوک ] kurbağa.
                        gûl (A.) [ گول ] gulyabani.
                        gulâm (A.) [ 1 [ غلام .k&#246;le. 2.genç.
                        gulât (A.) [ غلات ] dinde aşırıya kaçanlar.
                        gulgule (F.) [ غلغله ] kaynaşma.
                        gumûm (A.) [ غموم ] gamlar, kederler.
                        gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
                        gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
                        gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.&#246;lü.
                        gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
                        gurâb (A.) [ غراب ] karga.
                        gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
                        gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
                        gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
                        gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
                        gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
                        gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
                        gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
                        [CENTER] [/CENTER]

                        تعليق


                        • #27
                          gurûb (A.) [ غروب ] batış.
                          gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
                          gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
                          gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
                          gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
                          gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
                          gusn (A.) [ غصن ] dal.
                          gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
                          gûş (F.) [ گوش ] kulak.
                          gûşe (F.) [ گوشه ] k&#246;şe.
                          gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] k&#246;şesine çekilen, inziva hayatı süren.
                          gûnâgûn (F.) [ گوناگون ] rengarenk.
                          gûne (F.) [ گونه ] biçim, tarz.
                          gunûde (F.) [ 1 [غنوده .uyumuş. 2.&#246;lü.
                          gûr (F.) [ 1 [ گور .mezar. 2.yaban eşeği.
                          gurâb (A.) [ غراب ] karga.
                          gurbet (A.) [ 1 [ غربت .gariplik. 2.yabancı diyar.
                          gurbetzede (A.-F.) [ غربت زده ] gurbet elde yaşayan.
                          gurebâ (A.) [ غربا ] garipler.
                          gûristân (F.) [ گورستان ] mezarlık.
                          gûrken (F.) [ گورکن ] mezarcı.
                          gurrân (F.) [ 1 [ غران .kükreyen. 2.gürleyen.
                          gurre (A.) [ 1 [ غره .arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.
                          gurûb (A.) [ غروب ] batış.
                          gurûr (A.) [ 1 [ غرور .mağrurluk. 2.aldanış.
                          gûsâle (F.) [ گوساله ] buzağı.
                          gûsâle (F.) [ گوساله ] dana.
                          gûsfend (F.) [ گوسفند ] koyun.
                          gusl (A.) [ غسل ] yıkanma.
                          gusn (A.) [ غصن ] dal.
                          gussa (A.) [ غصه ] üzüntü, keder.
                          gûş (F.) [ گوش ] kulak.
                          gûşe (F.) [ گوشه ] k&#246;şe.
                          gûşenişîn (F.) [ گوشه نشين ] k&#246;şesine çekilen, inziva hayatı süren.
                          gûşt (F.) [ گوشت ] et.
                          gûşvâre (F.) [ گوشواره ] küpe.
                          gûy (F.) [ گوی ] çevgen topu, polo topu.
                          gûyâ (F.) [ گویا ] s&#246;zümona.

                          güdâhte (F.) [ گداخته ] erimiş.
                          güftâr (F.) [ گفتار ] s&#246;z.
                          güfte (F.) [ 1 [ گفته .s&#246;z. 2.şarkı s&#246;zü.
                          güftügû (F.) [ گفت و گو ] dedikodu.
                          güher (F.) [ 1 [ گهر .elmas. 2.mücevher.
                          güherfurûş (F.) [ گهرفروش ] mücevheratçı.
                          gül (F.) [ 1 [ گل .çiçek. 2.gül.
                          gülâb (F.) [ گلاب ] gül suyu.
                          gülabdan (F.) [ گلابدان ] gülüptan.
                          gülbang (F.) [ گلبانگ ] ilahi.
                          gülbang -ı muhammedî [ گلبانگ محمدی ] ezan.
                          gülberg (F.) [ گلبرگ ] gül yaprağı.
                          gülbün (F.) [ 1 [ گلبن .gül ağacı. 2.güllük.
                          gülçehre (F.) [ گل چهره ] gül yüzlü.
                          gülçin (F.) [ گلچين ] gül deren.
                          güldan (F.) [ گلدان ] vazo.
                          güldeste (F.) [ گلدسته ] çiçek demeti.
                          gülendâm (F.) [ گل اندام ] gül boylu.
                          gülfâm (F.) [ گلفام ] gül renkli.
                          gülgonce (F.) [ گل غنجه ] gül goncası.
                          gülgûn (F.) [ 1 [ گلگون .gül renkli. 2.pembe.
                          gülistân (F.) [ گلستان ] gül bahçesi, güllük.
                          gülizar (F.-A.) [ گلعذار ] gül yanaklı, pembe yanaklı.
                          güllaç (F.) [ گلاج ] güllaç.
                          gülmih (F.) [ گل ميخ ] kabara.
                          gülnâr (F.) [ گلنار ] nar çiçeği.
                          gülnihal (F.) [ گل نهال ] gül fidanı.
                          gülreng (F.) [ گل رنگ ] gül rengi, pembe.
                          gülriz (F.) [ گلریز ] gül saçan.
                          gülrû (F.) [ گل رو ] gül yüzlü.
                          gülruh (F.) [ گل رخ ] gül yüzlü.
                          gülşen (F.) [ گلشن ] gül bahçesi.
                          gülten (F.) [ گل تن ] gül vücutlu.
                          gülüptan (F.) [ گلابدان ] gülsuyu kabı.
                          gülzâr (F.) [ گلزار ] güllük, gül bahçesi.
                          gümân (F.) [ گمان ] zan, sanı.
                          gümnâm (F.) [ گمنام ] adı unutulmuş.
                          gümrâh (F.) [ گمراه ] yoldan çıkmış.
                          günah (F.) [ 1 [ گناه .suç, kabahat. 2.dinî suç.
                          günahkâr (F.) [ گناهکار ] günah sahibi, suçlu.
                          günbed (F.) [ گنبد ] kümbet.
                          güncişk (F.) [ گنجشک ] serçe.
                          güneh (F.) [ گنه ] günah.
                          gürbe (F.) [ گربه ] kedi.
                          gürbüz (F.) [ 1 [ گربز .yiğit. 2.kahraman.
                          gürg (F.) [ گرگ ] kurt.
                          güriz (F.) [ گریز ] kaçış.
                          gürîzân (F.) [ گریزان ] kaçan.
                          gürûh (F.) [ گروه ] topluluk, zümre, b&#246;lük.
                          güstâh (F.) [ 1 [ گستاخ .küstah. 2.cesur.
                          güşâderû (F.) [ گشاده رو ] güleç, güleryüzlü.
                          güşâyiş (F.) [ گشایش ] açılış.
                          güvâh (F.) [ گواه ] tanık, şahıt.
                          güzâf (F.) [ گزاف ] saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.
                          güzergâh (F.) [ گذرگاه ] geçit.
                          güzeşt (F.) [ 1 [ گذشت .geçiş. 2.hoşg&#246;rü.
                          güzîde (F.) [ گزیده ] seçkin.
                          güzin (F.) [ 1 [ گزین .seçen. 2.seçilmiş.
                          güzîr (F.) [ 1 [ گزیر .çare. 2.derman
                          [CENTER] [/CENTER]

                          تعليق


                          • #28
                            h [ 1 [ ه ح خ . Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine g&#246;re sayısal
                            değeri: 8.
                            hâ (F.) [ خا ] çiğneyen.
                            hâ (F.) [ ها ] çoğul eki: -ler, -lar.
                            hâb (F.) [ 1 [ خواب .uyku. 2.rüya.
                            habâb (A.) [ حباب ] hava kabarcığı.
                            habâbe (A.) [ حبابه ] hava kabarcığı.
                            habâis (A.) [ خبائث ] k&#246;tülükler.
                            hâbâlûd (F.) [ خواب آلود ] uykulu.
                            hâbâlûde (F.) [ خواب آلوده ] uykulu.
                            habâset (A.) [ خباثت ] k&#246;tülük, alçaklık.
                            habb (A.) [ 1 [ حب .çekirdek, tohum. 2.hap.
                            habbât (A.) [ 1 [ حبات .hava kabarcıkları. 2.haplar.
                            habbâz (A.) [ خباز ] ekmekçi.
                            habbe (A.) [ حبه ] taneler.
                            habbe-i hadrâ [ حبهء حضرا ] çitlembik.
                            habbe-i sevdâ [ حبهء سودا ] ç&#246;rekotu.
                            habbezâ (A.) [ حبذا ] ne güzel.
                            habbülbülûğ (A.) [ حب البلوغ ] ergenlik sivilcesi.
                            hâbcâme (F.) [ 1 [ خواب جامه .gecelik. 2.pijama.
                            haber (A.) [ خبر ] haber.
                            haberdar (A.-F.) [ خبردار ] haberli.
                            habeşe (A.) [ 1 [ حبشه .Habeşistan. 2.Habeş.
                            hâbgâh (F.) [ خوابگاه ] yatak odası.
                            habîb (A.) [ 1 [ حبيب .sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed
                            habîr (A.) [ خبير ] haberli.
                            habis (A.) [ خبيث ] k&#246;tü, pis.
                            habl (A.) [ حبل ] ip.
                            hablülmesâkin (A.) [ حبل المساکن ] sarmaşık.
                            hâbnâk (F.) [ خوابناک ] uykulu.
                            hâbnâme (F.) [ خواب نامه ] rüya tabiri kitabı.
                            habr (A.) [ حبر ] bilgin.
                            habs (A.) [ 1 [ حبس .hapis. 2.tutma.
                            habshâne (A.-F.) [ حبس خانه ] hapishane, tutukevi.
                            habt (A.) [ خبط ] yanlış hareket.
                            habtühata (A.) [ خبط و خطا ] yanlış yapma.
                            hac (A.) [ حاج ] hacı.
                            hacâlet (A.) [ خجالت ] utanma.
                            hacâletâver (A.) [ خجالت آور ] utanç verici.
                            hacamat (A.) [ حجامت ] kan alma.
                            hacamat yapmak kan almak.
                            hacâmet (A.) [ حجامت ] kan alma, hacamat.
                            hâcât (A.) [ 1 [ حاجات .ihtiyaçlar. 2.istekler.
                            haccâm (A.) [ حجام ] hacamatçı.
                            haccar (A.) [ حجار ] taş işçisi, taşçı.
                            hâcce (A.) [ حاجه ] bayan hacı.
                            hâce (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.
                            hâcegân (F.) [ 1 [ خواجگان .hocalar. 2.efendiler.
                            hâcegî (F.) [ 1 [ خواجگی .hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.
                            hacel (A.) [ خجل ] utanma.
                            hacer (A.) [ حجر ] taş.
                            hacer-i esved [ حجر اسود ] karataş.
                            hacer-i semâî [ حجر سمائی ] g&#246;ktaşı.
                            hâceserâ (F.) [ خواجه سرا ] harem ağası.
                            hâcet (A.) [ حاجت ] ihtiyaç.
                            hâcetmend (A.-F.) [ حاجتمند ] muhtaç.
                            hacı (A.) [ حاجی ] hacı.
                            hacıyân (A.-F.) [ حاجيان ] hacılar.
                            hâcî (A.) [ هاجی ] hicveden, yeren.
                            hâcib (A.) [ 1 [ حاجب .kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.
                            hacîl (A.) [ خجيل ] utangaç.
                            hâcir (A.) [ هاجر ] g&#246;çmen.
                            hâciz (A.) [ 1 [ حاجز .ayıran. 2.haczeden.
                            hacle (A.) [ حجله ] gerdek odası.
                            haclegâh (A.-F.) [ حجله گاه ] gerdek odası.
                            haclet (A.) [ خجلت ] utanma.
                            hacletâver (A.-F.) [ خجلت آور ] utanç verici.
                            hacm (A.) [ حجم ] hacim.
                            hacmen (A.) [ حجما ] hacimce.
                            hacz (A.) [ حجز ] haciz.
                            hadâik (A.) [ حدائق ] bahçeler.
                            hâdd (A.) [ 1 [ حاد .keskin. 2.sivri. 3.dar.
                            hadd (A.) [ 1 [ حد .sınır. 2.şer’î ceza.
                            hadd (A.) [ خد ] yanak.
                            haddâ’ (A.) [ خداع ] düzenbaz.
                            haddâd (A.) [ حداد ] demirci.
                            haddâdî (A.-F.) [ حدادی ] demircilik.
                            hadd-i asgarî [ حد اصغری ] en az.
                            hadd-i azamî [ حد اعظمی ] en çok.
                            hadd-i tabiî [ حد طبيعی ] normal hal.
                            hadd-i zâtında aslında.
                            hadeb (A.) [ حدب ] kamburluk.
                            hadem (A.) [ خدم ] hizmetçiler.
                            hademe (A.) [ خدمه ] hizmetçiler.
                            hadeng (F.) [ خدنگ ] ok.
                            hader (A.) [ خدر ] uyuşma.
                            hades (A.) [ حدس ] sezi, tahmin.
                            hâdî (A.) [ هادی ] doğru yolu g&#246;steren.
                            hâdi’ (A.) [ خادع ] düzenbaz.
                            hadîka (A.) [ حدیقه ] bahçe.
                            hâdim (A.) [ خادم ] hizmetçi.
                            hâdim olmak hizmet etmek.
                            hâdime (A.) [ خادمه ] bayan hizmetçi.
                            hâdis (A.) [ 1 [ حادث .meydana gelen. 2.yeni.
                            hadîs (A.) [ حدیث ] hadis, Peygamber s&#246;zü.
                            hâdisat (A.) [ حادثات ] olaylar.
                            hâdise (A.) [ حادثه ] olay.
                            hadnâşinas (A.-F.) [ حدناشناس ] haddini bilmez.
                            hadrâ (A.) [ حضرا ] yeşil.
                            hads (A.) [ 1 [ حدس .tahmin. 2.seziş.
                            hadşe (A.) [ خدشه ] ürküntü.
                            hadşeâver (A.-F.) [ خدشه آور ] ürküntü verici.
                            hafâ (A.) [ خفا ] gizlilik.
                            hafâfîş (A.) [ خفافيش ] yarasalar.
                            hafâgâh (A.-F.) [ خفاگاه ] gizlenilecek yer.
                            hafâir (A.) [ 1 [ حفائر .çukurlar. 2.oyuklar.
                            hafakan (A.) [ خفقان ] yürek çarpıntısı.
                            hafâyâ (A.) [ خفایا ] gizli şeyler.
                            hafız (A.) [ 1 [ حافظ .koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.
                            hafıza (A.) [ حافظه ] bellek.
                            hâfız-ı kütüb [ حافظ کتب ] kütüphaneci.
                            hâfî (A.) [ حافی ] yalınayak koşan.

                            hafî (A.) [ خفی ] gizli
                            hafîd (A.) [ حفيد ] torun.
                            hafîde (A.) [ حفيده ] kız torun.
                            hafif (A.) [ خفيف ] hafif.
                            hâfir (A.) [ حافر ] kazan, kazıcı.
                            hafîr (A.) [ 1 [ حفير .çukur. 2.mezar.
                            hafiyyât (A.) [ خفيات ] gizli şeyler.
                            hafiyye (A.) [ خفيه ] gizli polis.
                            hafiyyen (A.) [ خفيا ] gizlice.
                            hafr (A.) [ حفر ] kazma.
                            hafriyyât (A.) [ حفریات ] kazı.
                            haftân (A.) [ خفتان ] kaftan.
                            hâh (F.) [ خواه ] isteyen.
                            hâhân (F.) [ خواهان ] isteyen, istekli.
                            hâher (F.) [ خواهر ] kızkardeş.
                            hâherzâde (F.) [ خواهرزاده ] yeğen, kızkardeşin çocuğu.
                            hâhiş (F.) [ خواهش ] rica, istek.
                            hâhişger (F.) [ خواهشگر ] istekli.
                            hâhişkâr (F.) [ خواهشکار ] istekli.
                            hâhişkerde (F.) [ خواهش کرده ] istekli.
                            hâhnâhâh (F.) [ خواه ناخواه ] ister istemez.
                            hâif (A.) [ خائف ] korkak.
                            hâifen (A.) [ خائفا ] korkarak.
                            hâil (A.) [ هائل ] korkunç.
                            hâin (A.) [ 1 [ خائن .hain. 2.acımasız.
                            hâinâne (A.-F.) [ خائنانه ] haince.
                            hâiz (A.) [ حائز ] sahip, bulunduran.
                            hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.
                            hâiz-i ehemmiyet [ حائز اهميت ] &#246;nemli.
                            hak (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.pay.
                            hâk (F.) [ خاک ] toprak.
                            hak etmek kazanmak.
                            hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.
                            hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.
                            hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.
                            Hak Teâlâ (A.) [ حق تعالی ] Yüce Tanrı.
                            hakâik (A.) [ حقائق ] gerçekler.
                            hakâret (A.) [ حقارت ] aşağılama, hakaret.
                            hakaretâmiz (A.-F.) [ حقارت آميز ] aşağılayıcı.
                            hakâyık (A.) [ حقایق ] gerçekler.
                            hâkbîz (F.) [ خاک بيز ] kalbur.
                            hakem (A.) [ حکم ] hakem.
                            hâkezâ (A.) [ هکذا ] aynı şekilde.
                            hakgû (A.-F.) [ حق گو ] doğru s&#246;zlü.
                            hâkî (A.) [ حاکی ] hikaye eden.
                            hâkî (F.) [ 1 [ خاکی .hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.
                            hakîkat (A.) [ حقيقت ] gerçek.
                            hakîkaten (A.) [ حقيقة ] gerçekten.
                            hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.
                            hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.
                            hakikî (A.) [ حقيقی ] gerçek.
                            hakikiye (A.) [ حقيقيه ] gerçek.
                            hakîm (A.) [ 1 [ حکيم .Tanrı. 2.hakim, yargıç.
                            hâkimiyet (A.) [ حاکميت ] egemenlik.
                            hakîr (A.) [ 1 [ حقير .değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.
                            hâkister (F.) [ خاکستر ] kül.
                            hâkisterî (F.) [ خاکستری ] kül rengi.
                            hakk (A.) [ 1 [ حق .Tanrı. 2.doğru. 3.hak.
                            hakk (A.) [ حک ] kazıma.
                            hakkâ [ حقا ] gerçekten.
                            hakkâk (A.) [ 1 [ حکاک .mühürcü. 2.kazıyıcı.
                            hakkaniyet (A.) [ حقانيت ] doğruluk.
                            hâkkedilmek kazılmak.
                            hâkketmek kazımak.
                            hâkrûb (F.) [ خاکروب ] süpürge.
                            hakşinas (A.-F.) [ حق شناس ] haktanır.
                            hakşinâsî (A.-F.) [ حق شناسی ] haktanırlık.
                            hâl (A.) [ 1 [ حال .hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.
                            hâl (A.) [ خال ] dayı.
                            hâl (F.) [ 1 [ خال .ben. 2.benek.
                            hal’ (A.) [ خلع ] tahttan indirme.
                            hal’edilmek tahttan indirilmek.
                            hal’etmek tahttan indirmek.
                            hâlâ (A.) [ حالا ] şimdi, hâlâ.
                            halâ (A.) [ 1 [ خلا .tuvalet. 2.boş.
                            halâik (A.) [ 1 [ خلائق .yaratıklar. 2.halayık.
                            halâl (A.) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık.
                            halâs (A.) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma.
                            halâs bulmak kurtulmak.
                            halâs olmak kurtulmak.
                            halaskâr (A.-F.) [ خلاصکار ] kurtarıcı.
                            hâlâşina (A.-F.) [ حال آشنا ] halden anlayan.
                            hâlât (A.) [ حالات ] haller.
                            halâvet (A.) [ حلاوت ] tatlılık.
                            haldâr (F.) [ خالدار ] benli.
                            hâle (A.) [ 1 [ خاله .hala. 2.teyze.
                            hâle (A.) [ هاله ] ayça, hâle.
                            halecan (A.) [ خلجان ] çarpıntı.
                            halef (A.) [ 1 [ خلف .evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen
                            halel (A.) [ خلل ] bozukluk.
                            halel gelmek bozulmak, lekelenmek, g&#246;lge düşmek.
                            haleldâr (A.-F.) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk.
                            haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.
                            haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.
                            halen (A.) [ حالا ] şimdilik, henüz.
                            hâlet (A.) [ 1 [ حالت .hal. 2.nitelik.
                            hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum.
                            halhal (A.) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal.
                            hâlık (A.) [ خالق ] Yaratan, Tanrı.
                            hâlî (A.) [ خالی ] boş.
                            hâlî kalmak geri durmak.
                            halîb (A.) [ حليب ] süt.
                            halîc (A.) [ خليج ] k&#246;rfez.
                            hâlid (A.) [ خالد ] sonsuz, ebedî.
                            halîfe (A.) [ 1 [ خليفه .halife. 2.kalfa.
                            halihazır (A.-F.) [ حال حاضر ] şimdiki durum.
                            hâlik (A.) [ 1 [ خالق .Tanrı. 2.yaratan.
                            hâlikiyet (A.) [ خالقيت ] yaratıcılık.
                            halîm (A.) [ حليم ] yumuşak huylu.
                            hâlis (A.) [ 1 [ خالص .katışıksız, saf, som.
                            hâlisâne (A.-F.) [ خالصانه ] içtenlikle.
                            halîta (A.) [ 1 [ خليطه .karışım. 2.alaşım.
                            hâliyâ (A.) [ حاليا ] şimdi, şu anda.
                            halk (A.) [ حلق ] boğaz.
                            halk (A.) [ 1 [ خلق .yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.
                            halk etmek yaratmak.
                            halka (A.) [ حلقه ] halka.
                            halkabegûş (A.-F.) [ حلقه بگوش ] k&#246;le.
                            halkiyat (A.) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi.
                            hall (A.) [ 1 [ حل .ç&#246;zülme, erime. 2.ç&#246;zme.
                            hallâc (A.) [ حلاج ] halaç.
                            hallâk (A.) [ خلاق ] yaratıcı.
                            hallâl (A.) [ حلال ] ç&#246;zen.
                            hallüfasl (A.) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma.
                            halt (A.) [ خلط ] karıştırma.
                            halûk (A.) [ خلوق ] iyi huylu.
                            halvet (A.) [ 1 [ خلوت .tenha. 2.başbaşa kalma.
                            halvetgâh (A.-F.) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer.
                            ham (F.) [ خام ] çiğ, ham.
                            ham (F.) [ 1 [ خم .eğik eğri, bükük.
                            hamâil (A.) [ حمائل ] kılıç kayışı.
                            hamâkat (A.) [ حماقت ] ahmaklık.
                            hamâme (A.) [ حمامه ] güvercin.
                            hamâse (A.) [ حماسه ] kahramanlık şiiri.
                            hamâset (A.) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase.
                            hamd (A.) [ حمد ] şükür.
                            hâme (F.) [ خامه ] kalem.
                            hamel (A.) [ حمل ] kuzu.
                            hamelât (A.) [ حملات ] saldırılar, hamleler.
                            hâmî (A.) [ حامی ] g&#246;zeten, himaye eden.
                            hâmid (A.) [ حامد ] hamd eden, şükreden.
                            hamîde (F.) [ خميده ] eğik, eğri.
                            hâmil (A.) [ 1 [ حامل .taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.
                            hâmil olmak taşımak.
                            hâmile (A.) [ حامله ] gebe, hamile.
                            hamîr (A.) [ حمير ] hamur.
                            hâmis (A.) [ خامس ] beşinci.
                            hâmisen (A.) [ خامسا ] beşincisi.
                            hâmiş (A.) [ هامش ] mektup ilavesi.
                            hâmiz (A.) [ 1 [ حامض .ekşi. 2.kekre.
                            haml (A.) [ 1 [ حمل .taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.
                            hamle (A.) [ 1 [ حمله .saldırı. 2.atak.
                            hamletmek yüklemek.
                            hammâl (A.) [ حمال ] hamal.
                            hammâm (A.) [ 1 [ حمام .banyo. 2.hamam.
                            hammâr (A.) [ خمار ] meyhaneci.
                            hamr (A.) [ خمر ] şarap.
                            hamrâ (A.) [ خمرا ] kırmızı, kızıl.
                            hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.
                            hams (A.) [ خمس ] beş.
                            hamse (A.) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser.
                            hamsin (A.) [ خمسين ] elli.
                            hamûl (A.) [ حمول ] dayanıklı.
                            hamûle (A.) [ حموله ] yük.
                            hâmûn (F.) [ هامون ] ç&#246;l.
                            hâmûş (F.) [ خاموش ] suskun, sessiz.
                            hamyâze (F.) [ خميازه ] esneme.
                            hamz (A.) [ حمض ] ekşilik.
                            hân (F.) [ خوان ] okuyan.
                            hân (F.) [ خوان ] sofra.
                            hanâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
                            hancer (A.) [ خنجر ] hançer.
                            hancere (A.) [ حنجره ] gırtlak, hançere.
                            handan (F.) [ خندان ] güleç, gülen.
                            handan etmek güldürmek.
                            hande (F.) [ خنده ] gülüş.
                            handek (A.) [ خندق ] hendek.
                            handerûy (F.) [ خنده روی ] güleryüzlü.
                            hâne (F.) [ خانه ] ev.
                            hanedan (F.) [ خاندان ] sülale, hanedan.
                            hâneharâb (F.) [ 1 [ خانه خراب .perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.
                            hânende (F.) [ 1 [ خواننده .şarkıcı. 2.okuyucu.
                            hanif [ حنيف ] İslâmiyetten &#246;nce Tanrı’ya inanan.
                            hânkah (A.) [ خانقاه ] tekke.
                            hânman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
                            hannas (A.) [ خناس ] şeytan.
                            hânsâlar (F.) [ خوان سالار ] kilerci.
                            hânüman (F.) [ خانمان ] ev bark, yurt.
                            hapis (A.) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma.
                            hapishane (A.-F.) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane.
                            hâr (F.) [ خار ] diken.
                            har (F.) [ خر ] eşek.
                            hâr (F.) [ خوار ] aşağılık, adi.
                            hâr (F.) [ خوار ] yiyen.
                            harâb (A.) [ 1 [ خراب .yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.
                            harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.
                            harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.
                            harâbat (A.) [ خرابات ] meyhane.
                            harâbe (A.) [ خرابه ] yıkıntı, harabe.
                            harâc (A.) [ خراج ] haraç.
                            haram (A.) [ حرام ] haram.
                            harâmi (A.) [ حرامی ] eşkıya.
                            haramzâde (A.-F.) [ حرام زاده ] piç.
                            harâret (A.) [ 1 [ حرارت .sıcaklık.
                            harâtin (A.) [ خراطين ] solucan.
                            harb (A.) [ حرب ] harp, savaş.
                            harbe (A.) [ حربه ] süngü.
                            harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı.
                            harbiye (A.) [ حربيه ] harp okulu.
                            harbiye nezareti savunma bakanlığı.
                            harbiyeli Harp Okulu &#246;ğrencisi.
                            harbüze (F.) [ خربزه ] kavun.
                            harc (A.) [ 1 [ خرج .vergi. 2.masraf.
                            harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun.
                            harcırah [ خرج راه ] yol parası.
                            harçeng (F.) [ خرچنگ ] yengeç.
                            hardal (A.) [ خردل ] hardal.
                            hâre (F.) [ خاره ] granit, sert taş.
                            harekât (A.) [ حرکات ] hareketler.
                            hareket (A.) [ 1 [ حرکت .hareket. 2.davranış.
                            hareketsizlik hareket etmeme.
                            harem (A.) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer.
                            haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
                            giremeyeceği yer.
                            haremserây (A.-F.) [ حرم سرای ] harem dairesi.
                            harf (A.) [ 1 [ حرف .harf. 2.s&#246;z.
                            hargâh (F.) [ خرگاه ] otağ.
                            hargûş (F.) [ خرگوش ] tavşan.
                            hârî (F.) [ خواری ] düşkünlük.
                            hârib (A.) [ هارب ] kaçan.

                            hâric (A.) [ خارج ] dış, dışarı.
                            hâricen (A.) [ خارجا ] dıştan, dışarıdan.
                            hâricî (A.) [ خارجی ] dış ile ilgili.
                            hariciye (A.) [ 1 [ خارجيه .dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.
                            harîd (F.) [ خرید ] satın alma.
                            harîdâr (F.) [ خریدار ] müşteri, alıcı.
                            harîf (A.) [ 1 [ حریف .rakip. 2.meslektaş.
                            [CENTER] [/CENTER]

                            تعليق


                            • #29
                              harîk (A.) [ حریق ] yangın.
                              hârika (A.) [ خارقه ] harika.
                              hârikulâde (A.) [ خارق العاده ] olağanüstü.
                              harîm (A.) [ 1 [ حریم .kutsal. 2.harem. 3.avlu.
                              harîm-i ismet (F.) [ حریم عصمت ] kutsal saha.
                              harîr (A.) [ حریر ] ipek.
                              harîrî (A.) [ حریری ] ipekli.
                              hâris (A.) [ حارث ] çiftçi.
                              hâris (A.) [ حارس ] bekçi.
                              harîs (A.) [ حریص ] hırslı.
                              hâristan (F.) [ خارستان ] dikenlik.
                              harita (A.) [ خریطه ] harita.
                              harmen (F.) [ خرمن ] harman.
                              harmengâh (F.) [ خرمنگاه ] harman yeri.
                              harmühre (F.) [ خرمهره ] katır boncuğu.
                              harnub (A.) [ خرنوب ] keçi boynuzu.
                              hârpuşt (F.) [ خارپشت ] kirpi.
                              hârr (A.) [ حار ] kızgın, yakıcı.
                              harrât (A.) [ خراط ] doğramacı.
                              hars (A.) [ حرث ] kültür.
                              harsî (A.) [ حرثی ] kültürel.
                              harvâr (F.) [ خروار ] eşek yükü.
                              hârzâr (F.) [ خارزار ] dikenlik.
                              hâs (A.) [ 1 [ خاص .&#246;zgü, has. 2.saf. 3.&#246;zel.
                              has (F.) [ خس ] ç&#246;p.
                              hasâdet (A.) [ حسادت ] kıskançlık.
                              hasâil (A.) [ خصائل ] hasletler, tabiatlar.
                              hasâis (A.) [ خصائص ] nitelikler, &#246;zellikler.
                              hasâr (A.) [ خسار ] zarar, hasar.
                              hasarât (A.) [ خسرات ] zararlar.
                              hasardîde (A.-F.) [ خساردیده ] hasarlı.
                              hasâret (A.) [ خسارت ] zarar, hasar.
                              hasâset (A.) [ خساست ] pintilik.
                              hasb (A.) [ حسب ] g&#246;re.
                              hasbe (A.) [ حصبه ] kızamık.
                              hasbelkader (A.) [ حسب القدر ] kaderden ileri gelen, kadere bak.
                              hasbetenlillah (A.) [ حسبة لله ] rızası için.
                              hasbihal (A.-F.) [ حسب حال ] halleşme, dertleşme.
                              hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.
                              hasbü’l-mâhiye (A.) [ حسب الماهيه ] yapı bakımından.
                              hasebe (A.) [ حصبه ] kızamık.
                              hased (A.) [ حسد ] kıskançlık.
                              hased etmek kıskanmak.
                              hasen (A.) [ حسن ] güzel.
                              hasenât (A.) [ حسنات ] iyilikler.
                              hasene (A.) [ حسنه ] güzel, iyi.
                              hasenülhulk (A.) [ حسن الخلق ] huyu güzel.
                              hasf (A.) [ خسف ] ay tutulması.
                              hâsıd (A.) [ حاصد ] ekin biçen, hasatçı.
                              hâsıl (A.) [ حاصل ] ortaya çıkan, var olan.
                              hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.
                              hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.
                              hâsılat (A.) [ حاصلات ] kazanç, gelir.
                              hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ حاصلات غير صافيه ] brüt gelir.
                              hâsılât-ı sâfiye [ حاصلات صافيه ] net gelir.
                              hasıl-ı kelâm [ حاصل کلام ] s&#246;zün kısası.
                              hâsılı kısacası, sonuç olarak.
                              hasım (A.) [ خصم ] düşman.
                              hasîb (A.) [ 1 [ حسيب .değerli. 2.muhasebeci.
                              hâsid (A.) [ حاسد ] kıskanç.
                              hasîn (A.) [ حصين ] sağlam, müstahkem.
                              hasîr (A.) [ حصير ] hasır.
                              hâsir (A.) [ خاسر ] zarar eden, hüsrana uğrayan.
                              hasis (A.) [ خسيس ] pinti.
                              hasîsa (A.) [ خصيصه ] karakter.
                              hasiy (A.) [ خصی ] iğdiş, hadım edilmiş.
                              haslet (A.) [ خصلت ] tabiat, yaratılıştan gelen huy.
                              hasm (A.) [ خصم ] düşman, hasım.
                              hasmâne (A.-F.) [ خصمانه ] düşmanca.
                              hasmî (A.-F.) [ خصمی ] düşmanlık.
                              hasnâ (A.) [ حسنا ] güzel kız, güzel kadın.
                              hasr (A.) [ حصر ] tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.
                              hasret (A.) [ حسرت ] &#246;zlem.
                              hasret çekmek &#246;zlem duymak.
                              hasretkeş (A.-F.) [ حسرت کش ] hasret çeken.
                              hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.
                              hassa (A.) [ خاصه ] &#246;zellik.
                              hassâd (A.) [ حصاد ] orakçı.
                              hassas (A.) [ حساس ] duygulu, hassas.
                              hassâsiyyet (A.) [ حساسيت ] hassaslık.
                              hâsse (A.) [ خاصه ] duyu.
                              hâsseten (A.) [ خاصة ] &#246;zellikle, hele hele.
                              hâssuâmm [ خاص و عام ] herkes.
                              hâste (F.) [ خاسته ] kalkmış, ayağa kalkmış.
                              haste (F.) [ خسته ] hasta.
                              hâste (F.) [ 1 [ خواسته .istemiş. 2.istek.
                              hastegî (F.) [ خستگی ] hastalık.
                              hâstgâr (F.) [ خواستگار ] g&#246;rücü.
                              hâstgârî (F.) [ خواستگاری ] g&#246;rücülük.
                              hasûd (A.) [ حسود ] kıskanç.
                              hasûdâne (A.-F.) [ حسودانه ] kıskanarak, kıskançlıkla.
                              hasûdî (A.-F.) [ حسودی ] kıskançlık.
                              hâşâ (A.) [ حاشا ] uzak dursun, hâşa.
                              hâşâk (F.) [ خاشاک ] çerç&#246;p.
                              haşeb (A.) [ خشب ] odun.
                              haşem (A.) [ حشم ] maiyet.
                              haşerat (A.) [ حشرات ] haşereler, b&#246;rtü b&#246;cek.
                              haşere (A.) [ حشره ] b&#246;cek, haşere.
                              haşhaş (A.) [ خشخاش ] haşhaş.
                              haşîn (A.) [ خشين ] kaba, sert.
                              hâşiye (A.) [ 1 [ حاشيه .kenar. 2.şerh kitabı.
                              haşmet (A.) [ 1 [ حشمت .g&#246;rkem. 2.hiddet.
                              haşmetmeab (A.) [ حشمت مآب ] g&#246;rkemli, haşmetli.
                              haşmgîn (F.) [ خشمگين ] &#246;fkeli, hışımlı.
                              haşr (A.) [ حشر ] kıyamet, haşır.
                              haşv (A.) [ 1 [ حشو .doldurulmuş, yararsız s&#246;z. 2.kuru ot.
                              haşyet (A.) [ خشيت ] korkma.
                              haşyetengiz (A.-F.) [ خشيت انگيز ] korku salan, korkunç.
                              hatâ (A.) [ 1 [ خطا .yanlış, hata. 2.kusur.
                              hataâlûd (A.-F.) [ خطا آلود ] hatalı, yanlış dolu.
                              hatab (A.) [ حطب ] odun.
                              hatâbahş (A.-F.) [ خطا بخش ] hataları affeden.
                              hatâen (A.) [ خطاء ] yanlışlıkla.
                              hatâiyyât (A.) [ خطائيات ] hatalar, yanlışlıklar.
                              hatakâr (A.-F.) [ خطاکار ] hatalı, hata yapan.
                              hatâpûş (A.-F.) [ خطاپوش ] hataları &#246;rten.
                              hatar (A.) [ خطر ] tehlike.
                              hatarât (A.) [ خطرات ] tehlikeler.
                              hatarnâk (A.-F.) [ خطرناک ] tehlikeli.
                              hatâyâ (A.) [ خطایا ] yanlışlar, hatalar.
                              hâtem (A.) [ 1 [ خاتم .mühür. 2.yüzük.
                              hâtıf (A.) [ هاتف ] gaipten gelen ses.
                              hâtır (A.) [ خاطر ] hatır, g&#246;nül.
                              hâtıra (A.) [ خاطره ] hatıra, hatıra gelen.
                              hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.
                              hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.
                              hâtırat (A.) [ 1 [ خاطرات .hatıralar. 2.anı kitabı.
                              hâtırâzâr (A.-F.) [ خاطر آزار ] g&#246;nül inciten, hatır kıran.
                              hâtırâzürde (A.-F.) [ خاطر آزرده ] kalbi kırık.
                              hâtırşinâs (A.-F.) [ خاطرشناس ] hatırbilir.
                              hatîa (A.) [ خطيئه ] kabahat.
                              hatîb (A.) [ خطيب ] hatip.
                              hâtime (A.) [ خاتمه ] son.
                              hâtime vermek son vermek.
                              hatîr (A.) [ 1 [ خطير .tehlikeli. 2.yüce.
                              hatm (A.) [ 1 [ ختم .hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.
                              hatn (A.) [ ختن ] sünnet.
                              hatt (A.) [ 1 [ خط .çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.
                              hattâ (A.) [ حتی ] üstelik, hatta.
                              hattâb (A.) [ حطاب ] oduncu.
                              hattat (A.) [ خطاط ] hattat, güzel yazı yazan.
                              hatve (A.) [ خطوه ] adım.
                              havâ (A.) [ هوا ] hava.
                              havadar (F.) [ هوادار ] açık mekanlı
                              havâdis (A.) [ 1 [ حوادث .yeni haberler. 2.olaylar.
                              havaî (A.) [ هوائی ] havaya ait.
                              havâkin (T.>A.) [ خواقين ] hakanlar.
                              havale (A.) [ حواله ] ısmarlama, havale.
                              havali (A.) [ حوالی ] y&#246;re.
                              havârik (A.) [ خوارق ] harikalar.
                              havâss (A.) [ 1 [ خواص .seçkin kişiler. 2.nitelikler.
                              havâtîn (T.>A.) [ خواتين ] hatunlar, saygın hanımlar.
                              havâyic (A.) [ حوایج ] ihtiyaçlar, gereksinimler.
                              hâven (A.) [ هاون ] havan.
                              hâver (F.) [ خاور ] doğu.
                              hâveran (F.) [ خاوران ] doğu ve batı.
                              hâverşinas (F.) [ خاورشناس ] doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.
                              havf (A.) [ خوف ] korku.
                              havf eylemek korkmak.
                              havfnâk (A.-F.) [ خوفناک ] korkulu.
                              hâvî (A.) [ حاوی ] içeren, ihtiva eden.
                              havl (A.) [ 1 [ حول .güç. 2.çevre.
                              havsala (A.) [ حوصله ] kavrama gücü, havsala.
                              havz (A.) [ حوض ] havuz.
                              hayâ (A.) [ حيا ] utanma, haya, ar.
                              hayâl (A.) [ خيال ] hayal, düş.
                              hayâlât (A.) [ خيالات ] hayaller, düşler.
                              hayâlen (A.) [ خيالا ] hayali olarak.
                              hayâlet (A.) [ خيالت ] hayalet.
                              hayalî (A.) [ 1 [ خيالی .hayalî, hayal ürünü. 2.Karag&#246;z oynatan.
                              hayalperest (A.-F.) [ خيال پرست ] hayalci.
                              hayat (A.) [ حيات ] yaşam.
                              hayatbahş (A.-F.) [ حيات بخش ] hayat veren.
                              hayât-ı cinsiye [ حيات جنسيه ] cinsel yaşam.
                              hayât-ı diniye [ حيات دینيه ] dinsel yaşam.
                              hayât-ı rûz-i merre [ حيات روز مره ] gündelik yaşam.
                              hayatî (A.) [ حياتی ] hayatla ilgili, yaşamsal.
                              hayâtiyyât (A.) [ حياتيات ] biyoloji, yaşambilim.
                              haydud (Macarca>A.) [ حيدود ] eşkiya, haydut, yolkesen.
                              hâye (F.) [ خایه ] yumurta, haya.
                              hayf (A.) [ حيف ] yazık, vah vah.
                              hayır (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
                              hayırhah (A.-F.) [ خيرخواه ] iyiliksever.
                              hayız bk. hayz.
                              hayl (A.) [ 1 [ خيل .yılkı, at sürüsü. 2.zümre.
                              hayli (F.) [ خيلی ] çok, fazla.
                              hayme (A.) [ خيمه ] çadır.
                              haymegâh (A.-F.) [ خيمه گاه ] çadır kurulan yer.
                              haymenişin (A.-F.) [ خيمه نشين ] g&#246;çebe, çadırda yaşayan.
                              hayr (A.) [ خير ] iyilik, hayır.
                              hayran (A.) [ 1 [ حيران .şaşkın. 2.hayran, tutkun.
                              hayrendiş (A.-F.) [ خيراندیش ] iyi düşünceli.
                              hayret (A.) [ حيرت ] şaşkınlık.
                              hayretbahş (A.-F.) [ حيرت بخش ] hayret verici.
                              hayretkâr (A.-F.) [ حيرت کار ] hayret eden.
                              hayretzede (A.-F.) [ حيرت زده ] şaşkın.
                              haysiyyet (A.) [ حيثيت ] şeref, onur.
                              hayvan (A.) [ 1 [ حيوان .canlı. 2.hayvan.
                              hayvanî (A.) [ حيوانی ] hayvansal.
                              hayvaniye (A.) [ حيوانيه ] hayvana &#246;zgü, hayvansal.
                              hayy (A.) [ حی ] diri
                              hayyât (A.) [ خياط ] terzi.
                              hayye (A.) [ حيه ] yılan.
                              hayyir (A.) [ خير ] çok iyilik eden.
                              hayz (A.) [ خيض ] regl, aybaşı.
                              hazâin (A.) [ خزائن ] hazineler.
                              hazân (F.) [ خزان ] güz, sonbahar.
                              hazar (A.) [ حضر ] güvenlik.
                              hazer (A.) [ حذز ] sakınma.
                              hazerat (A.) [ حضرات ] hazretler.
                              hazf (A.) [ حذف ] silme, kaldırıp atma.
                              hâzık (A.) [ حاذق ] usta, yetenekli, ehil.
                              hazır (A.) [ 1 [ حاضر .huzurda. 2.hazır, mevcut.
                              hâzırûn (A.) [ حاضرون ] bulunanlar, hazır olanlar.
                              hâzi (A.) [ خاضع ] alçakg&#246;nüllü.
                              hazîn (A.) [ حزین ] hüzün dolu.
                              hâzin (A.) [ خازن ] haznedar.
                              hazine (A.) [ خزینه ] hazine.
                              hazinedar (A.-F.) [ خزینه دار ] haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.
                              hazîre (A.) [ حظيره ] etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)
                              hazm (A.) [ حضم ] sindirim.
                              hazret (A.) [ حضرت ] sayın, hazret.
                              hazz (A.) [ حظ ] sevinç, haz.
                              hebâ (A.) [ هبا ] boş.
                              hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
                              hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.
                              hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.
                              hecâ (A.) [ 1 [ هجا .hece. 2.yerme, hiciv.
                              hecâgû (A.-F.) [ هجاگو ] hicveden, yeren.
                              hecîn (A.) [ هجين ] iki h&#246;rgüçlü deve.
                              hecr (A.) [ هجر ] ayrılık.
                              hedâyâ (A.) [ هدایا ] armağanlar, hediyeler.
                              hedef (A.) [ هدف ] amaç, hedef.
                              heder (A.) [ هدر ] yazık olma, boşa gitme.
                              heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.
                              heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.
                              hediyye (A.) [ هدیه ] armağan, hediye.
                              heft (F.) [ هفت ] yedi.
                              heftâd (F.) [ هفتاد ] yetmiş.
                              hefte (F.) [ هفته ] hafta.
                              heftevreng (F.) [ هفت اورنگ ] yedi yıldız.
                              helâhil (A.) [ هلاهل ] zehir, ağı, boğanotu.
                              helâk (A.) [ 1 [ هلاک .yok olma. 2.&#246;lme.
                              helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.&#246;ldürmek.
                              helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.&#246;lmek. 3.çırpınmak.
                              helal (A.) [ 1 [ حلال .helal. 2.eş, hanım.
                              helalzâde (A.-F.) [ 1 [ حلال زاده .helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.
                              helezon (A.) [ 1 [ حلزون .sümüklüb&#246;cek. 2.yılankavî.
                              helva (A.) [ حلوا ] helva.
                              helvafurûş (A.-F.) [ حلوا فروش ] helvacı.
                              helvâyî (A.) [ حلوایی ] helvacı.
                              hem (F.) [ 1 [ هم . -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
                              yarayan &#246;n ek. 2.hem, üstelik.
                              hemâgûş (F.) [ هم آگوش ] sarmaş dolaş, kucak kucağa.
                              hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.
                              hemâheng (F.) [ هم آهنگ ] uyumlu.
                              hemâhenk bk. hemâheng.
                              heman (F.) [ همان ] derhal, hemen.
                              hemânâ (F.) [ همانا ] adeta, tıpkı.
                              hemandem (F.) [ هماندم ] o anda.
                              hemânend (F.) [ همانند ] gibi.
                              hemasr (F.-A.) [ هم عصر ] çağdaş.
                              hemâvâz (F.) [ هم آواز ] bir ağız.
                              hembâz (F.) [ همباز ] ortak.
                              hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.
                              hemcins (F.-A.) [ هم جنس ] aynı cinsten.
                              hemcivâr (F.-A.) [ هم جوار ] komşu.
                              hemçü (F.) [ همچو ] gibi.
                              hemdem (F.) [ همدم ] arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.
                              hemderd (F.) [ هم درد ] dert ortağı.
                              hemdîger (F.) [ همدیگر ] birbiri.
                              heme (F.) [ همه ] tümü, hepsi.
                              hemegân (F.) [ همگان ] tümü, hepsi, herkes.
                              hemfikir bk. hemfikr.
                              hemfikr (F.-A.) [ همفکر ] aynı düşüncede, hemfikir.
                              hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.
                              hemginân (F.) [ همگنان ] herkes.
                              hemhudûd (F.-A.) [ هم حدود ] sınırdaş.
                              hemhudut bk. hemhudûd.
                              hemin (F.) [ همين ] bu, işte bu.
                              hemîşe (F.) [ هميشه ] daima, her zaman.
                              hemkadd (F.-A.) [ هم قد ] boydaş, aynı boyda.
                              hemkâr (F.) [ همکار ] meslektaş.
                              hemkîş (F.) [ همکيش ] dindaş.
                              hemm (A.) [ هم ] kaygı.
                              hemnâm (F.) [ همنام ] adaş.
                              hempâ (F.) [ همپا ] arkadaş, kafadar.
                              hemrâh (F.) [ همراه ] yoldaş, yol arkadaşı.
                              hemrâz (F.) [ همراز ] sırdaş.
                              hemrîş (F.) [ همریش ] bacanak.
                              hemsâl (F.) [ همسال ] yaşıt.
                              hemsâye (F.) [ همسایه ] komşu.
                              hemsefer (F.-A.) [ همسفر ] yoldaş.
                              hemser (F.) [ همسر ] eş, karı kocadan her biri.
                              hemsinn (F.-A.) [ هم سن ] yaşıt.
                              hemsohbet (F.-A.) [ هم صحبت ] sohbet arkadaşı.
                              hemşehrî (F.-A.) [ 1 [ هم شهری .hemşeri. 2.yurttaş.
                              hemşeri bk. hemşehrî.
                              hemşîre (F.) [ همشيره ] kızkardeş.
                              hemtâ (F.) [ همتا ] eş, benzer, denk.
                              hemvâr (F.) [ هموار ] düz.
                              hemvâre (F.) [ همواره ] daima.
                              hemyân (F.) [ هميان ] heybe.
                              hemzâd (F.) [ 1 [ همزاد .doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.
                              hemzebân (F.) [ همزبان ] aynı dili konuşan.
                              henâzir (A.) [ خنازیر ] domuzlar.
                              hendese (Peh.>A.) [ هندسه ] geometri.
                              hendesî (A.) [ هندسی ] geometrik.
                              hengâm (F.) [ هنگام ] vakit, zaman.
                              hengâme (F.) [ هنگامه ] kargaşa.
                              henüz (F.) [ هنوز ] ancak, daha.
                              her (F.) [ هر ] her.
                              her halde 1.mutlaka, her durumda.
                              her vakit her zaman, daima.
                              herâyîne (F.) [ هر آیينه ] mutlaka.
                              herbâr (F.) [ هربار ] her defasında.
                              hercâî (F.) [ 1 [ هرجائی .şıpsevdi. 2.kararsız.
                              hercâyî bk. hercâî.
                              hercümerc (F.) [ هرج و مرج ] kargaşa, dağınıklık, düzensizlik.
                              herçend (F.) [ هرچند ] ise de, her ne kadar.
                              herçibâdâbâd (F.) [ هرچه بادا باد ] ne olursa olsun.
                              herdem (F.) [ هردم ] her an, daima.
                              herem (A.) [ هرم ] ehram.
                              hergele (F.) [ 1 [ خرگله .sürünün başında giden kılavuz eşek. 2.eşek sürüsü.
                              3.haylaz, yaramaz adam.
                              hergiz (F.) [ هرگز ] asla.
                              herze (F.) [ هرزه ] saçma.
                              herzegû (F.) [ هرزه گو ] saçmalayan.
                              herzegûyî (F.) [ هرزه گویی ] saçmalama.
                              [CENTER] [/CENTER]

                              تعليق


                              • #30
                                hesâb (A.) [ حساب ] hesap.
                                hestî (F.) [ هستی ] varlık.
                                heşt (F.) [ هشت ] sekiz.
                                heştâd (F.) [ هشتاد ] seksen.
                                hetk (A.) [ هتک ] yırtma.
                                hettâk (A.) [ هتاک ] yırtan.
                                hevâ (A.) [ هوا ] istek, nefis isteği.
                                hevâdâr (A.-F.) [ هوادار ] istekli, taraftar.
                                hevâdâr (F.) [ هوادار ] havalı, havadar.
                                hevâperest (A.-F.) [ هواپرست ] nefsinin istekleri peşinde koşan.
                                heves (A.) [ هوس ] istek, heves.
                                hevesât (A.) [ هوسات ] istekler, hevesler.
                                hevesdâr (A.-F.) [ هوسدار ] hevesli.
                                heveskâr (A.-F.) [ هوسکار ] hevesli, istekli.
                                hevl (A.) [ هول ] korku.
                                hevlnâk (A.-F.) [ هولناک ] korkunç.
                                hey’et (A.) [ 1 [ هيئت .ekip. 2.dış g&#246;rünüş. 3.kurul. 4.topluluk. 5.astronomi.
                                hey’etşinâs (A.-F.) [ هيئت شناس ] astronom.
                                heyâkil (A.) [ هياکل ] heykeller.
                                heyecân (A.) [ 1 [ هيجان .coşku. 2.heyecan.
                                heyelân (A.) [ هيلان ] toprak kayması, heyelan.
                                heyet bk. hey’et
                                heyet-i ictimâiye [ هيئت اجتماعيه ] toplum.
                                heyet-i mecmua [ هيئت مجموعه ] genel, tüm.
                                heyet-i muallimîn [ هيئت معلمين ] &#246;ğretmenler kurulu
                                heyhât (A.) [ هيهات ] yazık.
                                heykel (A.) [ 1 [ هيکل .heykel. 2.g&#246;vde.
                                heykeltıraş (A.-F.) [ هيکل تراش ] heykelci, heykeltıraş.
                                heyûlâ (A.) [ 1 [ هيولا .ana madde. 2.zihinde tasarlanmış varlık.
                                heyzüm (F.) [ هيزم ] odun.
                                hezâr (F.) [ 1 [ هزار .bin. 2.bülbül.
                                hezârân (F.) [ هزاران ] binlerce.
                                hezârân (F.) [ هزاران ] bülbül.
                                hezârdestân (F.) [ هزاردستان ] bülbül.
                                hezârpâ (F.) [ هزارپا ] kırkayak.
                                hezeyân (A.) [ 1 [ هزیان .sayıklama. 2.saçmalama.
                                hezîmet (A.) [ هزیمت ] bozgun.
                                hezîmete uğramak bozguna uğramak.
                                hezl (A.) [ هزل ] şaka, şakalaşma.
                                hezlgû (A.-F.) [ هزل گو ] şakacı.

                                hıdiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
                                hıfz (A.) [ 1 [ حفظ .koruma. 2.ezberleme.
                                hıfzetmek 1.ezberlemek. 2.korumak.
                                hıfzıssıhha (A.) [ حفظ الصحه ] sağlık koruma.
                                hılt (A.) [ خلط ] safra, sevda, dem (kan) ve balgam olmak üzere insan
                                vücudundaki d&#246;rt ana maddenin herbiri.
                                hınâ (A.) [ حنا ] kına.
                                hınzîr (A.) [ خنزیر ] domuz.
                                hırâmân (F.) [ 1 [ خرامان .salınan. 2.salınarak.
                                hıred (F.) [ خرد ] akıl.
                                hıredmend (F.) [ خردمند ] akıllı.
                                hırka (A.) [ خرقه ] hırka.
                                hırkapûş (A.-F.) [ 1 [ خرقه پوش .hırka giyen. 2.derviş.
                                hırkapûş olmak 1.hırka giymek. 2.derviş olmak.
                                hırmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
                                hırs (A.) [ حرص ] hırs.
                                hırs (F.) [ خرس ] ayı.
                                hırz (A.) [ 1 [ حرز .sığınak. 2.nazar boncuğu.
                                hısâl (A.) [ خصال ] huy, haslet.
                                hısn (A.) [ حصن ] kale.
                                hışım (F.) [ خشم ] &#246;fke.
                                hışımlanmak &#246;fkelenmek.
                                hışm (F.) [ خشم ] &#246;fke, hışım.
                                hışmgîn (F.) [ خشمگين ] &#246;fkeli, hışımlı.
                                hışt (F.) [ 1 [ خشت .kerpiç. 2.tuğla.
                                hıtat (A.) [ خطط ] ülkeler, diyarlar.
                                hıtta (A.) [ خطه ] ülke, diyar.
                                hıyâbân (F.) [ خيابان ] cadde.
                                hıyânet (A.) [ خيانت ] hainlik.
                                hıyânetkâr (A.-F.) [ خيانتکار ] hain.
                                hıyâr (A.) [ خيار ] seçme hakkı.
                                hıyre (F.) [ 1 [ خيره .kamaşmış. 2.fersiz.
                                hıyreçeşm (F.) [ 1 [ خيره چشم .arsız, hayasız. 2.cesur, g&#246;züpek.
                                hıyreser (F.) [ خيره سر ] sersem.

                                hibâb (A.) [ 1 [ حباب .haplar. 2.tohumlar.
                                hibâle (A.) [ 1 [ حباله .bağ. 2.tuzak.
                                hibe (A.) [ هبه ] bağışlama, hibe.
                                hibr (A.) [ 1 [ حبر .Yahudi bilgini. 2.mürekkep.
                                hibre (A.) [ خبره ] deneyim.
                                hicâ (A.) [ هجا ] yerme.
                                hicâb (A.) [ 1 [ حجاب .perde. 2.utanma.
                                hicaz (A.) [ 1 [ حجاز .Arabistan’da Hicaz b&#246;lgesi. 2.hicaz makamı.
                                hiciv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
                                hicr (A.) [ هجر ] ayrılık.
                                hicrân (A.) [ 1 [ هجران .ayrılık. 2.ayrılık acısı.
                                hicret (A.) [ هجرت ] g&#246;ç.
                                hicv (A.) [ هجو ] yergi, taşlama.
                                hicviye bk. hicviyye.
                                hicviyye (A.) [ هجویه ] taşlama, hicivle ilgili şiir veya düzyazı.
                                hîç (F.) [ هيچ ] hiç.
                                hîçkes (F.) [ هيچکس ] hiç kimse.
                                hidâ’ (A.) [ خداع ] düzen, komplo.
                                hidayet (A.) [ هدایت ] doğru yolu g&#246;sterme.
                                hidâyet etmek doğru yolu g&#246;stermek.
                                hiddet (A.) [ 1 [ حدت .&#246;fke. 2.keskinlik.
                                hiddetlenmek &#246;fkelenmek.
                                hidemat (A.) [ خدمات ] hizmetler.
                                hidiv (F.) [ خدیو ] Mısır valisi.
                                hidmet (A.) [ خدمت ] hizmet.
                                hidmetkâr (A.-F.) [ خدمتکار ] hizmetçi.
                                hiffet (A.) [ 1 [ خفت .hafiflik. 2.hoppalık.
                                hijdeh (F.) [ هژده ] onsekiz.
                                hîk (F.) [ خيک ] tulum.
                                hikâyât (A.) [ حکایات ] hikayeler, &#246;yküler.
                                hikâyet (A.) [ حکایت ] &#246;ykü, hikaye.
                                hikem (A.) [ حکم ] hikmetler.
                                hikmet (A.) [ 1 [ حکمت .bilgelik. 2.sebep.
                                hikmetşinâs (A.-F.) [ حکمت شناس ] hakîm, felsefeci.
                                hil’at (A.) [ خلعت ] kaftan.
                                hilâf (A.) [ خلاف ] aykırı, zıt.
                                hilâfına aykırı olarak.
                                hilafında aykırı olarak.
                                hilâl (A.) [ 1 [ خلال .aralık. 2.kürdan.
                                hilâl (A.) [ هلال ] yeni ay, ilkay.
                                hîle (A.) [ حيله ] düzen, oyun, hile.
                                hîlebaz (A.-F.) [ حيله باز ] hilekâr, düzenbaz.
                                hîlekâr (A.-F.) [ حيله کار ] düzenbaz, hileci.
                                hilkat (A.) [ 1 [ خلقت .yaratılış. 2.Tanrı.
                                hilm (A.) [ حلم ] yumuşaklık.
                                hilye (A.) [ 1 [ حليه .süs. 2.güzel yüz. 3.güzel &#246;zellikler.
                                himâr (A.) [ حمار ] eşek.
                                himaye (A.) [ حمایه ] koruma, esirgeme.
                                himayekârlık (A.-F.-T.) himaye etme.
                                hîme (F.) [ هيمه ] odun.
                                himem (A.) [ همم ] himmetler, çabalar.
                                himmet (A.) [ همت ] çaba.
                                himmet etmek çaba g&#246;stermek.
                                hîn (A.) [ حين ] zaman, vakit, esna.
                                hinduvâne (F.) [ هندوانه ] karpuz.
                                hîn-i hâcette ihtiyaç duyulduğu zaman.
                                hirâs (F.) [ هراس ] korku.
                                hired (F.) [ خرد ] akıl.
                                hiref (A.) [ حرف ] meslekler.
                                hirem (A.) [ هرم ] piramit.
                                hirfet (A.) [ حرفت ] meslek.
                                hirmân (A.) [ حرمان ] mahrumluk.
                                his bk. hiss.
                                hisâb (A.) [ حساب ] hesap.
                                hisân (A.) [ حصان ] at, aygır.
                                hisar (A.) [ حصار ] kale, hisar.
                                hiss (A.) [ حس ] duygu.
                                hisse (A.) [ حصه ] pay.
                                hissedar (A.-F.) [ حصه دار ] pay sahibi.
                                hissedar olmak payını almak.
                                hisset (A.) [ خست ] pintilik.
                                hissetmek duymak, algılamak.
                                hisseyâb (A.-F.) [ حصه یاب ] pay alan.
                                hisseyâb olmak payını almak.
                                hissî (A.) [ حسی ] duygulu.
                                hiss-i kablelvukû (F.-A.) [ حس قبل الوقوع ] &#246;nsezi.
                                hissiyât (A.) [ حسيات ] duygular.
                                hissiye (A.) [ حسيه ] duygu.
                                hissolunmak duyulmak, hissedilmek.
                                hîş (F.) [ 1 [ خویش .kendi. 2.akraba.
                                hitâb (A.) [ خطاب ] konuşma, hitap etme.
                                hitâb etmek muhatap alıp konuşmak.
                                hitâbe (A.) [ خطابه ] konuşma.
                                hitabet (A.) [ خطابت ] hatiplik.
                                hitâm (A.) [ ختام ] son. 2.son bulma.
                                hitam bulmak son bulmak, bitmek.
                                hitâma erdirmek bitirmek, sona erdirmek.
                                hitâma ermek sona ermek.
                                hitan (A.) [ ختان ] sünnet, sünnet etme.
                                hiyel (A.) [ حيل ] hileler.
                                hizâ (A.) [ حذا ] sıra.
                                hizâb (F.) [ خيزاب ] dalga.
                                hizâne (A.) [ خزانه ] hazine.
                                hizâya gelmek 1.boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek. 2.sırayı bozmadan
                                durmak.
                                hizâya girmek sıra olmak

                                hizb (A.) [ 1 [ حزب .parti. 2.grup.
                                hizmet (A.) [ خدمت ] hizmet, g&#246;rev yapma.
                                hizmet etmek g&#246;rev yapmak.
                                hizmet-i vataniye [ 1 [ خدمت وطنيه .askerlik. 2.vatan hizmeti, vatan borcu.

                                hoca (F.) [ 1 [ خواجه .hoca. 2.sahip. 3.efendi. 4.üstad.
                                hod (F.) [ خود ] kendi.
                                hodbehod (F.) [ خودبخود ] kendi kendine.
                                hodbin (F.) [ خودبين ] bencil.
                                hodkâm (F.) [ خودکام ] kendini beğenmiş, kendini düşünen.
                                hodkâmlık (F.-T.) kendini düşünme.
                                hodrey (F.-A.) [ خودرای ] başınabuyruk.
                                hodsitâ (F.) [ خودستا ] &#246;vüngen.
                                hokka (A.) [ 1 [ حقه .mürekkep kabı. 2.tükürük kabı.
                                hokkabaz (A.-F.) [ حقه باز ] düzenbaz.
                                hoşab (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
                                hoşaf (F.) [ خوشاب ] hoşaf, komposto.
                                hoşâmedgû (F.) [ خوش آمد گو ] hoşgeldiniz diyen.
                                hoşâvâz (F.) [ خوش آواز ] tatlıses, güzelses.
                                hoşbû (F.) [ خوشبو ] hoş kokulu.
                                hoşgüvâr (F.) [ 1 [ خوش گوار .leziz. 2.hazmy kolay.
                                hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek.
                                hoşnûd (F.) [ خشنود ] memnun, razı.
                                hoşnut bk. hoşnûd.
                                hoşrû (F.) [ خوش رو ] sevimli.
                                hoşsohbet (F.-A.) [ خوش صحبت ] tatlı s&#246;zü, sohbeti tatlı.

                                hû (A.) [ هو ] Tanrı.
                                hûb (F.) [ 1 [ خوب .güzel. 2.iyi.
                                hubb (A.) [ حب ] sevgi.
                                hubbü’l-vatan mine’l-îmân (A.) [ حب الوطن من الایمان ] vatan sevgisi imandan
                                gelir.
                                hubeb (A.) [ حبب ] taneler.
                                hûbî (F.) [ خوبی ] güzellik.
                                hûbrûy (F.) [ خوبروی ] güzel yüzlü.
                                hûbter (F.) [ خوبتر ] daha güzel.
                                hubûb (A.) [ 1 [ حبوب .taneler. 2.haplar.
                                hububat (A.) [ حبوبات ] tahıl.
                                hubz (A.) [ خبز ] ekmek.
                                huccâc (A.) [ حجاج ] hacılar.
                                huccet (A.) [ حجت ] delil, kanıt.
                                huceste (F.) [ خجسته ] kutlu, uğurlu.
                                hûd (F.) [ خود ] miğfer.
                                hud’a (A.) [ خدعه ] düzen, dalavere.
                                hudâ (F.) [ خدا ] Tanrı.
                                hudâdâd (F.) [ 1 [ خداداد . verdi. 2. vergisi.
                                hudânekerde (F.) [ خدانکرده ] g&#246;stermesin, etmesin.
                                hudârâ (F.) [ خودآرا ] aşkına.
                                hudâşinas (F.) [ خداشناس ] tanrıtanır.
                                hudâvend (F.) [ 1 [ خداوند .Tanrı. 2.padişah. 3.efendi.
                                hudâvendigâr (F.) [ خداوندگار ] padişah.
                                hudâyâ (F.) [ خدایا ] Tanrım.
                                huddâm (A.) [ خدام ] hizmetçiler.
                                hudperest (F.) [ خودپرست ] bencil.
                                hudperestlik (F.-T.) bencillik, kendini düşünme.
                                hudûd (A.) [ حدود ] sınırlar.
                                hudûs (A.) [ حدوس ] meydana gelme, vukubulma.
                                huffâş (A.) [ خفاش ] yarasa.
                                huffâz (A.) [ حفاظ ] hafızlar.
                                hufre (A.) [ 1 [ حفره .çukur. 2.oyuk, delik.
                                hufte (F.) [ خفته ] uyuyan, uyumuş.
                                hûk (F.) [ خوک ] domuz.
                                hukne (A.) [ حقنه ] şırınga.
                                hukuk (A.) [ 1 [ حقوق .hukuk. 2.haklar.
                                hukuk-i siyasiye [ حقوق سياسيه ] siyasal hukuk.
                                hukukşinas (A.-F.) [ حقوق شناس ] hukukçu.
                                hulâsa (A.) [ خلاصه ] &#246;zet.
                                hulâsa-i kelâm [ خلاصهء کلام ] kısacası, s&#246;zün kısası.
                                hulâsaten (A.) [ خلاصة ] &#246;zetle, kısaca.
                                huld (A.) [ خلد ] cennet.
                                hulefa (A.) [ خلفا ] halifeler.
                                hulk (A.) [ خلق ] huy.
                                hulkum (A.) [ حلقوم ] boğaz.
                                hulûl (A.) [ حلول ] gelme, gelip çatma.

                                hulûl etmek gelmek, gelip çatmak.
                                hulûs (A.) [ خلوص ] içtenlik.
                                hulûskâr (A.-F.) [ خلوصکار ] yağcı, dalkavuk.
                                hulyâ (Yun.>A.) [ خوليا ] hülya, hayal.
                                hum (F.) [ خم ] küp.
                                humâr (A.) [ خمار ] mahmurluk.
                                humekâ (A.) [ حمقا ] ahmaklar.
                                humhâne (F.) [ 1 [ خم خانه .şarap mahzeni. 2.meyhane.
                                humk (A.) [ حمق ] ahmaklık.
                                hummâ (A.) [ 1 [ حما .n&#246;bet, ateş n&#246;beti. 2.sıtma.
                                humret (A.) [ حمرت ] kırmızılık, kızıllık.
                                hums (A.) [ خمس ] beşte biri.
                                humûzet (A.) [ حموضت ] ekşilik.
                                hûn (F.) [ خون ] kan.
                                hûnâlûd (F.) [ خون آلود ] kanlı, kana bulanmış.
                                hunbehâ (F.) [ خون بها ] diyet.
                                hunhâr (F.) [ خونخوار ] kan içen.
                                hunnâk (A.) [ خناق ] boğmaca.
                                hunrîz (F.) [ خونریز ] kan d&#246;kücü.
                                hunyâger (F.) [ خنياگر ] şarkıcı
                                hûr (A.) [ حور ] huri.
                                hurâfât (A.) [ خرافات ] hurafeler, batıl inançlar.
                                hurafe (A.) [ خرافه ] batıl inanç.
                                hurafeperver (A.-F.) [ خرافه پرور ] hurafelere inanan.
                                hurafeperverlik (A.-F.-T.) hurafelere inanış.
                                hurd (F.) [ خرد ] küçük, ufak.
                                hurdebin (F.) [ 1 [ خرده بين .büyüteç. 2.mikroskop.
                                hurdegîr (F.) [ خرده گير ] kusur bulan.
                                hûri (A.) [ حوری ] huri, cennet kızı.
                                hurûc (A.) [ 1 [ خروج .çıkış. 2.ayaklanma.
                                hurûş (F.) [ خروش ] coşku, coşma.
                                husemâ (A.) [ خصما ] düşmanlar, hasımlar.
                                husûf (A.) [ خسوف ] ay tutulması.
                                husûl (A.) [ خصول ] ortaya çıkma, gerçekleşme, var olma.
                                husûle getirmek meydana getirmek, gerçekleştirmek.
                                husûmet (A.) [ خصومت ] düşmanlık.
                                husûs (A.) [ خصوص ] konu.
                                husûsat (A.) [ خصوصات ] hususlar, konular.
                                hususî (A.) [ خصوصی ] &#246;zel.
                                husûsiyet (A.) [ خصوصيت ] &#246;zellik.
                                husûsiyetle (A.-T.) &#246;zellikle, hele hele.
                                husûsiyle (A.-T.) &#246;zellikle, hele hele.
                                hûş (F.) [ هوش ] akıl.
                                hûşe (F.) [ 1 [ خوشه .salkım. 2.başak.
                                huşk (F.) [ خشک ] kuru.
                                huşksâlî (F.) [ خشک سالی ] kuraklık.
                                huşû (A.) [ 1 [ خشوع .alçakg&#246;nüllülük. 2.Tanrı’ya karşı korku ve saygı duyma.
                                huşûnet (A.) [ خشونت ] haşinlik, sertlik.
                                huşyâr (F.) [ هشيار ] akıllı.
                                hutût (A.) [ 1 [ خطوط .hatlar, yollar. 2.çizgiler.
                                hûy (F.) [ خوی ] huy.
                                huzme (A.) [ حزمه ] demet.
                                huzûr(A.) [ 1 [ حضور .hazır olma, bulunma. 2.rahatlık.
                                huzzâr (A.) [ حضار ] hazır olanlar, bulunanlar.

                                hüccet (A.) [ حجت ] delil, belge.
                                hücec (A.) [ حجج ] deliller, belgeler.
                                hüceyrat (A.) [ حجيرات ] hücrecikler.
                                hüceyre (A.) [ حجيره ] hücrecik.
                                hücre (A.) [ 1 [ حجره .odacık. 2.hücre, canlı organizmaların en küçük yapıtaşı.
                                hücum (A.) [ هجوم ] saldırı, akın.
                                hücürât (A.) [ حجرات ] hücreler.
                                hüdhüd (A.) [ هدهد ] çavuşkuşu, ibibik.
                                hükemâ (A.) [ حکما ] bilgeler, hakîmler.
                                hükkâm (A.) [ حکام ] hakimler.
                                hükm (A.) [ حکم ] hüküm, emir, kesin karar.
                                hükmünde yerinde, gibi.
                                [CENTER] [/CENTER]

                                تعليق

                                يعمل...
                                X