إعـــــــلان

تقليص
لا يوجد إعلان حتى الآن.

العثمانية القديمة

تقليص
X
 
  • تصفية - فلترة
  • الوقت
  • عرض
إلغاء تحديد الكل
مشاركات جديدة

  • #31
    ıhlamur (Yun.>A.) [ اخلامور ] ıhlamur.

    ık’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
    ıkd (A.) [ 1 [ عقد .dizi. 2.kolye, gerdanlık.
    ıklîm (A.) [ اقليم ] iklim.
    ıktıdâ (A.) [ اقتدا ] uyma.

    ırdâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.
    ırk (A.) [ 1 [ عرق .soy, ırk. 2.damar. 3.kök.
    ırk -ı ahmer [ عرق احمر ] kızılderili ırkı.
    ırk -ı ebyaz [ عرق ابيض ] beyaz ırk.
    ırken (A.) [ عرقا ] ırk bakımından.
    ırkî (A.) [ عرقی ] ırk ile ilgili.
    ırz (A.) [ عرض ] namus, iffet.
    ırzâ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.

    ısdâr (A.) [ اصدار ] çıkartma.
    ısfırâr (A.) [ اصفرار ] sararma.
    ıskât (A.) [ اسقاط ] düşürme.
    ıslâh (A.) [ اصلاح ] düzeltme, iyileştirme, reform.
    ıslâh etmek düzeltmek, iyileştirmek.
    ıslâhât (A.) [ اصلاحات ] düzeltmeler, iyileştirmeler, reformlar.
    ıslâhpezîr (A.-F.) [ اصلاح پذیر ] ıslah edilebilir, iyileştirilebilir.
    ısrar (A.) [ اصرار ] diretme, üsteleme.
    ıstıbâr (A.) [ اصطبار ] sabretme.
    ıstıfâ (A.) [ اصطفا ] seçme, ayıklama.
    ıstıfâî (A.) [ اصطفائی ] seçimle ilgili.
    ıstılâh (A.) [ اصطلاح ] terim, tabir.
    ıstılâhât (A.) [ صطلاحات ] terimler, tabirler.
    ıstınâ’ (A.) [ اصطناع ] seçme.
    ıstırab (A.) [ اضطراب ] acı, ızdırap.

    ışk (A.) [ عشق ] aşk.
    ışka (A.) [ عشقه ] sarmaşık.

    ıtk (A.) [ عتق ] âzâd etme, köle âzâd etme.
    ıtknâme (A.-F.) [ عتق نامه ] âzâdlık belgesi.
    ıtlak (A.) [ اطلاق ] bırakma, salma.
    ıtnâb (A.) [ اطناب ] sözü uzatma.
    ıtr (A.) [ عطر ] koku, ıtır.
    ıtrî (A.) [ عطری ] ıtırlı, kokulu.
    ıtriyyât (A.) [ عطریات ] kokular, ıtırlar, parfümler.
    ıttılâ’ (A.) [ اطلاع ] bilgi sahibi olma.
    ıttılâât (A.) [ اطلاعات ] bilgiler.
    ıttırad (A.) [ اطراد ] ritm.

    ıyâdet (A.) [ عيادت ] hasta ziyareti.
    ıyâl (A.) [ عيال ] eş, hanım.

    ız’âf (A.) [ اضعاف ] zayıf düşürme, zayıflatma.
    ızdırap (A.) [ اضطراب ] acı.
    ızlâl (A.) [ اضلال ] yoldan çıkarma.
    ızlâl (A.) [ اظلال ] gölgede bırakma.
    ızrâr (A.) [ اضرار ] zarar verme, zarara sokma.
    ızrâr etmek zarar vermek, zarara sokmak.
    ıztırâb (A.) [ اضطراب ] ızdırap, acı.
    ıztırâbâver (A.) [ اضطراب آور ] acı verici.
    ıztırâr (A.) [ اضطرار ] zorunluluk.
    ıztırârî (A.) [ اضطراری ] zorunlu
    [CENTER] [/CENTER]

    تعليق


    • #32
      i’câz (A.) [ 1 [ اعجاز .aciz bırakma. 2.şaşırtma.
      i’dâdî (A.) [ اعدادی ] lise.
      i’dâm (A.) [ اعدام ] yok etme, öldürme.
      i’lâ (A.) [ اعلا ] yükseltme, yüceltme.
      i’lâ edilmek yükseltilmek, yüceltilmek.
      i’lâm (A.) [ اعلام ] bildirme.
      i’lâm edilmek bildirilmek.
      i’lân (A.) [ اعلان ] ilan.
      i’mâl (A.) [ اعمال ] yapma, işleme.
      i’mâr (A.) [ اعمار ] bayındırlaştırma, mamûr etme.
      i’râz (A.) [ 1 [ اعراض .yüz çevirme. 2.uzak durma.
      i’tâ (A.) [ 1 [ اعطا .verme. 2.verilme. 3.ödeme. 4.ödenme.
      i’tâ edilmek 1.verilmek. 2.ödenmek.
      i’tâ etmek 1.vermek. 2.ödemek.
      i’tâ olunmak verilmek.
      i’tâk (A.) [ اعتاق ] âzâd etme, özgür bırakma.
      i’tikâf (A.) [ اعتکاف ] bir yere kapanma, köşesine çekilerek yaşama.
      i’tilâ (A.) [ 1 [ اعتلا .yükselme. 2.yüksek rütbeye ulaşma.
      i’tizâl (A.) [ اعتزال ] köşesine çekilme.
      i’tizâr (A.) [ اعتذار ] özür dileme.
      i’vicâc (A.) [ اعوجاج ] eğrilme, burkulma.
      i’zâm (A.) [ 1 [ اعزام .gönderme. 2.gönderilme.
      i’zâm edilmek gönderilmek, yollanmak.
      i’zâm etmek göndermek, yollamak.
      i’zâz (A.) [ 1 [ اعزاز .değer verme. 2.ağırlama.

      iâde (A.) [ اعاده ] geri verme, geri gönderme.
      iâde edilmek geri verilmek, geri gönderilmek,
      iâde etmek geri vermek, geri göndermek.
      iâde eylemek geri vermek.
      iâde -i âfiyet etmek sağlığına kavuşmak.
      iâde -i itibâr edilmek itibarı geri verilmek.
      iâde -i ziyâret etmek ziyarete karşılık vermek.
      iâdeten (A.) [ اعادة ] geri verilmek üzere.
      iânât (A.) [ اعانات ] yardımlar, bağışlar.
      iâne (A.) [ اعانه ] yardım, bağış.
      iâşe (A.) [ اعاشه ] geçindirme.

      ib’âd (A.) [ ابعاد ] uzaklaştırma.
      ibâ’ (A.) [ اباء ] çekinme, uzak durma, kaçınma.
      ibâ’ etmek çekinmek, uzak durmak, kaçınmak.
      ibâd (A.) [ عباد ] kullar.
      ibâdât (A.) [ عبادات ] ibadetler.
      ibâdet (A.) [ عبادت ] klluk, tapınma.
      ibâdet etmek kulluk etmek, tapınmak.
      ibadetgâh (A.-F.) [ عبادتگاه ] ibadet yeri, mabet.
      ibâdethâne (A.-F.) [ عبادت خانه ] ibadet edilecek yer.
      ibâdullah (A.) [ 1 [ عبادالله .Tanrı’nın kulları. 2.çok, bol.
      ibâhat (A.) [ اباحت ] helal sayma, mübah görme.
      ibâhî (A.) [ اباحی ] helal sayan, mübah gören.
      ibârât (A.) [ 1 [ عبارات .cümleler. 2.paragraflar.
      ibâre (A.) [ 1 [ عباره .cümle. 2.paragraf.
      ibâret (A.) [ عبارت ] meydana gelen, oluşan.
      ibâte (A.) [ اباته ] gece yatırma, geceyi geçirtme, barındırma.
      ibdâ’ (A.) [ ابداع ] yeni bir şey getirme, yaratma, geliştirme.
      ibdâ’ etmek yeni bir şey getirmek, yaratmak, geliştirmek.
      ibdâ’kâr (A.-F.) [ ابداعکار ] yaratıcı, yenilik getiren.
      ibhâm (A.) [ ابهام ] belirsizlik.
      ibhâmât (A.) [ ابهامات ] belirsizlikler.
      ibkâ (A.) [ 1 [ ابقا .devamlılık kazandırma. 2.sınıfta bırakma.
      ibkâ etmek devamlılık kazandırmak, yaşatmak.
      ibkâen (A.) [ ابقاء ] eski yerinde bırakarak.
      ibl (A.) [ ابل ] deve.
      iblâğ (A.) [ 1 [ابلاغ .bildirme. 2.ulaştırma.
      iblîs (A.) [ 1 [ ابليس .şeytan. 2.hileci.
      iblîsâne (A.-F.) [ ابليسانه ] şeytanca.
      ibn (A.) [ ابن ] oğul.
      ibrâ’ (A.) [ ابراء ] aklanma.
      ibrâ’ etmek aklanmak.
      ibrâm (A.) [ ابرام ] zorlama.
      ibrânâme (A.-F.) [ ابرانامه ] aklanma belgesi.
      ibrâz (A.) [ ابراز ] gösterme.
      ibrâz edilmek gösterilmek.
      ibrâz etmek göstermek.
      ibre (A.) [ 1 [ ابره .iğne. 2.gösterge.
      ibret (A.) [ عبرت ] hayat dersi.
      ibretâmîz (A.-F.) [ عبرت آميز ] ibret verici, ders verici.
      ibretbahş (A.-F.) [ عبرت بخش ] ibret verici.
      ibreten (A.) [ عبرة ] ibret olsun diye, ibret olarak.
      ibrîk (A.) [ ابریق ] ibrik, ıbrık, su, şarap gibi sıvı konulan kap.
      ibrişim (F.) [ ابریشم ] ipek, ibrişim.
      ibtâl (A.) [ ابطال ] geçersiz kılma, kaldırma, bozma.
      ibtâl edilmek geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak.
      ibtâl etmek geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak.
      ibtidâ (A.) [ 1 [ ابتدا .ilkin, önce. 2.başlangıç. 3.başlama.
      ibtidâ’ etmek başlamak.
      ibtidâ’î (A.) [ 1 [ ابتدائی .ilkel. 2.ilkokul.
      ibtidâr (A.) [ ابتدار ] başlama, girişme.
      ibtidâr edilmek başlanmak, girişilmek.
      ibtidâr etmek başlamak, girişmek.
      ibtihâc (A.) [ ابتهاج ] sevinme.
      ibtilâ (A.) [ ابتلا ] tutkunluk, müptelalık, düşkünlük
      ibtinâ (A.) [ 1 [ ابتنا .bina etme. 2.dayanma. 3.bina edilme.
      ibtinâ etmek 1.kurmak. 2.dayanmak.
      ibtinâ’en (A.) [ ابتناء ] dayanarak.
      ibzâr (A.) [ ابزار ] gösterme.

      îcâb (A.) [ ایجاب ] gerekme, gerek.
      îcâbât (A.) [ ایجابات ] gereklilikler, gerekler.
      icâbet (A.) [ 1 [ اجابت .kabul edilme. 2.uyma.
      icâbet etmek uymak, muvafakat etmek.
      îcâd (A.) [ 1 [ ایجاد .var etme, yaratma. 2.icat.
      îcâd edilmek 1.var edilmek, yaratılmak. 2.icat edilmek, buluş yapılmak.
      îcâd etmek 1.var etmek, yaratmak. 2.icat etmek, buluş yapmak.
      icâleten (A.) [ عجالة ] aceleyle, acele olarak.
      îcâr (A.) [ 1 [ ایجار .kiralama. 2.kiraya verme. 3.kira.
      îcâr edilmek kiraya verilmek.
      îcâr etmek kiraya vermek.
      icâre (A.) [ اجاره ] kira geliri.
      îcâz (A.) [ ایجاز ] veciz anlatma, özlü söyleme.
      icâzet (A.) [ 1 [ اجازت .izin. 2.mezuniyet belgesi, diploma.
      icâzetnâme (A.-F.) [ اجازت نامه ] diploma.
      icbâr (A.) [ اجبار ] zorlama.
      icbâr edilmek zorlanmak.
      icbâr etmek zorlamak.
      iclâl (A.) [ اجلال ] ululama.
      icmâ’ (A.) [ اجماع ] bir araya getirme.
      icmâl (A.) [ 1 [ اجمال .özetleme. 2.özet. 3.toplam.
      icmâl edilmek öçetlenmek.
      icmâl etmek özetlemek.
      icmâlen (A.) [ اجمالا ] özetle, özetleyerek.
      icmâlî (A.) [ اجمالی ] derli toplu, özet halinde.
      icrâ (A.) [ 1 [ اجرا .yürütme, yapma, yerine getirme. 2.yapılma, yerine getirilme,
      yürütülme.
      icrâ edilmek yürütülmek, yapılmak, yerine getirilmek.
      icrâ etmek yürütmek, yapmak, yerine getirmek.
      icrâât (A.) [ اجراآت ] yapılanlar.
      ictihâd (A.) [ 1 [ اجتهاد .çalışma, çabalama. 2.görüş. 3.dinî kaynaklar ışığında
      görüş bildirme.
      ictimâ’ (A.) [ 1 [ اجتماع .toplanma, bir araya gelme, toplantı. 2.toplum.
      ictimâ’ etmek toplanmak, bir araya gelmek.
      ictimâât (A.) [ اجتماعات ] toplantılar, bir araya gelişler.
      ictimâî (A.) [ اجتماعی ] toplumsal, sosyal, toplumbilimsel.
      ictimâileşme (A.-T.) sosyalleşme, sosyalizasyon.
      ictimâîleşmek sosyalleşmek.
      ictimâiyyât (A.) [ اجتماعيات ] sosyoloji, toplumbilim.
      ictimâiyyâtçı (A.-T.) sosyolog, toplumbilimci.
      ictimâiyyûn (A.) [ اجتماعيون ] sosyologlar, toplumbilimciler.
      ictinâb (A.) [ اجتناب ] kaçınma, uzak durma, çekinme.
      ictinâb etmek kaçınmak, uzak durmak, çekinmek.
      ictisâr (A.) [ اجتسار ] yüreklenme, cesaret bulma.
      ictisâr etmek cesaretlenmek, cesaret bulmak.

      îd (A.) [ عيد ] bayram.
      îd -i adhâ [ عيد اضحی ] kurban bayramı.
      îd -i fıtr [ عيد فطر ] ramazan bayramı, şeker bayramı.
      idâme (A.) [ ادامه ] devam ettirme, sürdürme.
      idâme edilmek sürdürülmek, devam edilmek.
      idâre (A.) [ 1 [ اداره .döndürme. 2.çekip çevirme, yönetme. 3.devlet dairesi.
      4.yönetim.
      idâre -i maslahat etmek işleri öyle veya böyle idare etmek.
      idâre -i örfiyye [ اداره عرفيه ] sıkıyönetim.
      idârehâne (A.-F.) [ اداره خانه ] yönetim bürosu.
      idârî (A.) [ اداری ] yönetimsel.
      idbâr (A.) [ ادبار ] talihsizlik.
      iddiâ (A.) [ 1 [ ادعا .düşüncesinde ısrar etme. 2.dava etme. 3.inat.
      idhâl (A.) [ 1 [ ادخال .içeri alma, sokma. 2.yurt dışından getirme, dışalım, ithal.
      idhâl edilmek 1.içeri alınmak, sokulmak. 2.dışalım yapılmak.
      idhâl etmek 1.içeri almak, sokmak. 2.yurt dışından getirmek, dışalım yapmak,
      ithal etmek.
      idhâlât (A.) [ ادخالات ] ithalat, dışalım malları.
      îdiyye (A.) [ عيدیه ] bayramlık, bayram bahşişi.
      idmân (A.) [ 1 [ ادمان .alıştırma. 2.spor, egzersiz.
      idrâk (A.) [ 1 [ ادراک .kavrama, anlama. 2.erişme.
      idrâk edilmek 1.kavranmak, anlaşılmak. 2.yaşanmak.
      idrak etmek1.kavramak, anlamak. 2.yaşamak, görmek.
      idrâr (A.) [ ادرار ] sidik.

      îfâ (A.) [ 1 [ ایفا .yapma, yerine getirme. 2.ödeme.
      îfâ edilmek 1.yapılmak, yerine getirilmek. 2.ödenmek.
      îfâ etmek 1.yapmak, yerine getirmek. 2.ödemek.
      îfâ -yı vazife [ ایفای وظيفه ] görev yapma.
      îfâ -yı vazife etmek görev yapmak, görevini yerine getirmek.
      ifâdât (A.) [ افادات ] ifadeler.
      ifâde (A.) [ افاده ] söylem, anlatım, dile getirme.
      ifâde edilmek anlatılmak, belirtilmek, dile getirilmek.
      ifâde etmek anlatmak, belirtmek, dile getirmek.
      ifâkat (A.) [ افاقت ] iyileşme.
      ifâkat bulmak iyileşmek.
      ifâze (A.) [ 1 [ افاضه .taşma. 2.bereketlendirme.
      iffet (A.) [ عفت ] namusluluk, namus düşkünlüğü.
      ifhâm (A.) [ افهام ] anlatma.
      ifhâm etmek anlatmak.
      iflâh (A.) [ افلاح ] rahata erme, kurtulma.
      iflâh etmek ondurmak, dertten kurtarmak.
      iflâh olmak iyileşmek, kurtulmak.
      iflâs (A.) [ افلاس ] her şeyini yitirme, bitip tükenme.
      ifnâ (A.) [ افنا ] yok etme.
      ifrâğ (A.) [ افراغ ] dökme, boşaltma.
      ifrât (A.) [ افراط ] aşırıya kaçma.
      ifrâtkâr (A.-F.) [ افراطکار ] aşırıya kaçan.
      ifratperestî (A.) [ افراط پرستی ] aşırıcılık.
      ifrâz (A.) [ 1 [ افراز .parçalara bölme. 2.parselleme. 3.salgı.
      ifraz edilmek salgılanmak, çıkarılmak.
      ifrâzât (A.) [ 1 [ افراضات .salgılar. 2.parsellemeler.
      ifrît (A.) [ عفریت ] mitolojik canavar.
      ifsâd (A.) [ 1 [ افساد .bozma. 2.bozgunculuk yapma.
      ifsâd etmek bozmak, fesada sürüklemek.
      ifşâ (A.) [ افشا ] açığa vurma.
      ifşâ edilmek açığa vurulmak.
      ifşâ etmek açığa vurmak.
      ifşâât (A.) [ افشاآت ] açığa vurmalar.
      iftâr (A.) [ 1 [ افطار .oruç açma. 2.Ramazan ayında verilen akşam yemeği.
      iftâr etmek oruç açmak.
      iftâriyye (A.) [ افطاریه ] iftarlık, iftar için hazırlanan yiyecek.
      iftihâr (A.) [ افتخار ] övünme, kıvanma, kıvanç.
      iftihar etmek övünmek, gurur duymak.
      iftihâr etmek övünmek, kıvanç duymak.
      iftikâr (A.) [ افتقار ]yoksulluk çekme.
      iftirâ (A.) [ افترا ] birine işlemediği suçu yıkma.
      iftirâk (A.) [ افتراق ] ayrılık.
      iftirâs (A.) [ افتراس ] parçalama.
      iftitâh (A.) [ 1 [ افتتاح .açılış. 2.başlama.
      iftizâh (A.) [ افتضاح ] rezillik, skandal.

      iğbirâr (A.) [ اغبرار ] kırılma, alınma, gücenme.
      iğfâl (A.) [ 1 [ اغفال .aldatma, kandırma. 2.ırza geçme.
      iğfâl edilmek 1.aldatılmak, kandırılmak. 2.ırzına geçilmek.
      iğfâl etmek 1.aldatmak, kandırmak. 2.ırzına geçmek.
      iğlâk (A.) [ اغلاق ] üstü kapalı konuşma.
      iğlât (A.) [ اغلاط ] yanıltma.
      iğmâz (A.) [ اغماض ] görmezden gelme, göz yumma.
      iğnâ (A.) [ اغنا ] zengin etme, kimseye muhtaç olmayacak hale getirme.
      iğrâk (A.) [ 1 [ اغراق .boğma. 2.abartma.
      iğtinâm (A.) [ 1 [ اغتنام .ganimet bilme. 2.ganimet alma.
      iğtişâş (A.) [ اغتشاش ] karışıklık, kargaşa, anarşi.
      iğtişâşât (A.) [ اغتشاشات ] karışıklıklar, anarşiler.
      iğvâ (A.) [ اغوا ] azdırma, ayartma.
      iğvâ etmek azdırmak, ayartmak.

      ihâle (A.) [ احاله ] havale etme, bırakma.
      îhâm (A.) [ ایهام ] iki anlama gelen kelimenin uzak anlamını kasdetme.
      ihânet (A.) [ اهانت ] hainlik.
      ihâta (A.) [ 1 [ احاطه .kavrama. 2.kuşatma, sarma.
      ihâta edilmek çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.
      ihâta etmek 1.kavramak. 2.kuşatmak, sarmak.
      ihbâr (A.) [ اخبار ] bildirme, haber verme.
      ihbar etmek bildirmek, haber vermek.
      ihbârnâme (A.-F.) [ اخبارنامه ] bildiri kağıdı.
      ihdâ (A.) [ اهدا ] hediye etme.
      ihdâ edilmek hediye edilmek.
      ihdâ etmek hediye etmek.
      ihdâs (A.) [ احداث ] kurma, oluşturma, meydana getirme.
      ihdâs edilmek kurulmak, oluşturulmak, meydana getirilmek.
      ihdâs etmek kurmak, oluşturmak, meydana getirmek.
      ihdas olunmak kurulmak, oluşturulmak, konulmak.
      ihfâ (A.) [ اخفا ] gizleme, saklama.
      ihfâf (A.) [ اخفاف ] hafife alma.
      ihkâk (A.) [ احقاق ] hakkını verme.
      ihkâk -ı hak [ احقاق حق ] hakkını verme.
      ihlâ (A.) [ اخلا ] boşaltma.
      ihlâk (A.) [ اهلاک ] helak etme, yok etme, öldürme.
      ihlâl (A.) [ اخلال ] bozma, lekeleme, halel getirme.
      ihlâl edilmek bozulmak, halel getirilmek.
      ihlâl etmek bozmak, halel getirmek.
      ihlâs (A.) [ اخلاص ] içtenlik, dürüstlük.
      ihmâl (A.) [ اهمال ] önemsememe, savsaklatma.
      ihmâlkâr (A.-F.) [ اهمالکار ] ihmalci.
      ihrâc (A.) [ 1 [ اخراج .çıkartma. 2.dışsatım, yurt dışına gönderme.
      ihrâc edilmek 1.çıkarılmak. 2.dışsatım yapılmak, ihraç edilmek.
      ihrâc etmek 1.çıkarmak. 2.dışsatım yapmak, ihraç etmek.
      ihrac olunmak çıkarılmak.
      ihrâcât (A.) [ 1 [ اخراجات .çıkarmalar. 2.dışsatımlar.
      ihrâk (A.) [ احراق ] yakma.
      ihrak edilmek yakılmak.
      ihrak olunmak yakılmak.
      ihrâm (A.) [ احرام ] hac zamanı giyilen beyaz giysi.
      ihrâz (A.) [ احراز ] kazanma, elde etme.
      ihraz etmek kazanmak, elde etmek.
      ihsâ (A.) [ احصا ] sayma.
      ihsâî (A.) [ احصائی ] sayım ile ilgili, istatistik.
      ihsâiyyât (A.) [ احصائيات ] istatistik.
      ihsâiyye (A.) [ احصائيه ] istatistik.
      ihsân (A.) [ 1 [ احسان .bağış. 2.iyilik.
      ihsâs (A.) [ احساس ] hissettirme.
      ihtâr (A.) [ اخطار ] uyarı, hatırlatma.
      ihtâr edilmek uyarılmak, hatırlatılmak.
      ihtâr etmek uyarmak, hatırlatmak.
      ihticâc (A.) [ احتجاج ] kanıt gösterme.
      ihtidâ (A.) [ اهتدا ] hidayete erme, müslüman olma.
      ihtidâ etmek hidayete ermek, müslüman olmak.
      [CENTER] [/CENTER]

      تعليق


      • #33
        ihtifâ (A.) [ اختفا ] gizlenme.
        ihtifâl (A.) [ احتفال ] anma töreni.
        ihtikâr (A.) [ احتکار ] vurgun.
        ihtilâc (A.) [ 1 [ اختلاج .çırpınma. 2.seğirme.
        ihtilâf (A.) [ اختلاف ] uyuşmazlık.
        ihtilâfat (A.) [ اختلافات ] uyuşmazlıklar.
        ihtilâl (A.) [ 1 [ اختلال .bozukluk, arıza. 2.ihtilal.
        ihtilâlat (A.) [ 1 [ اختلالات .bozukluklar. 2.ihtilaller.
        ihtilâm (A.) [ احتلام ] düşazma, şeytan aldatması.
        ihtilâs (A.) [ اختلاس ] zimmetine para geçirme, para çalma.
        ihtilât (A.) [ 1 [ اختلاط .karışma. 2.görüşme, kaynaşma.
        ihtilât etmek karışmak.
        ihtimâl (A.) [ 1 [ احتمال .olasılık. 2.yüklenme. 3.belki.
        ihtimal ki (A.-F.) [ احتمال که ] belki de, muhtemelen.
        ihtimal vermek sanmak, tahmin etmek.
        ihtimâlât (A.) [ احتمالات ] olasılıklar.
        ihtimâm (A.) [ اهتمام ] özen.
        ihtinâk (A.) [ اختناق ] boğulma.
        ihtirâ (A.) [ اختراع ] icat, buluş.
        ihtirâat (A.) [ اختراعات ] buluşlar.
        ihtirak (A.) [ احتراق ] yanma.
        ihtirâm (A.) [ احترام ] saygı duyma, hürmet etme.
        ihtirâmen (A.) [ احتراما ] saygıyla, saygı duyarak.
        ihtirâs (A.) [ احتراص ] aşırı hırs.
        ihtirâz (A.) [ احتراز ] kaçınma, çekinme, uzak durma, geri duma
        ihtirâz etmek kaçınmak, çekinmek, uzak durmak, geri durmak.
        ihtisâr (A.) [ اختصار ] kısaltma, özetleme.
        ihtisâr edilmek kısaltılmak, özetlenmek.
        ihtisâr etmek kısaltmak, özetlemek.
        ihtisâren (A.) [ اختصارا ] özetle, kısaltarak, kısaca.
        ihtisâs (A.) [ اختصاص ] uzmanlık.
        ihtişâm (A.) [ احتشام ] görkem.
        ihtitâm (A.) [ اختتام ] sona erme.
        ihtivâ (A.) [ احتوا ] içerme.
        ihtivâ etmek içermek.
        ihtiyâc (A.) [ 1 [ احتياج .gereksinim2.yoksulluk.
        ihtiyâcât (A.) [ احتياجات ] gereksinimler.
        ihtiyâl (A.) [ احتيال ] hile yapma.
        ihtiyâr (A.) [ 1 [ اختيار .seçme. 2.seçilme. 3.seçme hakky. 4.yaşlı.
        ihtiyârî (A.) [ اختياری ] kişisel seçime bağlı, isteğe bağlı.
        ihtiyât (A.) [ 1 [ احتياط .tedbirli davranış. 2.yedek.
        ihtiyâten (A.) [ احتياطا ] tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.
        ihtiyatkâr (A.-F.) [ احتياط کار ] tedbirli, ihtiyatlı.
        ihtizâr (A.) [ احتضار ] can çekişme.
        ihtizâz (A.) [ اهتزاز ] titreme, titreyiş.
        ihvân (A.) [ اخوان ] dostlar.
        ihyâ (A.) [ 1 [ احيا .diriltme, yaşatma. 2.canlılık kazandırma. 3.geceyi ibadet
        ederek geçirme.
        ihyâ olunmak yaşatılmak, canlandırılmak.
        ihzâr (A.) [ 1 [ احضار .çağırma, huzura getirme. 2.hazırlama. 3.hazırlanma.
        ihzar etmek 1.hazırlamak. 2.getirmek.
        ihzârî (A.) [ احضاری ] hazırlayıcı.

        ik’âd (A.) [ اقعاد ] oturtma.
        îkâ (A.) [ ایقا ] yapma.
        îka etmek vermek, bırakmak.
        ikâb (A.) [ عقاب ] ceza.
        ikâl (A.) [ 1 [ عقال .bağ. 2.köstek, pranga.
        ikâme (A.) [ 1 [ اقامه .kaldırma. 2.oturma. 3.yerine koyma.
        ikâme etmek yerine koymak.
        ikâmet (A.) [ 1 [ اقامت .oturma. 2.namaza durma.
        ikâmetgah (A.-F.) [ اقامتگاه ] oturma yeri.
        îkâz (A.) [ 1 [ ایقاظ .uyandırma. 2.uyarma.
        îkâz edilmek uyarılmak.
        îkâz etmek uyarmak.
        ikbâl (A.) [ 1 [ اقبال .talih. 2.mutluluk.
        ikdâm (A.) [ اقدام ] girişim.
        iklîm (A.) [ 1 [ اقليم .ülke, yer, diyar. 2.coğrâfî yaşam koşulları.
        ikmâl (A.) [ 1 [ اکمال .tamamlama, bitirme. 2.bütünleme.
        ikmâl edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
        ikmâl etmek tamamlamak, bitirmek.
        iknâ (A.) [ اقناع ] razı etme.
        iknâ etmek razı etmek.
        ikrâh (A.) [ اکراه ] tiksinme, iğrenme.
        ikrâh etmek tiksinmek, iğrenmek.
        ikrâhen (A.) [ اکراها ] tiksinerek, iğrenerek.
        ikrâm (A.) [ 1 [ اکرام .cömertlik. 2.sunma, armağan etme.
        ikrâmiyye (A.) [ 1 [ اکراميه .bahşiş. 2.ikrâm olarak verilen para veya eşya.
        ikrâr (A.) [ 1 [ اقرار .itiraf. 2.dile getirme. 3.kabullenme.
        ikrâr etmek 1.itiraf etmek. 2.dile getirmek. 3.kabullenmek.
        ikrâz (A.) [ اقراض ] borçlandırma, borç verme.
        iksîr (A.) [ اکثير ] olağanüstü etkileri olan şurup.
        iktibâs (A.) [ اقتباس ] alıntı.
        iktibâs edilmek alınmak.
        iktibâs etmek alıntı yapmak, ödünç almak.
        iktibâsât (A.) [ اقتباسات ] alıntılar.
        iktidâ (A.) [ اقتدا ] uyma.
        iktidâ etmek uymak.
        iktidâr (A.) [ 1 [ اقتدار .güçlülük, kudret. 2.görev başındaki yönetim.
        iktifâ (A.) [ اکتفا ] yetinme.
        iktifâ edilmek yetinilmek.
        iktifâ etmek yetinmek.
        iktihâl (A.) [ اکتحال ] sürme çekme.
        iktirâh (A.) [ اقتراه ] içinden gelerek konuşma.
        iktirân (A.) [ اقتران ] yakınlaşma, yaklaşma.
        iktisâ (A.) [ اکتسا ] giyinme, bürünme.
        iktisâ etmek giymek
        iktisâb (A.) [ اکتساب ] kazanma, çalışarak kazanma.
        iktisâb etmek kazanmak.
        iktisâb eylemek kazanmak.
        iktisâd (A.) [ 1 [ اقتصاد .tutum. 2.ekonomi.
        iktisâdî (A.) [ اقتصادی ] ekonomik.
        iktisâdiyyât (A.) [ اقتصادیات ] ekonomi.
        iktisâdiyyûn (A.) [ اقتصادیون ] iktisatçılar, ekonomistler.
        iktisâr (A.) [ اقتصار ] kısaltma.
        iktitâf (A.) [ اقتطاف ] derme, devşirme, seçme.
        iktizâ (A.) [ 1 [ اقتضا .gerekme. 2.ihtiyaç.
        iktizâ etmek gerekmek.

        ilâ (A.) [ الی ] –e kadar.
        ilâc (A.) [ 1 [ علاج .ilaç. 2.tedavi. 3.çare.
        ilâcnâpezîr (A.-F.) [ علاج ناپذیر ] tedavi edilmez.
        ilâh (A.) [ الخ ] ve benzerleri, ve diğerleri.
        ilâh (A.) [ اله ] tanrı, ilah.
        ilâhe (A.) [ الهه ] tanrıça.
        ilâhî (A.) [ 1 [ الهی .tanrısal. 2.ilahî, dinî şarkı.
        ilâhî (A.) [ الهی ] Tanrım.
        ilâhiyyât (A.) [ الهيات ] tanrıbilim, teoloji.
        ilânihâye (A.) [ الی نهایه ] sonuna kadar.
        ilâvât (A.) [ علاوات ] ilaveler, ekler.
        ilâve (A.) [ علاوه ] ek.
        ilave etmek eklemek.
        ilâveten (A.) [ علاوة ] ek olarak, yanı sıra.
        ilel (A.) [ 1 [ علل .hastalıklar. 2.sebepler.
        ilelebed (A.) [ الی الابد ] sonsuza dek.
        ilgâ (A.) [ الغا ] lağvetme, kaldırma.
        ilgâ eylemek lağvetmek, kaldırmak.
        ilhâd (A.) [ الحاد ] dinden çıkma, dinsizlik.
        ilhâk (A.) [ 1 [ الحاق .katma, karıştırma. 2.katılma.
        ilhak olunmak katılmak.
        ilhâm (A.) [ الهام ] esin.
        ilhâmât (A.) [ الهامات ] ilhamlar, esinler.
        ilim (A.) [ علم ] ilim.
        ilkâ (A.) [ القا ] atma, bırakma.
        ilkâ etmek atmak.
        ilkâh (A.) [ القاح ] aşılama, dölleme.
        illâ (A.) [ 1 [ الا . -den başka. 2.ille de, mutlaka. 3.yoksa, aksi takdirde.
        illet (A.) [ 1 [ علت .hastalık. 2.sebep.
        illî (A.) [ علی ] nedensel.
        illiyyet (A.) [ عليت ] nedensellik.
        ilm (A.) [ علم ] bilim.
        ilmî (A.) [ علمی ] bilimsel.
        ilmiyye (A.) [ علميه ] din bilginleri.
        ilsâk (A.) [ الصاق ] bitiştirme, yapıştırma, kavuşturma.
        iltibâs (A.) [ التباس ] benzerlik.
        ilticâ (A.) [ التجا ] sığınma.
        ilticâgâh (A.-F.) [ التجاگاه ] sığınak, sığınma yeri.
        iltifat (A.) [ 1 [ التفات .dönme. 2.ilgi gösterme. 2.gönül alma.
        iltihâb (A.) [ 1 [ التهاب .alevlenme. 2.yangı.
        iltihak (A.) [ التحاق ] katılma.
        iltihak etmek katılmak.
        iltihâm (A.) [ التهام ] yara kapanması.
        iltimâs (A.) [ التماس ] kayırma.
        iltisâk (A.) [ التصاق ] kavuşma, yapışma.
        iltisak etmek kavuşmak.
        iltiyâm (A.) [ التيام ] yara iyileşmesi.
        iltizâm (A.) [ 1 [ التزام .gerekli görme. 2.taraf tutma.
        iltizâz (A.) [ التذاذ ] lezzet alma.
        ilzâm (A.) [ الزام ] susturma.

        îmâ (A.) [ ایما ] dolaylı anlatım, işaret.
        îmâ etmek işaret etmek, göstermek.
        imâd (A.) [ عماد ] direk.
        imâl etmek yapmak.
        imâle (A.) [ اماله ] kısa heceyi uzun okuma.
        imâm (A.) [ 1 [ امام .namaz kıldıran. 2.önder, lider. 3.Hz. Ali’nin soyundan gelen.
        îmân (A.) [ ایمان ] inanma.
        iman etmek inanmak.
        imâret (A.) [ 1 [ عمارت .aşevi. 2.bayındırlık.
        imdâd (A.) [ امداد ] yardım isteme, imdat.
        imhâ (A.) [ 1 [ امحا .yok etme. 2.yok edilme.
        imhâ edilmek yok edilmek.
        imhâ etmek yok etmek.
        imkân (A.) [ امکان ] olanak.
        imlâ (A.) [ 1 [ املا .doldurma. 2.yazı bilgisi. 3.yazı
        imrâr (A.) [ امرار ] geçirme.
        imsâk (A.) [ امساک ] orucun başlangıç saati.
        imsâkiyye (A.) [ امساکيه ] oruca başlama ve oruç açma saatlerini gösteren
        çizelge.
        imtidad etmek uzanmak.
        imtihân (A.) [ 1 [ امتحان .sınav. 2.deneme.
        imtinâ (A.) [ امتناع ] kaçınma.
        imtinâ etmek kaçınmak, geri durmak.
        imtisâl (A.) [ 1 [ امتثال .boyun eğme. 2.verilen işi yapma.
        imtiyâz (A.) [ 1 [ امتياز .ayrıcalık. 2.kapitülasyon.
        imtizâc (A.) [ امتزاج ] uyuşma, uzlaşma.
        imtizâc etmek uyuşmak, uzlaşmak.

        în (F.) [ این ] bu.
        in’âm (A.) [ 1 [ انعام .bağış, ihsan. 2.bahşiş.
        in’ikâd (A.) [ 1 [ انعقاد .bağlanma. 2.toplanma.
        in’ikâs (A.) [ اهعکاس ] yanıyma.
        in’itâf (A.) [ 1 [ انعطاف .bükülme. 2.dönme.
        in’itâf etmek çevrilmek, dönmek.
        inâd (A.) [ عناد ] inat.
        inân (A.) [ عنان ] dizgin.
        inâre (A.) [ اناره ] aydınlatma.
        inâyât (A.) [ عنایات ] iyilikler.
        inâyet (A.) [ عنایت ] iyilik.
        incizâb (A.) [ انجذاب ] cazibeye kapılma.
        ind (A.) [ 1 [ عند .kat. 2.görüş. 3.yan.
        indî (A.) [ عندی ] kişisel, kişinin kendi kanısına dayanan.
        indifâ (A.) [ اندفاع ] püskürme.
        indifâ etmek püskürmek.
        ineb (A.) [ عنب ] üzüm.
        infâk (A.) [ انفاق ] geçindirme, nafakalandırma.
        infâz (A.) [ انفاذ ] uygulama, yerine getirme, yapma.
        infiâl (A.) [ انفعال ] kırılma, gücenme.
        infikâk (A.) [ انفکاک ] ayrılış.
        infilâk (A.) [ انفلاق ] patlama.
        infirâd (A.) [ انفراد ] bir başına kalma.
        infirâd ettirilmek bir başına bırakılmak.
        infisâl (A.) [ انفصال ] ayrılma.
        inhibât (A.) [ انهباط ] düşüş.
        inhidâm (A.) [ انهدام ] yıkılma.
        inhilâl (A.) [ 1 [ انحلال .çözülme, ayrışma. 2.dağılma.
        inhimâk (A.) [ انهماک ] aşırı düşkünlük.
        inhinâ (A.) [ 1 [ انحنا .eğri, yay. 2.kıvrılma, bükülme, yay şeklini alma.
        inhirâf (A.) [ انحراف ] sapma.
        inhiraf olunmak dönülmek.
        inhisâf (A.) [ 1 [ انخساف .ay tutulması. 2.gelişimini yitirmek, parlaklığını
        kaybetmek.
        inhisâr (A.) [ انحصار ] tekel.
        inhitat (A.) [ انحطاط ] çöküş, düşüş.
        inhizâm (A.) [ انهزام ] bozguna uğrama.
        inkâr (A.) [ انکار ] yadsıma, reddetme.
        inkâr edilmek yadsınmak.
        inkâr etmek yadsımak.
        inkılâb (A.) [ 1 [ انقلاب .devrim. 2.değişim, dönüşüm.
        inkılâb etmek dönüşmek.
        inkırâz bulmak tükenmek, çökmek.
        inkıtâ (A.) [ انقطاع ] kesilme, kesintiye uğrama.
        inkıyâd (A.) [ انقياد ] bağlanma, boyun eğme.
        inkızâ (A.) [ انقضا ] geçip gitme.
        inkibâz (A.) [ انقباض ] kabızlık.
        inkirâz (A.) [ انقراض ] çökme, tükeniş.
        inkisâm (A.) [ انقسام ] bölünme.
        inkisâm etmek bölünmek.
        inkisâr (A.) [ 1 [ انکسار .ilenme, beddua etme. 2.kırılma.
        inkişâf (A.) [ 1 [ انکشاف .ortaya çıkma. 2.gelişim, gelişme.
        inkişaf bulmak gelişmek.
        inkişaf etmek gelişmek.
        insâf (A.) [ انصاف ] acıma.
        insânî (A.) [ 1 [ انسانی .insanlık. 2.insan ile ilgili.
        insaniyu’l-merkez (A.) [ انسانی المرکز ] insan merkezli.
        insâniyyet (A.) [ انسانيت ] insanlık.
        insibab etmek dökülmek.
        insicâm (A.) [ انسجام ] düzen, sıra.
        insiyâk (A.) [ انسياق ] içgüdü.
        insiyâkî (A.) [ انسياقی ] içgüdüsel.
        insücin (A.) [ انس و جن ] insanlar ve cinler.
        inşâ (A.) [ 1 [ انشا .yapma. 2.güzel yazı yazma. 3.kompozisyon.
        inşiâb (A.) [ 1 [ انشعاب .bölünme. 2.dallanma.
        inşikâk (A.) [ انشقاق ] yarılma, bölünme.
        inşikâk etmek yarılmak, bölünmek.
        inşirâh (A.) [ انشراح ] açılma, ferahlama.
        intâc (A.) [ 1 [ انتاج .sonuçlandırma. 2.doğurma.
        intâc etmek 1.sonuçlandırmak. 2.doğurmak.
        intâk (A.) [ انطاق ] konuşturma.
        intânî (A.) [ انتانی ] mikroplu.
        intibâ (A.) [ 1 [ انطباع .izlenim. 2.basılma.
        intibâh (A.) [ انتباه ] uyanış.
        intibâk (A.) [ انطباق ] uyum.
        intifâ (A.) [ انطفا ] ateşin sönmesi.
        intifâ’ (A.) [ انتفاع ] yararlanma.
        intihâ (A.) [ 1 [ انتها .son. 2.sona erme.
        intihâb (A.) [ 1 [ انتخاب .seçme. 2.seçilme. 3.seçim.
        intihâb edilmek seçilmek.
        intihab eylemek seçmek.
        intihâbât (A.) [ انتخابات ] seçimler.
        intihâl (A.) [ انتحال ] bir başkasının eserini sahiplenme.
        intihâr (A.) [ انتحار ] kendini öldürme, canına kıyma.
        intihâr etmek kendini öldürmek, canına kıymak.
        intikâd (A.) [ انتقاد ] eleştiri, tenkit.
        intikâl (A.) [ 1 [ انتقال .göçme, taşınma. 2.kavrama. 3.miras geçmesi.
        intikal etmek geçmek
        intikâm (A.) [ انتقام ] öc.
        intikam almak öc almak.
        intikâmcû (A.-F.) [ انتقام جو ] intikamcı.
        intisâb (A.) [ 1 [ انتساب .bir yere mensup olma. 2.bir yere bağlanma, bir yerde
        çalışmaya başlama.
        intişâr (A.) [ 1 [ انتشار .yayılma. 2.yayınlanma. 3.üreme

        intişâr etmek 1.yayılmak. 2.yayınlanmak.
        intizâ’ (A.) [ انتزاع ] söküp alma.
        intizâm (A.) [ انتظام ] düzen.
        intizamperver (A.-F.) [ انتظام پرور ] düzeni seven, düzenli, tertipli.
        intizâr (A.) [ انتظار ] bekleme, bekleyiş.
        intizâr etmek beklemek.
        inzâl (A.) [ انزال ] indirme.
        inzibât (A.) [ انضباط ] zapturapt altında bulunma, düzen.
        inzimâm (A.) [ انضمام ] eklenme.
        inzivâ (A.) [ انزوا ] köşesine çekilme, tek başına yaşama.
        inzivagâh (A.-F.) [ انزواگاه ] köşeye çekilme yeri, inziva yeri.

        irâ’e (A.) [ ارائه ] gösterme.
        irâ’e etmek göstermek.
        îrâd (A.) [ 1 [ ایراد .getirme, söyleme. 2.gelir, kazanç.
        irâde (A.) [ 1 [ اراده .istek. 2.buyruk.
        irâdet (A.) [ ارادت ] isteme, istek.
        îrânî (F.) [ ایرانی ] İranlı.
        ircâ’ (A.) [ ارجاع ] eski haline döndürme, çevirme.
        ircâ’ etmek döndürmek, çevirmek.
        irfân (A.) [ 1 [ عرفان .bilme. 2.kültür.
        irfanperver (A.-F.) [ عرفان پرور ] kültürlü.
        irs (A.) [ 1 [ ارث .miras. 2.soyaçekim, kalıtım.
        irsâl (A.) [ ارسال ] gönderme.
        irsen (A.) [ ارثا ] kalıtımsal, miras yoluyla.
        irsî (A.) [ ارثی ] kalıtımsal.
        irsiyyet (A.) [ ارثيت ] kalıtımsallık, irsîlik.
        irşâd (A.) [ ارشاد ] hidayete erdirme, doğru yolu gösterme.
        irşâd etmek hidayete erdirmek, doğru yolu göstermek.
        irtiâş (A.) [ ارتعاش ] titreme.
        irtibât (A.) [ ارتباط ] bağlantı, ilişki, ilgi.
        irticâ (A.) [ 1 [ ارتجاع .geriye dönüş. 2.gericilik.
        irticakâr (A.-F.) [ ارتجاعکار ] gerici.
        irticâlen (A.) [ ارتجالا ] düşünmeden söyleyerek.
        irtidâd (A.) [ ارتداد ] dinden çıkma.
        irtifâ (A.) [ ارتفاع ] yükseklik.
        irtihâl (A.) [ 1 [ ارتحال .göçme. 2.ölüm.
        irtihâl etmek ölmek.
        irtikâ (A.) [ 1 [ ارتقا .yükselme. 2.yüksek mevkiye gelme.
        irtikâb (A.) [ ارتکاب ] suç işleme.
        irtisam etmek resmedilmek, izi düşmek.
        irtişâ (A.) [ ارتشا ] rüşvet yeme.
        irtizâk (A.) [ ارتزاق ] rızıklanma.
        irzâ (A.) [ ارضا ] ikna etme, razı etme.
        irzâ’ (A.) [ ارضاع ] emzirme, süt verme.

        is’âd (A.) [ اصعاد ] yükseltme.
        is’âd etmek yükseltmek, çıkartmak.
        is’âd olunmak yükseltilmek.
        is’af olunmak yerine getirilmek.
        is’âr (A.) [ اسعار ] fiyat belirleme.
        isâbet (A.) [ اصابت ] rastgelme. 2.tutarlılık.
        isâet (A.) [ اسائت ] kötülük etme.
        îsâl (A.) [ ایصال ] kavuşturma, ulaştırma.
        isâl etmek ulaştırmak.
        isâle (A.) [ اساله ] akıtma.
        isbât (A.) [ اثبات ] kanıtlama.
        isbât -ı vücûd etmek bir yerde bulunmak, varlığını göstermek.
        îsevî (A.) [ عيسوی ] Hıristiyan.
        îseviyyet (A.) [ عيسویت ] Hıristiyanlık.
        isfenc (F.) [ اسفنج ] sünger.
        ishâl (A.) [ اسهال ] sürgün, cırcır olma.
        iskân (A.) [ 1 [ اسکان .yerleştirme. 2.yerleştirilme.
        iskân edilmek yerleştirilmek.
        iskân etmek yerleştirmek.
        iskat (A.) [ اسقاط ] düşürme.
        iskât (A.) [ اسکات ] susturma.
        iskât etmek susturmak.
        islâm (A.) [ 1 [ اسلام .müslümanlık. 2.müslüman.
        islâmiyyet (A.) [ اسلاميت ] müslümanlık.
        ism (A.) [ اسم ] ad.
        ismet (A.) [ 1 [ عصمت .masumluk. 2.haramdan kaçınma.
        isnâ’aşer (A.) [ اثنی عشر ] oniki.
        isnâd (A.) [ 1 [ اسناد .dayama, yükleme. 2.iftira.
        isneyn (A.) [ اثنين ] pazartesi.
        isrâf (A.) [ اسراف ] savurganlık.
        istî’âb (A.) [ استيعاب ] kapasite, alım gücü, sığıdırma.
        isti’câl (A.) [ استعجال ] aceleci davranış.
        isti’fâ (A.) [ 1 [ استعفا .affını isteme. 2.görevinden ayrılma.
        isti’kâf (A.) [ اسعکاف ] bir yere kapanma.
        isti’lâm (A.) [ استعلام ] bilgi isteme.
        isti’mâl (A.) [ 1 [ استعمال .kullanma. 2.kullanılma. 3.yapılma.
        isti’mâl edilmek kullanılmak.
        isti’mâl etmek kullanmak.
        [CENTER] [/CENTER]

        تعليق


        • #34
          istiâne (a.) [ استعانه ] yardım isteme.
          istiâne olunmak yardım istenmek.
          istib’âd (A.) [ استبعاد ] uzak görme.
          istibdâd (A.) [ استبداد ] baskı rejimi.
          istibdâdkâr (A.-F.) [ استبدادکار ] baskıcı.
          isticâbet (A.) [ استجابت ] kabul edilme.
          isticvâb etmek sorgulamak.
          istid’â (A.) [ 1 [ استدعا .dilekçe. 2.yalvararak isteme.
          istid’ânâme (A.-F.) [ استدعانامه ] dilekçe.
          istîdâd (A.) [ استعداد ] yetenek.
          istidlâl (A.) [ استدلال ] delil ile hüküm çıkarma, akıl yürütme, delillerin ışığında
          yargıda bulunma.
          istifâdebahş (A.-F.) [ استفاده بخش ] yararlı.
          istifhâm (A.) [ 1 [ استفهام .sorma. 2.soru işareti.
          istifrâğ (A.) [ استفراغ ] kusma.
          istifrâğ etmek kusmak.
          istifsâr etmek açıklama istemek.
          istigâse (A.) [ استغاثه ] yardım isteme.
          istiğnâ (A.) [ 1 [ استغنا .kimseye muhtaç olmama. 2.eyvallah etmeme.
          3.tokgözlülük.
          istiğrâk (A.) [ 1 [ استغراق .dalma, gömülme. 2.boğulma. 3.kendinden geçme.
          istihâle (A.) [ 1 [ استحاله .başkalaşım, değişim. 2.imkansızlık.
          istihâre (A.) [ استخاره ] bir işin nasıl sonuçlanacağını anlamak için ibadetten
          sonra uykuya yatma.
          istihâse (A.) [ استحاثه ] fosilleşme.
          istihbâr (A.) [ استخبار ] duyum, haber alma.
          istihbârât (A.) [ استخبارات ] duyumlar, haber almalar.
          istihdâf (A.) [ استهداف ] hedef edinme.
          istihdaf eylemek hedef edinmek.
          istihdâm (A.) [ استخدام ] hizmete alma.
          istihfâf (A.) [ استخفاف ] hafife alma, küçümseme.
          istihfâfkâr (A.-F.) [ استخفافکار ] hafife alan, küçümseyen.
          istihfafkârlık (A.-F.-T.) küçümseme, hafife alma.
          istihkak (A.) [ 1 [ استحقاق .hak etme. 2.hak edilmiş şey.
          istihkâm (A.) [ 1 [ استحکام .sağlamlık. 2.siper.
          istihkâr (A.) [ استحقار ] aşağılama.
          istihlâk (A.) [ استهلاک ] tüketim.
          istihlâk etmek tüketmek, harcamak.
          istihmâm (A.) [ استحمام ] banyo yapma, yıkanma.
          istihrâc (A.) [ 1 [ استخراج .çıkarma. 2.hüküm çıkarma. 3.anket.
          istihrâc etmek çıkarmak.
          istihsâl (A.) [ 1 [ استحصال .elde etme. 2.elde edilme. 3.üretim.
          istihsân (A.) [ استحسان ] güzel bulma, beğenme.
          istihyâ (A.) [ استحيا ] utanma.
          istihzâ (A.) [ استهزا ] alay.
          istihzâ etmek alay etmek.
          istihzâr (A.) [ 1 [ استحضار .hazırlama. 2.hazırlanma. 2.huzura çağırma.
          istikâmet (A.) [ 1 [ استقامت .doğruluk. 2.dürüstlük. 3.yön.
          istikamet vermek yön vermek.
          istikbâh (A.) [ استقباح ] ayıplama.
          istikbâl (A.) [ 1 [ استقبال .karşılama. 2.gelecek. 3.kıbleye dönme.
          istikbal etmek karşılamak.
          istikbâr (A.) [ استکبار ] büyüklenme.
          istikfâf (A.) [ استکفاف ] yetinme.
          istiklâl (A.) [ استقلال ] bağımsızlık.
          istikmâl (A.) [ استکمال ] tamamlama.
          istikrâh (A.) [ استکراه ] iğrenme, tiksinme.
          istikrâh etmek iğrenmek, tiksinmek.
          istikrâr (A.) [ استقرار ] kararlılık.
          istikrâz (A.) [ استقراض ] borçlanma.
          istikşâf (A.) [ استکشاف ] keşif çalışması yapma.
          istîlâ (A.) [ استيلا ] yayılma, ele geçirme.
          istîlâ etmek yayılmak, ele geçirmek.
          istilzâm (A.) [ استلزام ] gerekme, gerektirme.
          istilzâm etmek gerekmek, gerektirmek.
          istilzâm eylemek gerektirmek.
          istimâ’ (A.) [ استماع ] dinleme, kulak verme.
          istimâ’ etmek kulak vermek, dinlemek.
          istimdâd (A.) [ استمداد ] yardım isteme.
          istimhâl (A.) [ استمهال ] ek süre isteme.
          istimlâk (A.) [ استملاک ] kamulaştırma.
          istimlâk edilmek kamulaştırılmak.
          istimlâk etmek kamulaştırmak.
          istimnâ’ (A.) [ استمناء ] mastürbasyon.
          istimrâr (A.) [ استمرار ] süreklilik.
          istinâd (A.) [ 1 [ استناد .dayanma. 2.güvenme.
          istinâd etmek dayanmak.
          istinâden (A.) [ 1 [ استنادا .dayanarak. 2.güvenerek.
          istinadgâh (A.-F.) [ استنادگاه ] dayanak.
          istînâf (A.) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının
          feshini isteme.
          istinbât (A.) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma.
          istinkâf (A.) [ استنکاف ] çekimserlik.
          istinkâf etmek çekimser kalmak.
          istinşâk (A.) [ استنشاق ] buruna su çekme.
          istintâk (A.) [ استنطاق ] sorgulama.
          istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek.
          istirâhat (A.) [ استراحت ] dinlenme.
          istirâhat etmek dinlenmek.
          istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak.
          istirdâd (A.) [ استرداد ] geri isteme, geri alma.
          istirdâd edilmek geri alınmak.
          istirdâd etmek geri almak.
          istirhâm (A.) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme.
          istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek.
          istirhamkâr (A.-F.) [ استرحامکار ] yalvarırcasına.
          istirkab etmek çekememek.
          istiskâ (A.) [ 1 [ استسقا .yağmur duasına çıkma. 2.vücutta su toplanması.
          istiskâl (A.) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme.
          istisnâ (A.) [ استثنا ] kural dışı.
          istisnâ’î (A.) [ استثنائی ] kural dışı.
          istişâre (A.) [ استشاره ] danışma.
          istişâre etmek danışmak.
          istişhâd (A.) [ 1 [ استشهاد .kanıt gösterme. 2.örnek verme.
          istişhâd yapmak örnek vermek.
          istitâat (A.) [ استطاعت ] güç.
          istitâr (A.) [ استتار ] örtünme.
          istitrâden (A.) [ استطرادا ] sırası gelmişken.
          istivâ (A.) [ 1 [ استوا .eşitlik. 2.düzlük.
          istiz’âf (A.) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme.
          istîzâh (A.) [ استيضاح ] gensoru.
          istîzân (A.) [ استيذان ] izin isteme.
          isyân (A.) [ عصيان ] başkaldırı.

          îş (A.) [ 1 [ عيش .yaşama. 2.eğlenme, gününü gün etme.
          iş’âr (A.) [ اشعار ] bildirme, gösterme.
          işâa (A.) [ اشاعه ] duyurma, yayma.
          işârât (A.) [ اشارات ] işaretler.
          işâret (A.) [ 1 [ اشارت .gösterme. 2.alamet. 3.iz.
          işâreten (A.) [ اشارة ] işaret ederek.
          işbâ’ (A.) [ 1 [ اشباع .doyurma. .doldurma.
          işgâl (A.) [ 1 [ اشغال .meşgul etme. 2.ele geçirme.
          işgal etmek 1.meşgul etmek. 2.ele geçirmek.
          işhâd (A.) [ اشهاد ] tanık getirme.
          işkence (F.) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme.
          işmi’zâz (A.) [ 1 [ اشمئزاز .surat ekşitme. 2.ürperme.
          işrâk (A.) [ 1 [ اشراق .doğma. 2.aydınlatma.
          işrâkî (A.) [ اشراقی ] Pisagorcu.
          işret (A.) [ 1 [ عشرت .içki. 2.içki alemi.
          işrîn (A.) [ عشرین ] yirmi.
          iştiâl (A.) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma.
          iştibâh (A.) [ اشتباه ] kuşkuya düşme.
          iştigâl (A.) [ اشتغال ] uğraşı.
          iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak.
          iştihâ (A.) [ اشتها ] iştah.
          iştihâengîz (A.) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici.
          iştihâr (A.) [ اشتهار ] meşhur olma.
          iştihâr etmek meşhur olmak.
          iştikâk (A.) [ اشتقاق ] türeme.
          iştimâl (A.) [ اشتمال ] kapsama.
          iştirâ (A.) [ اشترا ] satın alma.
          iştirâ etmek satın almak.
          iştirâk (A.) [ 1 [ اشتراک .katılım. 2.ortaklık.
          iştirâkiyye (A.) [ اشتراکيه ] komünizm.
          iştiyâk (A.) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma.
          îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek.
          işve (A.) [ عشوه ] cilve, naz, eda.
          işvebâz (A.-F.) [ عشوه باز ] işveli.
          işveger (A.-F.) [ عشوه گر ] işveli.
          işvekâr (A.-F.) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr.

          it’âm (A.) [ اطعام ] doyurma, yemek verme.
          itâat (A.) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme.
          itâat etmek uymak, boyun eğmek.
          itâb (A.) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma.
          itâle (A.) [ اطاله ] uzatma.
          itbâ (A.) [ اتباع ] tabi kılma.
          itfâ (A.) [ اطفا ] söndürme.
          itfâ etmek söndürmek.
          itfâiyye (A.) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı.
          ithâf (A.) [ 1 [ اتحاف .hediye etme. 2.eser sahibinin eserini birine veya bir
          kuruluşa manen hediye etmesi.
          ithâm (A.) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma.
          itham etmek suçlamak.
          itibâr (A.) [ اعتبار ] saygınlık.
          itibar etmek 1.değerlendirmek, dikkate almak.
          itibâren (A.) [ اعتبارا ] –den beri.
          itibârî (A.) [ 1 [ اعتباری .göz kararı. 2.var sayılan.
          itibariyle (A.-T.) bakımından.
          itidâl (A.) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma.
          itikâd (A.) [ اعتقاد ] inanç.
          itikâd etmek inanmak.
          itikâdât (A.) [ اعتقادات ] inançlar.
          itikadiyât (A.) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler.
          itikadperverlik (A.-F.-T.) inanç besleme.
          itilâf (A.) [ 1 [ ائتلاف .uzlaşma, görüş birliğine varma. 2.alışma.
          itilafkâr (A.-F.) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici.
          itimâd (A.) [ اعتماد ] güven.
          itimâd edilmek güvenilmek.
          itimâd etmek güvenmek.
          itimâden (A.) [ اعتمادا ] güvenerek.
          itimâdnâme (A.-F.) [ اعتمادنامه ] güven mektubu.
          itinâ (A.) [ اعتنا ] özen.
          itinâ edilmek özen gösterilmek.
          itinâ etmek özen göstermek.
          itinakâr (A.-F.) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı.
          itirâf (A.) [ 1 [ اعتراف .sakladığı şeyi söyleme. 2.hakkın verme.
          itisâf (A.) [ اعتساف ] yolsuzluk.
          itiyâd (A.) [ اعتياد ] alışkanlık.
          itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak.
          itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek.
          itkân (A.) [ 1 [ اتقان .emin olma. 2.sağlamlaştırma.
          itlâf (A.) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma.
          itmâm (A.) [ اتمام ] tamamlama, bitirme.
          itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek.
          itmâm etmek tamamlamak, bitirmek.
          itmînân (A.) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme.
          ittibâ (A.) [ اتباع ] uyma, izleme.
          ittibâ etmek uymak, izlemek.
          ittibâen (A.) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek.
          ittifâk (A.) [ اتفاق ] birleşme.
          ittifâken (A.) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele.
          ittifâkî (A.) [ اتفاقی ] tesadüfî.
          ittihâd (A.) [ اتحاد ] birlik.
          ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm.
          ittihâm (A.) [ اتهام ] töhmet altında kalma.
          ittihâz (A.) [ 1 [ اتخاذ .alma. 2.kabul etme. 3.kullanma. 4.değerlendirme.
          ittihâz edilmek 1.alınmak. 2.kabul edilmek. 3.kullanılmak. 4.değerlendirilmek.
          ittihâz etmek 1.almak. 2.kabul etmek. 3.kullanmak. 4.değerlendirmek.
          ittikâ (A.) [ اتکا ] dayanma, yaslanma.
          ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak.
          ittisâ (A.) [ 1 [ اتساع .genişlik. 2.genişleme.
          ittisâl (A.) [ 1 [ اتصال .birleşme, kavuşma. 2.bitişik.
          ityân (A.) [ اتيان ] getirme.

          ivaz (A.) [ عوض ] karşılık, bedel.
          ivazan (A.) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak.

          iyâbüzihâb (A.) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş.
          iyâl (A.) [ عيال ] hanım, eş.
          iyân (A.) [ عيان ] açık, ayan beyan.

          iz’âc etmek rahatsız etmek.
          iz’âf (A.) [ اضعاف ] zayıflatma.
          iz’ân (A.) [ 1 [ اذعان .kavrayış. 2.terbiye.
          iz’ân etmek akıl etmek.
          izâbe (A.) [ اذابه ] eritme.
          izâe (A.) [ اضائه ] aydınlatma.
          izâfe (A.) [ اضافه ] ekleme.
          izâfet (A.) [ 1 [ اضافت .ilgi, bağ. 2.tamlama.
          izâfeten (A.) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra.
          izâfî (A.) [ اضافی ] göreceli.
          izâfiyyet (A.) [ اضافيت ] görecelilik.
          îzâh (A.) [ ایضاح ] açıklama.
          îzâh edilmek açıklanmak.
          îzâh etmek açıklamak.
          îzâhât (A.) [ ایضاحات ] açıklamalar.
          îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak.
          îzâhen (A.) [ ایضاحا ] açıklayarak.
          izâle (A.) [ 1 [ ازاله .yok etme. 2.giderme.
          izâle edilmek 1.yok edilmek. 2.giderilmek.
          izâle etmek 1.yok etmek. 2.gidermek.
          izâm (A.) [ عظام ] büyükler, ulular.
          izâr (A.) [ ازار ] peştemal.
          izâr (A.) [ عذار ] yanak.
          izdihâm (A.) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma.
          izdivâc (A.) [ ازدواج ] evlilik.
          izdiyâd (A.) [ ازدیاد ] artış, çoğalma.
          îzed (F.) [ ایزد ] Tanrı.
          izhâr (A.) [ اظهار ] gösterme.
          izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak.
          izin (A.) [ اذن ] izin.
          izkâr (A.) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma.
          izlâl (A.) [ اذلال ] alçaltma.
          izmihlâl (A.) [ اضمحلال ] yok olma.
          izn (A.) [ اذن ] izin.
          izz (A.) [ 1 [ عز .değer. 2.yücelik.
          izzet (A.) [ 1 [ عزت .değer. 2.yücelik. 3.saygı.
          [CENTER] [/CENTER]

          تعليق


          • #35
            jâj (F.) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva.
            jâjhây (F.) [ ژاژخای ] boşboğaz, zevzek.
            jâle (F.) [ ژاله ] çiy, şebnem.

            jeng (F.) [ ژنگ ] pas.
            jengâr (F.) [ ژنگار ] pas.
            jerf (F.) [ ژرف ] derin.
            jerfâ (F.) [ ژرفا ] derinlik.
            jerfbîn (F.) [ ژرف بين ] ayrıntılı düşünen, dikkatli.

            jinde (F.) [ 1 [ ژنده .yırtık, eski. 2.yamalı hırka.
            jindepûş (F.) [ 1 [ ژنده پوش .yamalı hırka giyen. 2.derviş.
            jiyân (F.) [ 1 [ ژیان .kükremiş. 2.kızgın.
            jülîde (F.) [ ژوليده ] dağınık, karışık.
            [CENTER] [/CENTER]

            تعليق


            • #36
              lâ (A.) [ 1 [ لا .hayır. 2.yoktur.
              la’l (A.) [ 1 [ لعل .al. 2.lal taşı. 3.kırmızı dudak.
              lâakal (A.) [ لااقل ] en azından, hiç olmazsa.
              lâbe (F.) [ لابه ] yalvarma.
              lâbis (A.) [ لابس ] giyen.
              lâbis olmak giymek.
              lâbüd (A.) [ لابد ] gerekli, lazım.
              lâcerem (A.) [ لاجرم ] kuşkusuz.
              lâcverd (F.) [ لاجورد ] lacivert.
              lâdînî (A.) [ لادینی ] laik, din dışı.
              lâf (F.) [ لاف ] söz.
              lafazan (F.) [ لافزن ] geveze.
              lafız (A.) [ لفظ ] söz.
              lâfügüzâf (F.) [ لاف و گزاف ] boş söz, zırva.
              lafz (A.) [ لفظ ] söz, lafız.
              lafzî (A.) [ لفظی ] lafız ile ilgili, söz ile ilgili.
              lâgar (F.) [ لاغر ] zayıf, cılız.
              lağv (A.) [ 1 [ لغو .kaldırma. 2.boşuna.
              lağvedilmek (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
              lağvetmek (A.-T.) 1.kaldırmak. 2.hükümsüz kılmak.
              lağvolmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kalmak.
              lağvolunmak (A.-T.) 1.kaldırılmak. 2.hükümsüz kılınmak.
              lağz (A.) [ لغز ] sürçme.
              lağziş (F.) [ لغزش ] sürçme, kayma.
              lahd (A.) [ لحد ] mezar, lahit.
              lahika (A.) [ لاحقه ] ek.
              lahm (A.) [ لحم ] et.
              lahn (A.) [ 1 [ لحن .uyum. 2.tavır. 3.dil.
              laht (F.) [ لخت ] parça.
              lâhûtî (A.) [ لاهوتی ] ilahî.
              lahza (A.) [ لحظه ] an, lahza.
              laîn (A.) [ لعين ] lanetlenmiş.
              lakab (A.) [ لقب ] lakap.
              lâkayd (A.) [ لاقيد ] kayıtsız.
              lâkaydî (A.) [ لاقيدی ] kayıtsızlık.
              lâkin (A.) [ لکن ] ancak, ne var ki.
              laklâk (A.) [ لقلاق ] leylek.
              laklaka (A.) [ لقلقه ] boş laf.
              lâl (F.) [ لال ] dilsiz.
              lâle (F.) [ لاله ] lale çiçeği.
              lâlekâ (F.) [ 1 [ لالکا .pabuç. 2.taç, ibik.
              lâlettayin (A.) [ لا علی التعيين ] gelişigüzel.
              lâlezar (F.) [ لاله زار ] lale bahçesi.
              lâmehâle (A.) [ لامحاله ] ister istemez, çaresiz.
              lâmekan (A.) [ لامکان ] mekansızlık.
              lâmi’ (A.) [ لامع ] parlayan.
              lâmia (A.) [ لامعه ] parlayan.
              lâmise (A.) [ لامسه ] dokunma duyusu.
              lâne (F.) [ لانه ] yuva.
              lanet (A.) [ لعنت ] lanet, beddua.
              lâsiyyema (A.) [ لاسيما ] özellikle.
              lâşe (F.) [ لاشه ] leş.
              lâşehâr (F.) [ لاشه خوار ] leş yiyen.
              latif (A.) [ لطيف ] hoş, yumuşak.
              latife (A.) [ لطيفه ] şaka.
              latife etmek (A.-T.) şaka yapmak.
              latifegû (A.-F.) [ لطيفه گو ] şakacı.
              latme (A.) [ لطمه ] tokat.
              lâubali (A.) [ لاابالی ] kayıtsız, gamsız.
              lâubalîlik (A.-T.) kayıtsızlık, gamsızlık.
              lây (F.) [ 1 [ لای .çamur. 2.tortu.
              lâya’kil (A.) [ لایعقل ] kendinde olmayan.
              lâyemut (A.) [ لایموت ] ölümsüz.
              lâyenkatı (A.) [ لاینقطع ] kesintisiz, sürekli.
              lâyetecezza (A.) [ لایتجزا ] parçalanmaz, ayrılmaz.
              lâyetegayyer (A.) [ لایتغير ] değişmez.
              lâyetenâhi (A.) [ لا یتناهی ] sonsuz.
              lâyetezelzül (A.) [ لا یتزلزل ] sarsılmaz.
              lâyiha (A.) [ لایحه ] tasarı.
              lâyuad (A.) [ لایعد ] sayısız.
              lâzevâl (A.) [ لازوال ] yok olmaz, ölümsüz.
              lâzım (A.) [ 1 [ لازم .gerekli. 2.geçişsiz.
              lâzıme (A.) [ لازمه ] gerekli.

              leâli (A.) [ لئالی ] inciler.
              [CENTER] [/CENTER]

              تعليق


              • #37
                leb (F.) [ لب ] dudak.
                lebâleb (F.) [ لبالب ] ağzına kadar dolu.
                leben (A.) [ لبن ] süt.
                leb-i derya (F.) [ لب دریا ] sahil, deniz kenarı.
                lecâcet (A.) [ لجاجت ] inat.
                lecûc (A.) [ لجوج ] inatçı.
                ledünnî (A.) [ لدنی ] Tanrı sırlarıyla ilgili.
                leffen (A.) [ لفا ] ilişikte.
                leh (A.) [ له ] yan, yana, yararına.
                lehv (A.) [ 1 [ لهو .oyun. 2.yararı olmayan işler.
                leîm (A.) [ لئيم ] alçak.
                leîmâne (A.-F.) [ لئيمانه ] alçakça.
                leked (F.) [ 1 [ لکد .tekme. 2.çifte.
                lekedâr (F.) [ لکه دار ] lekeli.
                lem’a (A.) [ لمعه ] parıltı.
                lemeân (A.) [ لمعان ] parıldama.
                lemeât (A.) [ لمعات ] parıltılar.
                lems (A.) [ لمس ] dokunma.
                lemyezel (A.) [ 1 [ لم یزل .yok olmayan, kalıcı. 2.Tanrı.
                leng (F.) [ لنگ ] aksak, topal.
                lerzân (F.) [ لرزان ] titrek.
                lerziş (F.) [ لرزش ] titreme.
                leşker (F.) [ 1 [ لشکر .asker. 2.ordu.
                letâfet (A.) [ 1 [ لطافت .hoşluk. 2.yumuşaklık. 3.güzellik.
                letâif (A.) [ لطائف ] şakalar, fıkralar, latifeler.
                levâhık (A.) [ لواحق ] ekler.
                levâyih (A.) [ لوایح ] tasarılar.
                levâzım (A.) [ لوازم ] gereçler, gerekli şeyler.
                levend (F.) [ 1 [ لوند .Osmanlı deniz eri. 2.ayyaş. 3.zampara. 4.kabadayı.
                levh (A.) [ لوح ] levha.
                levha (A.) [ لوحه ] plaka, tabela.
                levn (A.) [ 1 [ لون .renk. 2.tür.
                levs (A.) [ لوث ] pislik.
                levze (A.) [ 1 [ لوزه .badem. 2.bademcik.
                leyâlî (A.) [ ليالی ] geceler.
                leyl (A.) [ ليل ] gece.
                leyle (A.) [ ليله ] gece.
                leylî (A.) [ ليلی ] yatılı.
                leylünehâr (A.) [ ليل و نهار ] gece gündüz.
                leyyin (A.) [ لين ] yumuşak.
                lezâiz (A.) [ لذات ] lezzetler.
                lezîz (A.) [ لذیذ ] lezzetli.
                lezzât (A.) [ 1 [ لذات .lezzetler. 2.zevkler.
                lezzet (A.) [ 1 [ لذت .lezzet, tad. 2.zevk.

                libas (A.) [ لباس ] giysi.
                licâm (F.) [ لجام ] gem.
                lifâfe (A.) [ لفافه ] sargı.
                ligâm (F.) [ 1 [ لگام .gem. 2.dizgin.
                lihâf (A.) [ لحاف ] yorgan.
                lihye (A.) [ لحيه ] sakal.
                lîk (F.) [ ليک ] ama ancak.
                likâ (A.) [ 1 [ لقا .buluşma. 2.yüz.
                lîme (F.) [ ليمه ] parça.
                lîmû (F.) [ ليمو ] limon.
                lisân (A.) [ لسان ] dil.
                lisanî (A.) [ لسانی ] dil ile ilgili.
                lisâniyyat (A.) [ لسانيات ] dilbilim.
                lise (A.) [ لثه ] diş eti.
                livâ (A.) [ لوا ] sancak, bayrak.
                livata (A.) [ لواطه ] kulamparalık, oğlancılık.
                liyakat (A.) [ لياقت ] yaraşma.

                lu’bet (A.) [ لعبت ] oyuncak.
                lu’betbaz (A.-F.) [ لعبت باز ] kuklacı.
                luâb (A.) [ لعاب ] salya.
                lugât (A.) [ 1 [ لغات .sözlük. 2.kelimeler.
                lugat (A.) [ 1 [ لغت .söz. 2.sözlük. 3.kelime.
                lugaz (A.) [ لغز ] bilmece.
                lukme (A.) [ لقمه ] lokma.
                lûle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.
                lutf (A.) [ 1 [ لطف .iyilik, lütuf. 2.güzellik.
                lutfeylemek ilgi göstermek, iyilik etmek.
                lutfkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.
                lutufdîde (A.-F.) [ لطف دیده ] iyilik görmüş, lütuf görmüş.
                lutufkâr (A.-F.) [ لطفکار ] lütuf sahibi.

                lü’lü (A.) [ لؤلؤ ] inci.
                lübb (A.) [ لب ] öz.
                lücce (A.) [ 1 [ لجه .kalabalık. 2.gümüş. 3.deniz, engin su.
                lüknet (A.) [ لکنت ] dil tutukluğu.
                lüle (F.) [ 1 [ لوله .boru. 2.lüle, kağıt külah.
                lüzum (A.) [ لزوم ] gereklilik, lazım olma.
                lüzum görmek gerekli bulmak.
                [CENTER] [/CENTER]

                تعليق


                • #38



                  mâ (A.) [ ما ] su.
                  mâ (F.) [ ما ] biz.
                  ma’âyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
                  ma’ber (A.) [ معبر ] geçit.
                  ma’ni (A.) [ معنی ] anlam.
                  ma’raz (A.) [ معرض ] sergi.
                  ma’reke (A.) [ معرکه ] savaş alanı.
                  ma’şerî (A.) [ معشری ] kollektif.
                  maâbid (A.) [ معابد ] mabetler, ibadet yerleri.
                  maâbir (A.) [ معابر ] geçitler.
                  maâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
                  mâadâ (A.) [ ماعدا ] dışında, -den başka, başka, öte, yanı sıra.
                  maâdin (A.) [ معادن ] madenler.
                  maalesef (A.) [ مع الأسف ] ne yazık ki.
                  maalmemnûniye (A.) [ مع الممنونيه ] seve seve.
                  maânî (A.) [ معانی ] anlamlar.
                  maârif (A.) [ 1 [ معارف .bilimler. 2.kültür. 3.Millî Eğitim Bakanlığı.
                  maarif nezareti millî eğitim bakanlığı.
                  maâş (A.) [ 1 [ معاش .geçim. 2.aylık.
                  271
                  maatteessüf (A.) [ مع التأسف ] ne yazık ki, üzülerek, maalesef.
                  maazâlik (A.) [ مع ذلک ] bununla birlikte.
                  maâzallah (A.) [ معاذ الله ] esirgesin.
                  mâba’dut-tabîa (A.) [ مابعدالطبيعه ] fizik ötesi, doğa ötesi.
                  mâba’duttabîiyye (A.) [ مابعدالطبيعيه ] ************fizik, doğa ötesi.
                  mâbad (A.) [ مابعد ] sonraki.
                  mâbadı var (A.-T.) devam edecek, sürecek, arkası var.
                  mabed (A.) [ 1 [ معبد .tapınak. 2.ibadethane.
                  mâbeyn (A.) [ 1 [ مابين .arası. 2.padişah sarayı.
                  mabud (A.) [ معبود ] ibadet edilen,
                  mâcera (A.) [ 1 [ ماجرا .cereyan eden. 2.serüven.
                  mâceraperest (A.-F.) [ ماجراپرست ] maceracı.
                  maceraperestî (A.-F.) [ ماجراپرستی ] maceracılık, maceraperestlik.
                  mâdâmülhayat (A.) [ مادامالحيات ] ömür boyu.
                  madde be madde (A.-F.) [ ماده بماده ] madde madde.
                  maddî (A.) [ 1 [ مادی .madde ile ilgili. 2.materyalist.
                  maddiyet (A.) [ مادیت ] maddîlik.
                  maddiyye (A.) [ 1 [ مادیه .madde ile ilgili. 2.matetaryalist.
                  mâde (F.) [ ماده ] dişi.
                  mâdelet (A.) [ معدلت ] adalet.
                  madeniyyât (A.) [ معدنيات ] madencilik bilimi, mineraloji.
                  mâder (F.) [ مادر ] anne.
                  maderî (F.) [ مادری ] anne ile ilgili, ana tarafı.
                  272
                  mâderzâd (F.) [ مادرزاد ] anadan doğma.
                  mâdiyân (F.) [ مادیان ] kısrak.
                  madûd (A.) [ معدود ] sayılı.
                  madûd olmak sayılmak.
                  mâdum (A.) [ معدوم ] yok olmuş.
                  mâdumiyet (A.) [ معدوميت ] yokluk.
                  mâdun (A.) [ مادون ] ast, aşağıda, alt.
                  mâfevk (A.) [ مافوق ] üst, üstü, yukarısı.
                  mafsal (A.) [ مفصل ] eklem.
                  magâre (A.) [ مغاره ] mağara.
                  mağâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
                  mağâzî (A.) [ 1 [ مغازی .savaşlar, gazalar. 2.savaş öyküleri.
                  mağbûn (A.) [ مغبون ] aldatılmış.
                  mağdûr (A.) [ مغدور ] haksızlığa uğramış.
                  mağdur etmek haksızlığa uğratarak zor durumda bırakmak.
                  mağdur olmak haksızlığa uğramayarak zor durumda kalmak.
                  mağduriyet (A.) [ مغدوریت ] haksızlığa uğrama, mağdur olma.
                  mağfiret (A.) [ مغفرت ] yarlıgama.
                  mağfiret etmek yarlıgamak.
                  mağfur (A.) [ مغفور ] yarlıganmış.
                  mağlata (A.) [ مغلطه ] laf salatası, yanıltmaca.
                  mağlub (A.) [ مغلوب ] yenik.
                  mağmûm (A.) [ مغموم ] gamlı, kederli.
                  273
                  mağrib (A.) [ 1 [ مغرب .batı. 2.akşam namazı. 3.Kuzeybatı Afrika. 4.Fas.
                  mağrur (A.) [ مغرور ] gururlu, kendini beğenmiş.
                  mağrûr olmak gururlanmak.
                  mağrûrane (A.-F.) [ مغرورانه ] gururlanarak, kendini beğenerek.
                  mağsub (A.) [ مغصوب ] gaspedilmiş.
                  mağşuş (A.) [ مغشوش ] karışmış.
                  mağz (F.) [ 1 [ مغز .beyin. 2.iç, öz. 3.ilik.
                  mağzûb (A.) [ مغضوب ] gazaba uğratılmış.
                  mâh (F.) [ ماه ] ay.
                  mahabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
                  mahabbet eylemek sevmek.
                  mahâfil (A.) [ 1 [ محافل .mahfiller. 2.toplantı yerleri.
                  mahâkim (A.) [ محاکم ] mahkemeler.
                  mahal (A.) [ محل ] yer.
                  mahall (A.) [ محل ] yer.
                  mahallî (A.) [ 1 [ محلی .yerel. 2.yerli.
                  mahalliye (A.) [ محليه ] yerel.
                  mâhâne (F.) [ ماهانه ] aylık.
                  mahâret (A.) [ مهارت ] beceri.
                  mâhasal (A.) [ ماحصل ] sonuç.
                  mahâsin (A.) [ محاسن ] iyilikler, güzellikler.
                  mâhazar (A.) [ ماحضر ] hazırda olan.
                  mahâzin (A.) [ مخازن ] mahzenler.
                  274
                  mahâzîr (A.) [ محاذیر ] sakıncalar.
                  mahbes (A.) [ محبس ] hapishane.
                  mahbûb (A.) [ 1 [ محبوب .sevilen. 2.sevgili.
                  mahbus (A.) [ 1 [ محبوس .hapsedilmiş. 2.hapishane.
                  mahcûb (A.) [ 1 [ محجوب .örtülmüş. 2.utangaç.
                  mahcûb etmek utandırmak.
                  mahcûb olmak utanmak.
                  mahcûbiyet (A.) [ محجوبيت ] utangaçlık.
                  mahcûz (A.) [ محجوظ ] hacizli.
                  mahcûz olmak haczedilmek.
                  mahdud (A.) [ محدود ] sınırlı, kasıtlı.
                  mahdum (A.) [ مخدوم ] oğul.
                  mâhe (F.) [ ماهه ] matkap.
                  mahfaza (A.) [ محفظه ] kutu, kap.
                  mahfî (A.) [ مخفی ] gizli.
                  mahfil (A.) [ 1 [ محفل .toplantı yeri. 2.cami mahfili.
                  mahfiyyen (A.) [ مخفيا ] gizlice.
                  mahfuz (A.) [ محفوظ ] korunmuş, saklanmış.
                  mâh-ı nev (F.) [ ماه نو ] hilal, ay.
                  mâh-ı sipihr [ ماه سپهر ] ay, gökyüzündeki ay.
                  mâhî (F.) [ ماهی ] balık.
                  mahir (A.) [ ماهر ] becerili, maharetli.
                  mahiyet (A.) [ ماهيت ] asıl, esas, içyüzü.
                  275
                  mahkûk (A.) [ محکوک ] kazılmış, kazılarak yazılmış, yontulmuş.
                  mahkum (A.) [ محکوم ] hüküm giymiş.
                  mahkûm etmek hüküm giydirmek.
                  mahkum olmak hüküm giymek.
                  mahlas (A.) [ مخلص ] takma ad.
                  mahlû (A.) [ مخلوع ] tahttan indirilmiş.
                  mahluk (A.) [ مخلوق ] yaratık.
                  mahlul (A.) [ محلول ] erimiş, çözülmüş, hallolmuş.
                  mahlut (A.) [ مخلوط ] karışık.
                  mahmûd (A.) [ 1 [ محمود .övülmüş. 2.hamd edilmiş.
                  mahmul (A.) [ محمول ] yüklü.
                  mahmur (A.) [ مخمور ] uykulu, baygın.
                  mâhpâre (F.) [ 1 [ ماه پاره .ay parçası. 2.çok güzel.
                  mahrec (A.) [ مخرج ] çıkış yeri.
                  mahrem (A.) [ 1 [ محرم .nikah düşmeyen. 2.gizli.
                  mâhru (F.) [ ماهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
                  mahruk (A.) [ محروق ] yanık, yanmış.
                  mahrûkat (A.) [ محروقات ] yakacak.
                  mahrum (A.) [ محروم ] yoksun.
                  mahrum etmek yoksun bırakmak.
                  mahrum olmak yoksun kalmak.
                  mahrumiyet (A.) [ محروميت ] yoksunluk, mahrumluk.
                  mahrut (A.) [ مخروط ] koni.
                  276
                  mahsûb (A.) [ محسوب ] hesap edilen.
                  mahsûl (A.) [ محصول ] ürün, sonuç.
                  mahsur (A.) [ محصور ] kuşatılmış.
                  mahsus (A.) [ 1 [ مخصوص .özgü, ayrılmış. 2.bilerek.
                  mahsûs (A.) [ مخصوص ] hissedilen, hissedilir.
                  mahşer (A.) [ 1 [ محشر .kıyamet yeri. 2.aşırı kalabalık.
                  mâhtâb (F.) [ ماهتاب ] mehtap.
                  mahtûm (A.) [ مختوم ] mühürlü.
                  mahtût (A.) [ 1 [ مخطوط .yazılı. 2.çizili.
                  mahv (A.) [ 1 [ محو .yok etme. 2.yok olma.
                  mahvetmek (A.-T.) yok etmek.
                  mahz (A.) [ محض ] sırf, sade, tam.
                  mahzar (A.) [ 1 [ محضر .huzur, kat. 2.görünüş.
                  mahzun (A.) [ محزون ] hüzünlü.
                  mahzun etmek hüzünlendirmek.
                  mahzun olmak hüzünlenmek.
                  mahzûnane (A.-F.) [ محزونانه ] hüzünlü bir halde.
                  mahzur (A.) [ محذور ] sakınca.
                  mahzur görmek sakıncalı bulmak.
                  mahzûzat (A.) [ محظوظات ] hoşa gidecek şeyler.
                  mâî (A.) [ 1 [ مائی .su ile ilgili. 2.mavi.
                  mâ-i mukattar [ ماء مقطر ] damıtık su.
                  mâide (A.) [ مائده ] sofra.
                  277
                  mâil (A.) [ 1 [ مائل .eğilimli, istekli. 2.eğimli, meyilli. 3.çalan.
                  mâil olmak eğilim göstermek.
                  maîşet (A.) [ معيشت ] geçim, dirlik.
                  maiyyet (A.) [ معيت ] birlik, beraberlik, yanında bulunma.
                  mak’ad (A.) [ 1 [ مقعد .makat, kıç. 2.minder.
                  makâbir (A.) [ مقابر ] mezarlar, kabirler.
                  mâkabl (A.) [ ماقبل ] önceki, önü.
                  mâkablettârih (A.) [ ماقبل التاریخ ] tarih öncesi.
                  makâl (A.) [ مقال ] söz.
                  makam (A.) [ 1 [ مقام .yer. 2.kat, huzur. 3.musikî makamı
                  makâmat (A.) [ مقامات ] makamlar.
                  makarr (A.) [ 1 [ مقر .başkent. 2.merkez.
                  makâsıd (A.) [ مقاصد ] maksatlar.
                  makber (A.) [ مقبر ] mezar.
                  makbere (A.) [ مقبره ] mezar.
                  makbul (A.) [ مقبول ] kabul edilen, beğenilen.
                  makbuz (A.) [ 1 [ مقبوض .alınmış. 2.alındı belgesi.
                  makdem (A.) [ مقدم ] gelme, geliş.
                  makdur (A.) [ 1 [ مقدور .güç. 2.elden gelen.
                  makes (A.) [ معکس ] yansıma yeri.
                  makes bulmak (A.-T.) yansımak, yansıyacak yer bulmak.
                  makes olmak (A.-T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak.
                  makhûr (A.) [ 1 [ مقهور .kahrolmuş, yenilmiş. 2.gazaba uğramış.

                  mâkiyan (F.) [ ماکيان ] tavuk.
                  makrun (A.) [ مقرون ] yakın.
                  maksad (A.) [ مقصد ] amaç.)
                  maksûd (A.) [ مقصود ] istenilen, maksat.
                  makta (A.) [ 1 [ مقطع .kesim yeri. 2.kesit.)
                  maktel (A.) [ 1 [ مقتل .öldürme yeri. 2.ünlü birinin ölümü üzerine yazılan şiir.
                  maktû (A.) [ 1 [ مقطوع .kesilmiş, kesik. 2.pazarlık yapılmaz.
                  maktül (A.) [ مقتول ] öldürülen.
                  maktül olmak öldürülmek.
                  mâkul (A.) [ معقول ] akla uygun.
                  makûlat (A.) [ معقولات ] aklî bilgiler.
                  makûle (A.) [ مقوله ] kategori.
                  makûs (A.) [ 1 [ معکوس .ters. 2.uğursuz.
                  mal (A.) [ 1 [ مال .mal. 2.servet.
                  mâlâmâl (F.) [ مالامال ] dopdolu.
                  mâlî (A.) [ 1 [ مالی .mal ile ilgili. 2.maliye ile ilgili.
                  mâlihulya (Yun.-A.) [ مالی خوليا ] melankoli.
                  mâlik (A.) [ مالک ] sahip.
                  mâlikiyet (A.) [ مالکيت ] sahip olma.
                  maliye (A.) [ ماليه ] devletin gelir ve gider işlerini takip eden bakanlık ve ona
                  bağlı daireler.
                  malûl (A.) [ معلول ] özürlü, hastalıklı.
                  malûlen (A.) [ معلولا ] sakatlanmış olarak, özürlü olarak.
                  279
                  malûlîn (A.) [ معلولين ] hastalar, sakatlar.
                  malûm (A.) [ معلوم ] bilinen.
                  malûm olmak anlaşılmak, bilinmek.
                  malûmat (A.) [ معلومات ] bilgi.
                  malûmatfurûş (A.-F.) [ معلومات فروش ] bilgiçlik taslayan.
                  malûmatfurûşluk (A.-F.-T.) bilgiçlik taslama.
                  malûmatfurûşluk etmek bilgiçlik taslamak.
                  mâmafih (A.) [ مع مافيه ] bununla birlikte.
                  mâmelek (A.) [ ماملک ] sahip olunan.
                  mamûl (A.) [ 1 [ معمول .yapılmış, imal edilmiş. 2.alışılmış.
                  mamûlat (A.) [ معمولات ] imal edilenler.
                  mamûlün fevkinde alışılmışın ötesinde.
                  mamûr (A.) [ معمور ] bayındır, imar edilmiş.
                  mamûr edilmek bayındırlaştırılmak, imar edilmek.
                  mamûr etmek bayındırlaştırmak.
                  mamûr olmak bayındır olmak.
                  mamûre (A.) [ معموره ] bayındır yer.
                  mamûriyet (A.) [ معموریت ] bayındırlık.
                  mana (A.) [ معنی ] anlam.
                  manalandırmak anlam kazandırmak.
                  manen (A.) [ 1 [ معنا .mana yolu ile. 2.gönülden.
                  mânend (F.) [ مانند ] gibi.
                  manevî (A.) [ 1 [ معنوی .anlam ile ilgili. 2.ruh ile ilgili.
                  280
                  maneviyat (A.) [ 1 [ معنویات .manaya dayalı şeyler. 2.moral değerler.
                  mani (A.) [ معنی ] engel.
                  mani olmak engel olmak.
                  mânia (A.) [ مانعه ] engel.
                  manidar (A.-F.) [ معنی دار ] anlamlı.
                  mansıb (A.) [ منصب ] devlet memuriyetindeki makam.
                  mansıbdar (A.-F.) [ منصبدار ] makam sahibi devlet memuru.
                  mansur (A.) [ منصور ] Tanrı’nın yardımıyla zafer kazanan.
                  mantıkan (A.) [ منطقا ] mantık bakımından.
                  mantıkî (A.) [ منطقی ] mantıklı.
                  mantıkiyyûn (A.) [ منطقيون ] mantıkçılar, mantık bilginleri.
                  manzar (A.) [ 1 [ منظر .seyir yeri. 2.görünüş. 3.yüz.
                  manzara (A.) [ منظره ] görünüm.
                  manzum (A.) [ منظوم ] nazmedilmiş.
                  manzûmât (A.) [ منظومات ] manzumeler.
                  manzûme (A.) [ 1 [ منظومه .dizilmiş. 2.vezinli söz, şiir. 3.sistem.
                  manzur (A.) [ 1 [ منظور .bakılan. 2.dikkat çeken.
                  manzur olmak görülmek, göze çarpmak.
                  mâr (F.) [ مار ] yılan.
                  maraz (A.) [ مرض ] hastalık.
                  marazî (A.) [ مرضی ] hastalıklı, hastalkla ilgili.
                  mârgîr (F.) [ مارگير ] yılancı, yılan tutan.
                  marifet (A.) [ 1 [ معرفت .bilme. 2.ustalık, beceri. 3.aracı.
                  281
                  mariz (A.) [ مریض ] hasta.
                  mârpîç (F.) [ مارپيچ ] marpuç, nargile marpucu.
                  maruf (A.) [ 1 [ معروف .bilinen. 2.ünlü, tanınmış.
                  marûf olmak tanınmak, bilinmek.
                  maruz (A.) [ 1 [ معروض .arzedilen, sunulan. 2.karşı karşıya kalma, tutulma.
                  maruz olmak karşı karşıya kalmak.
                  maruzat (A.) [ معروضات ] sunulanlar, arzedilecek şeyler.
                  mâsabak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
                  masâri (A.) [ مصارع ] dizeler, mısralar.
                  masârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
                  masdar (A.) [ 1 [ مصدر .çıkış yeri, kaynak. 2.masdar.
                  mâsebak (A.) [ ماسبق ] geçen, geçmiş.
                  mashara (A.) [ مسخره ] soytarı.
                  mâsiva (A.) [ 1 [ ماسوی .Tanrı’nın dışındaki varlıklar. 2.dünyaya özgü her şey.
                  masiyet (A.) [ 1 [ معصيت .günah. 2.isyan.
                  maskat (A.) [ 1 [ مسقط .düşüş yeri.
                  maskat-ı re’s [ مسقط رأس ] doğum yeri.
                  maslahat (A.) [ 1 [ مصلحت .iş. 2.dirlik düzenlik.
                  maslahatgüzar (A.-F.) [ مصلحت گزار ] elçi adına devlet işlerini yürüten.
                  masnû (A.) [ 1 [ مصنوع .yapma, yapay. 2.sanatlı.
                  masraf (A.) [ مصرف ] harcama, gider.
                  masrû (A.) [ مصروع ] saralı.
                  masrûf (A.) [ مصروف ] harcanmış.
                  282
                  masruf olmak harcanmak.
                  mass (A.) [ مص ] emme.
                  massetmek emmek, çekmek.
                  mâst (F.) [ ماست ] yoğurt.
                  mastaba (A.) [ 1 [ مصطبه .meyhane. 2.sedir.
                  masum (A.) [ 1 [ معصوم .suçsuz, günahsız. 2.küçük çocuk.
                  masumane (A.-F.) [ معصومانه ] masumca.
                  masume (A.) [ 1 [ معصومه .suçsuz, günahsız. 2.küçük kız çocuğu.
                  masumiyet (A.) [ معصوميت ] masumluk, suçsuzluk.
                  masûn (A.) [ مصون ] korunmuş, saklanmış.
                  masûn kalmak korunmak, zarar gelmemek.
                  mâşe (F.) [ ماشه ] maşa.
                  maşer (A.) [ معشر ] toplum.
                  maşerî (A.) [ معشری ] kollektif, ortaklaşa.
                  mâşıta (A.) [ ماشطه ] kadın makyajcısı, kadın kuaförü.
                  mâşî (A.) [ ماشی ] yürüyen.
                  mâşiyen (A.) [ ماشيا ] yürüyerek.
                  maşrık (A.) [ مشرق ] doğu.
                  maşûk (A.) [ معشوق ] (erkek) sevgili.
                  maşuka (A.) [ معشوقه ] (bayan) sevgili.
                  matbaa (A.) [ مطبعه ] basımevi.
                  matbah (A.) [ مطبخ ] mutfak.
                  matbû (A.) [ 1 [ مطبوع .basılı. 2.hoşa giden, hoş.
                  283
                  matbûat (A.) [ 1 [ مطبوعات .basın. 2.basılı şeyler.
                  mâtem (A.) [ ماتم ] yas.
                  mâtem tutmak yas tutmak.
                  mâtemdar (A.-F.) [ ماتمدار ] yaslı.
                  mâtemî (A.-F.) [ ماتمی ] yaslı.
                  mâtemli (A.-T.) yaslı.
                  mâtemserâ (A.-F.) [ ماتمسرا ] yas tutulan ev.
                  mâtemzede (A.-F.) [ ماتم زده ] yaslı.
                  matla (A.) [ 1 [ مطلع .doğuş yeri. 2.kaside ve gazelin ilk beyti.
                  matlab (A.) [ 1 [ مطلب .konu. 2.istek.
                  matlub (A.) [ 1 [ مطلوب .istenilen, aranan. 2.alacak.
                  matlûb etmek istemek.
                  matrûd (A.) [ مطرود ] kovulmuş.
                  matrûş (A.) [ 1 [ مطروش .sakalsız. 2.tıraşlanmış.
                  matuf (A.) [ معطوف ] yönelik, çevrili.
                  matûh (A.) [ معتوه ] bunak, bunamış.
                  matûhe (A.) [ معتوهه ] bunak, bunamış (bayan).
                  mâvaka (A.) [ ماوقع ] olup biten.
                  mâverâ (A.) [ 1 [ ماورا .öte, ötesinde. 2.ahiret, öbür dünya.
                  mavtın (A.) [ موطن ] yurt tutulan yer.
                  mâye (F.) [ 1 [ مایه .maya. 2.para. 3.mal. 4.güç.
                  mâyedar (F.) [ 1 [ مایه دار .mayalı. 2.paralı. 3.mal sahibi. 4.güçlü.
                  mâyi (A.) [ مایع ] sıvı.
                  284
                  mayûb (A.) [ 1 [ معيوب .kusurlu. 2.ayıplanmış.
                  mazanna (A.) [ 1 [ مظنه .ermiş sanılan.2.zan altındaki.
                  mazarrat (A.) [ 1 [ مضرت .zarar verme. 2.zarar.
                  mazarrât (A.) [ مضرات ] zararlar.
                  mazbata (A.) [ مضبطه ] tutanak.
                  mazbata tanzim etmek tutanak düzenlemek.
                  mazbut (A.) [ 1 [ مضبوط .zaptedilmiş. 2.kayda geçirilmiş. 3.derli toplu. 4.sağlam.
                  mazbutat (A.) [ مضبوطات ] kayda geçirilenler.
                  mazeret (A.) [ معذرت ] özür.
                  mazerethâh (A.-F.) [ معذرت خواه ] özür dileyen.
                  mazhar (A.) [ 1 [ مظهر .ortaya çıkış yeri. 2.şereflenme, nail olma.
                  mazhar olmak karşılaşmak, nail olmak.
                  mâzi (A.) [ ماضی ] geçmiş, geçmiş zaman.
                  mazlum (A.) [ 1 [ مظلوم .zulme uğramış. 2.sesiz sedasız.
                  mazlumâne (A.-F.) [ مظلومانه ] mazlumca.
                  mazlûmiyet (A.) [ 1 [ مظلوميت .mazlumluk, zulme uğramışlık. 2.sesiz sedasız
                  olma.
                  mazmaza (A.) [ مضمضه ] gargara.
                  mazmaza yapmak gargara yapmak, ağızda su çalkalamak.
                  mazmun (A.) [ 1 [ مضمون .kavram. 2.ince söz.
                  maznun (A.) [ مظنون ] zanlı.
                  maznun olmak zan altında kalmak.
                  mazrub (A.) [ 1 [ مضروب .dövülen. 2.çarpılan.
                  285
                  mazruf (A.) [ 1 [ مظروف .kaba konulan. 2.zarflı.
                  mâzu (F.) [ مازو ] mazı.
                  mazûl (A.) [ معزول ] görevden alınmış, azledilmiş.
                  mazul olmak görevden alınmak, azledilmek.
                  mazur (A.) [ معذور ] özürlü.

                  me’vâ (A.) [ مأوا ] sığınma yeri.
                  me’yûs (A.) [ مأیوس ] umutsuz.
                  me’yûs etmek umutsuz bırakmak.
                  me’yûs olmak umudunu yitirmek.
                  meâb (A.) [ مآب ] sığınma yeri.
                  meâd (A.) [ 1 [ معاد .dönüş yeri. 2.ahiret.
                  meâhiz (A.) [ مآخذ ] kaynaklar.
                  meâl (A.) [ مآل ] anlam.
                  meâric (A.) [ معارج ] merdivenler.
                  meâsî (A.) [ 1 [ معاصی .isyanlar. 2.günahlar.
                  meâyib (A.) [ معایب ] kusurlar, ayıplar.
                  mebâd (F.) [ مباد ] sakın, aman sakın, olmaya.
                  mebâdâ (F.) [ مبادا ] sakın, aman sakın, olmaya.
                  mebâdî (A.) [ مبادی ] ilkeler, prensipler.
                  mebâhis (A.) [ مباحث ] konular, bahisler.
                  mebânî (A.) [ 1 [ مبانی .temeller. 2.yapılar, binalar.
                  mebde’ (A.) [ 1 [ مبدأ .başlangıç noktası.
                  mebde-i tarih [ مبدأ تاریخ ] tarih başlangıcı.
                  286
                  mebhas (A.) [ 1 [ مبحث .bölüm, fasıl. 2.bilim.
                  mebhûs (A.) [ مبحوث ] bahsedilen.
                  mebhût (A.) [ مبهوت ] şaşkın.
                  meblağ (A.) [ 1 [ مبلغ .tutar. 2.para.
                  mebnâ (A.) [ مبنی ] bina.
                  mebnî (A.) [ 1 [ مبنی .dayanan. 2.bina edilmiş.
                  mebsût (A.) [ مبسوط ] yaygın, açık.
                  mebsûten (A.) [ مبسوطا ] yaygın olarak.
                  mebus (A.) [ 1 [ مبعوث .gönderilmiş. 2.milletvekili. 3.ölümden sonra dirilen.
                  mebzûl (A.) [ مبذول ] bol.
                  mebzûlen (A.) [ مبذولا ] bolca.
                  mebzûliyet (A.) [ مبذوليت ] bolluk.
                  mec’ûl (A.) [ مجعول ] yapay.
                  mecâl (A.) [ 1 [ مجال .güç, kuvvet. 2.fırsat.
                  mecâlis (A.) [ مجالس ] meclisler.
                  mecâmi (A.) [ مجامع ] toplantı yerleri.
                  mecânîn (A.) [ مجانين ] mecnunlar, çılgınlar.
                  mecbûr (A.) [ 1 [ مجبور .zorunlu. 2.zora koşulmuş.
                  mecbûrî (A.) [ مجبوری ] zorunlu.
                  mecbûriyet (A.) [ مجبوریت ] zorunluluk.
                  [CENTER] [/CENTER]

                  تعليق


                  • #39
                    meccânen (A.) [ مجانا ] parasız olarak.
                    meccânî (A.) [ مجانی ] parasız.
                    mecd (A.) [ مجد ] ululuk.
                    mecelle (A.) [ مجله ] dergi.
                    mechûl (A.) [ مجهول ] bilinmeyen.
                    mechûlât (A.) [ مجهولات ] bilinmeyenler.
                    mechûliyet (A.) [ مجهوليت ] bilinmezlik.
                    mechûlünneseb (A.) [ مجهول النسب ] **yasak kelime** çocuğu.
                    mecîd (A.) [ مجيد ] ulu.
                    meclis (A.) [ مجلس ] toplantı yeri.
                    meclisefrûz (A.-F.) [ مجلس افروز ] meclisi aydınlatan, meclisi şenlendiren.
                    meclûb (A.) [ 1 [ مجلوب .celbedilmiş. 2.aşık, tutkun.
                    mecma’ (A.) [ مجمع ] toplantı yeri.
                    mecmû’ (A.) [ مجموع ] toplam, tümü.
                    mecmûa (A.) [ 1 [ مجموعه .dergi. 2.küçük risale veya farklı kitapların bir araya
                    getirildiği eser.
                    mecmûan (A.) [ مجموعا ] toplam olarak.
                    mecnûn (A.) [ 1 [ مجنون .delice seven. 2.cinli. 3.Leyla’nın aşığı.
                    mecnûnâne (A.-F.) [ مجنونانه ] çılğınca, delicesine.
                    mecrâ (A.) [ 1 [ مجرا .su yatağı. 2.yol, güzergah.
                    mecrûh (A.) [ مجروح ] yaralı.
                    mecrûhîn (A.) [ مجروحين ] yaralılar.
                    mecûsî (A.) [ مجوسی ] ateşperest, ateşe tapan.
                    meczûb (A.) [ 1 [ مجذوب .cezbedilmiş. 2.Tanrı sevgisiyle cezbeye kapılan. 2.deli.
                    med’uv (A.) [ مدعو ] davetli.
                    med’uvvîn (A.) [ مدعوین ] davetliler.
                    288
                    medâfin (A.) [ مدافن ] mezarlar.
                    medâr (A.) [ 1 [ مدار .yörünge 2.dönence. 3.vesile, vasıta. 4.yardımcı.
                    medâric (A.) [ مدارج ] merdivenler.
                    medâris (A.) [ مدارس ] medreseler.
                    medd (A.) [ 1 [ مد .uzatma. 2.çekme.
                    meddâh (A.) [ 1 [ مداح .çok öven. 2.meddah.
                    meded (A.) [ مدد ] yardım, medet.
                    mededhâh (A.-F.) [ مددخواه ] yardım isteyen.
                    mededkâr (A.-F.) [ مددکار ] yardım eden, yardımcı.
                    mededres (A.-F.) [ مددرس ] yardıma koşan, imdada koşan.
                    medenî (A.) [ 1 [ مدنی .şehirli. 2.uygar. 3.görgülü. 4.Medineli.
                    medenîleşmek uygarlaşmak.
                    medeniyyet (A.) [ مدنيت ] uygarlık.
                    medfa (A.) [ مدفع ] top.
                    medfen (A.) [ مدفن ] mezar, defin yeri.
                    medfû (A.) [ 1 [ مدفوع .çıkarılmış. 2.dışkı. 3.para kasasından çıkmış.
                    medfûn (A.) [ مدفون ] gömülü, defnedilmiş.
                    medfûn edilmek gömülmek.
                    medh (A.) [ مدح ] övgü.
                    medhal (A.) [ 1 [ مدخل .giriş. 2.giriş yeri. 3.başlangıç. 4.dehalet.
                    medhaldâr (A.-F.) [ مدخلدار ] parmağı olan, müdahale etmiş olan.
                    medhaldar bulunmak (A.-F.-T.) parmağı olmak; müdahalesi bulunmak.
                    medhedilmek övülmek.
                    289
                    medhetmek övmek.
                    medhiye (A.) [ مدحيه ] övgü.
                    medhiyyât (A.) [ مدحيات ] övgüler.
                    medhûş (A.) [ مدهوش ] dehşete kapılmış.
                    medîd (A.) [ 1 [ مدید .uzun. 2.çekilmiş.
                    medîde (A.) [ 1 [ مدیده .uzun. 2.çekilmiş.
                    medîha (A.) [ مدیحه ] övgü şiiri, kaside.
                    medîhagû (A.-F.) [ مدیحه گو ] övgü şairi, kaside şairi.
                    medîne (A.) [ 1 [ مدینه .şehir. 2.Medine.
                    medînetünnebî (A.) [ مدینة النبی ] Medine.
                    medînetüsselam (A.) [ مدینة السلام ] Bağdat.
                    medlûl (A.) [ مدلول ] kanıt olarak gösterilen.
                    medresevî (A.) [ مدرسوی ] medrese ile ilgili.
                    medrûs (A.) [ 1 [ مدروس .eski, yırtık pırtık. 2.ders olarak verilen.
                    medyûn (A.) [ مدیون ] borçlu.
                    mefâhîm (A.) [ مفاهيم ] mefhumlar.
                    mefâhir (A.) [ مفاخر ] övünülecek şeyler.
                    mefâsıl (A.) [ مفاصل ] eklemler.
                    mefâtih (A.) [ مفاتيح ] anahtarlar.
                    mefhar (A.) [ مفخر ] övünç kaynağı.
                    mefhum (A.) [ مفهوم ] kavram.
                    mefhûm olmak anlaşılmak.
                    mefkûd (A.) [ 1 [ مفقود .kayıp. 2.yok olmuş.
                    290
                    mefkûd olmak 1.kaybolmak. 2.yok olmak.
                    mefkûre (A.) [ مفکوره ] ülkü, ideal.
                    mefkûrevî (A.) [ مفکوروی ] ülkü ile ilgili.
                    meflûc (A.) [ مفلوج ] felçli.
                    meflûc olmak felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
                    meflûciyet (A.) [ 1 [ مفلوجيت .felçlilik. 2.kıpırdayamama.
                    mefrûş (A.) [ مفروش ] döşenmiş.
                    mefrûşat (A.) [ مفروشات ] döşeme.
                    mefrûz (A.) [ مفروز ] ayırılmış.
                    mefrûz (A.) [ مفروض ] farzedilmiş.
                    meftûh (A.) [ 1 [ مفتوح .açık. 2.fethedilmiş. 3.fethalı.
                    meftûn (A.) [ مفتون ] tutkun, aşık.
                    meftûn etmek aşık etmek.
                    meftûn olmak aşık olmak, tutulmak.
                    meftûniyet (A.) [ مفتونيت ] tutkunluk.
                    meger (F.) [ 1 [ مگر .meğer. 2.oysa.
                    meges (F.) [ مگس ] sinek.
                    meğâk (F.) [ 1 [ مغاک .çukur. 2.mezar.
                    meh (F.) [ مه ] ay.
                    mehâbet (A.) [ مهابت ] heybetlilik.
                    mehâlik (A.) [ مهالک ] tehlikeli yerler.
                    mehâr (F.) [ مهار ] yular, dizgin.
                    mehaz (A.) [ مأخذ ]] kaynak.
                    291
                    mehbil (A.) [ مهبل ] rahim yolu.
                    mehd (A.) [ مهد ] beşik.
                    mehekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
                    mehîb (A.) [ مهيب ] heybetli.
                    mehl (A.) [ مهل ] süre tanıma.
                    mehleke (A.) [ مهلکه ] tehlikeli yer.
                    mehlikâ (F.-A.) [ مه لقا ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
                    mehpare (F.) [ 1 [ مه پاره .ay parçası. 2.güzel yüzlü.
                    mehpeyker (F.) [ مه پيکر ] güzel yüzlü, parlak yüzlü.
                    mehr (A.) [ مهر ] mehir.
                    mehrû (F.) [ مهرو ] ay yüzlü, güzel yüzlü.
                    mehtâb (F.) [ مهتاب ] mehtap, ay ışığı.
                    mehûz (A.) [ مأخوذ ] alınmış.
                    mehveş (F.) [ 1 [ مهوش .ay gibi, ay kadar güzel. 2.güzel yüzlü.
                    mekân (A.) [ 1 [ مکان .yer. 2.ev.
                    mekâre (A.) [ مکاره ] kiralık binek veya yük hayvanı.
                    mekâreci (A.-T.) binek veya yük hayvanı kiralayan.
                    mekârim (A.) [ مکارم ] cömertlikler.
                    mekâtîb (A.) [ مکاتيب ] mektuplar.
                    mekâtib (A.) [ مکاتب ] okullar.
                    mekâtib-i âliye [ مکاتب عاليه ] yüksekokullar.
                    mekâtib-i askeriye [ مکاتب عسکریه ] askerî okullar.
                    mekhûl (A.) [ مکحول ] sürmeli.
                    292
                    meknûn (A.) [ 1 [ مکنون .dizili. 2.gizli.
                    mekr (A.) [ مکر ] hile.
                    mekrûh (A.) [ مکروه ] iğrenç.
                    meks (A.) [ مکث ] duralama, duraklama.
                    meksur (A.) [ مکسور ] kırık.
                    mekşûf (A.) [ مکشوف ] keşfedilmiş.
                    mekteb (A.) [ 1 [ مکتب .okul. 2.ekol.
                    mekteb-i âlî [ مکتب عالی ] yüksekokul.
                    mekteb-i harbiye [ مکتب حربيه ] harp okulu.
                    mekteb-i i’dâdî [ مکتب اعدادی ] lise.
                    mekteb-i ibtidâî [ مکتب ابتدائی ] ilkokul.
                    mekteb-i rüşdî [ مکتب رشدی ] ortaokul.
                    mekteb-i sultânî [ مکتب سلطانی ] Galatasaray Lisesi.
                    mektep (A.) [ مکتب ] okul.
                    mektub (A.) [ 1 [ مکتوب .yazılı. 2.mektup.
                    mektûbat (A.) [ مکتوبات ] mektuplar.
                    mektûbî (A.) [ مکتوبی ] valilik özel kalem müdürü.
                    mektûm (A.) [ مکتوم ] gizli.
                    melabe (A.) [ ملعبه ] oyuncak.
                    melâbis (A.) [ ملابس ] giysiler.
                    melah (F.) [ ملخ ] çekirge.
                    melahat (A.) [ ملاحت ] yüz güzelliği.
                    melâhide (A.) [ ملاحده ] dinsizler, tanrıtanımazlar.
                    293
                    melâik (A.) [ ملائک ] melekler.
                    melâike (A.) [ ملائکه ] melekler.)
                    melâl (A.) [ ملال ] sıkıntı, usanma.
                    melalli (A.-T.) sıkıntılı.
                    melanet (A.) [ ملعنت ] melunluk.
                    melce (A.) [ ملجأ ] sığınak, sığınacak yer.
                    melekât (A.) [ ملکات ] yetiler.
                    meleke (A.) [ ملکه ] yeti.
                    meleksîmâ (A.) [ ملک سيما ] melek yüzlü güzel.
                    melekût (A.) [ ملکوت ] ruhlar alemi.
                    melfûfen (A.) [ ملفوفا ] ilişikte.
                    melhûz (A.) [ ملحوظ ] düşünülen, öngörülen.
                    melik (A.) [ ملک ] padişah.
                    mellah (A.) [ ملاح ] gemici.
                    melsûk (A.) [ ملصوق ] yapışık.
                    melûf (A.) [ مألوف ] alışık.
                    melun (A.) [ ملعون ] lanet olası.
                    memâlik (A.) [ 1 [ ممالک .ülkeler. 2.topraklar, diyarlar.
                    memât (A.) [ ممات ] ölüm.
                    memduh (A.) [ ممدوح ] övülmüş.
                    memer (A.) [ ممر ] geçit.
                    memhûr (A.) [ ممهور ] mühürlü.
                    memleket (A.) [ 1 [ مملکت .ülke. 2.şehir.
                    294
                    memlûk (A.) [ مملوک ] köle.
                    memnû (A.) [ ممنوع ] yasak.
                    memnûa (A.) [ ممنوعه ] yasak.
                    memnûiyet (A.) [ منوعيت ] yasak olma hali.
                    memnûn (A.) [ 1 [ ممنون .mutlu, razı. 2.sevinçli.
                    memnun etmek 1.mutlu edilmek, razı edilmek. 2.sevindirilmek.
                    memnuniyet (A.) [ ممنونيت ] memnunluk.
                    memûl (A.) [ مأمول ] umulan, beklenilen.
                    memur (A.) [ 1 [ مأمور .görevli. 2.devlet memuru.
                    memurîn (A.) [ مأمورین ] memurlar, görevliler.
                    memûriyet (A.) [ مأموریت ] memurluk.
                    memzuc (A.) [ ممزوج ] karışık.
                    men (F.) [ من ] ben.
                    men’ (A.) [ 1 [ منع .engel olma, alıkoyma. 2.engel olunma, alıkonulma.
                    3.yasaklama. 4.yasaklanma.
                    men’ edilmek yasaklanmak.
                    men’ etmek 1.engel olmak, alıkoymak. 2.yasaklamak.
                    men’ olunmak yasaklanmak.
                    menâbi’ (A.) [ منابع ] kaynaklar.
                    menâfi’ (A.) [ منافع ] menfaatler, çıkarlar, yararlar.
                    menâkıb (A.) [ مناقب ] menkıbeler, övgüye değer özellikler.
                    menâm (A.) [ 1 [ منام .uyku. 2.rüya.
                    menâre (A.) [ مناره ] minare.
                    295
                    menâsıb (A.) [ مناصب ] makamlar.
                    menâtık (A.) [ مناطق ] bölgeler.
                    menâzır (A.) [ مناظر ] manzaralar.
                    menâzil (A.) [ 1 [ منازل .konaklar. 2.aşamalar.
                    menba (A.) [ 1 [ منبع .kaynak. 2.pınar.
                    menfâ (A.) [ منفی ] sürgün.
                    menfaat (A.) [ منفعت ] çıkar, yarar.
                    menfaatperest (A.-F.) [ منفعت پرست ] çıkarcı.
                    menfâlık (A.-T.) sürgün hayatı.
                    menfez (A.) [ منفذ ] nüfuz etme yeri, delik, yarık, giriş veya çıkış yolu.
                    menfî (A.) [ 1 [ منفی .olumsuz. 2.hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz
                    yaklaşan. 3.sürgüne gönderilmiş.
                    menfur (A.) [ منفور ] nefret edilen.
                    menhî (A.) [ منهی ] yasaklanmış.
                    menhiyat (A.) [ منهيات ] yasaklar.
                    menhus (A.) [ منحوس ] uğursuz.
                    meni (A.) [ منی ] sperma.
                    menî (F.) [ منی ] benlik.
                    menî’ (A.) [ منيع ] aşılmaz, sarp, geçit vermez.
                    menkabe (A.) [ منقبه ] ünlü kişilerin yaşamlarına ilişkin ve çoğu gerçekle
                    bağdaşmaz öyküler.
                    menkûha (A.) [ منکوحه ] nikahlı hanım, eş.
                    menkul (A.) [ 1 [ منقول .nakledilen. 2.anlatılan, rivayet edilen.
                    menkûş (A.) [ منقوش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
                    296
                    mensûb (A.) [ منصوب ] nispet edilen, ait, bağlı.
                    mensûbîn (A.) [ منصوبين ] mensuplar.
                    mensubiyet (A.) [ منصوبيت ] mensup olma, bağlı olma.
                    mensûc (A.) [ منسوج ] dokunmuş.
                    mensûcât (A.) [ 1 [ منسوجات .dokumalar. 2.dokuma sektörü.
                    mensûh (A.) [ منسوخ ] hükümsüz.
                    mensûr (A.) [ منثور ] düzyazı.
                    menşe (A.) [ منشا ] köken..
                    menşur (A.) [ 1 [ منشور .ferman. 2.prizma.
                    menus (A.) [ 1 [ مأنوس .alışılmış. 2.alışkın.
                    menût (A.) [ منوط ] bağlı.
                    menzil (A.) [ 1 [ منزل .konak. 2.ev. 3.bir günde gidilebilen yol.
                    menzil alınmak yol alınmak.
                    menzil almak yol almak.
                    menzilgâh (A.-F.) [ منزلگاه ] konak yeri.
                    mer’î (A.) [ مرئی ] yürürlükte, geçerli.
                    mera (A.) [ مرعی ] otlak.
                    merâkiz (A.) [ مراکز ] merkezler.
                    merâm (A.) [ مرام ] amaç, anlatılmak istenen şey.
                    merâret (A.) [ مرارت ] acılık.
                    merâsî (A.) [ مراثی ] ağıtlar, mersiyeler.
                    merâsim (A.) [ 1 [ مراسم .törenler. 2.tören.
                    merâtib (A.) [ مراتب ] rütbeler, mertebeler.
                    297
                    merbut (A.) [ مربوط ] bağlı.
                    merbûtiyet (A.) [ 1 [ مربوطيت .bağlılık. 2.düşkünlük, aşırı ilgi.
                    mercân (A.) [ مرجان ] mercan.
                    merci (A.) [ مرجع ] başvuru yeri.
                    merd (F.) [ 1 [ مرد .adam. 2.yiğit.
                    merdâne (F.) [ مردانه ] yiğitçe.
                    merdiven (F.) [ نردبان ] merdiven.
                    merdûd (A.) [ مردود ] reddedilmiş, kabul edilmemiş.
                    merdum (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
                    merdumharlık (F.-T.) insan eti yeme, yamyamlık..
                    merdüm (F.) [ 1 [ مردم .insan. 2.halk. 3.gözbebeği.
                    merdümek (F.) [ مردمک ] gözbebeği.
                    merdümgiriz (F.) [ مرمگریز ] insanlardan kaçan.
                    merdümhar (F.) [ مردم خوار ] insan yiyen, yamyam.
                    merdümî (F.) [ 1 [ مردمی .insanlık. 2.yiğitlik.
                    meremmet (A.) [ مرمت ] onarım.
                    meremmet etmek onarmak.
                    merg (F.) [ مرگ ] ölüm.
                    mergub (A.) [ مرغوب ] rağbet edilen, aranılan, istenilen.
                    merhale (A.) [ 1 [ مرحله .aşama. 2.konak, menzil.
                    merhamet (A.) [ مرحمت ] acıma.
                    merhamet etmek acımak.
                    merhametli (A.-T.) acıyan.
                    298
                    merhametsiz (A.-T.) acımasız.
                    merhem (A.) [ مرهم ] pomad, yara kremi.
                    merhemsâz olmak çare bulmak.
                    merhûm (A.) [ مرحوم ] (erkek) ölü.
                    merhûme (A.) [ مرحومه ] (bayan) ölü.
                    merhun (A.) [ 1 [ مرهون .rehinli, ipotekli. 2.zamana bağlı, bir şeye bağlı.
                    merih (A.) [ مریخ ] Mars.
                    merkad (A.) [ مرقد ] mezar.
                    merkeb (A.) [ 1 [ مرکب .binit. 2.eşek.
                    merkum (A.) [ مرقوم ] adı geçen, anılan; yazılmış.
                    merkûz (A.) [ مرکوز ] dikili, dikilmiş.
                    mermi (A.) [ مرمی ] kurşun.
                    mermûz (A.) [ 1 [ مرموز .gizemli. 2.rumuzlu.
                    merrât (A.) [ مرات ] defalar.
                    merre (A.) [ مره ] defa.
                    mersiye (A.) [ مرثيه ] ağıt, mersiye.
                    mertebe (A.) [ 1 [ مرتبه .derece. 2.miktar.
                    merzagî (A.) [ مرزغی ] bataklık.
                    merzüban (F.) [ 1 [ مرزبان .sınır muhafızı. 2.sınır beyi.
                    mesâ (A.) [ مسا ] akşam.
                    mesâcid (A.) [ مساجد ] mesçitler.
                    mesafe (A.) [ مسافه ] uzaklık.
                    mesâha (A.) [ مساحه ] ölçüm.
                    299
                    mesai (A.) [ مساعی ] çalışma, çalışmalar.
                    mesâib (A.) [ مصائب ] musibetler.
                    mesâil (A.) [ مسائل ] meseleler.
                    mesâkîn (A.) [ 1 [ مساکن .yoksullar. 2.miskinler.
                    mesâkin (A.) [ مساکن ] konutlar.
                    mesâme (A.) [ مسامه ] derideki küçük delikler.
                    mesârif (A.) [ مصارف ] harcamalar.
                    mesâvî (A.) [ مساوی ] kötülükler.
                    mescid (A.) [ مسجد ] mesçit.
                    mesdûd (A.) [ مسدود ] kapalı, set çekili, tıkalı.
                    mesel (A.) [ 1 [ مثل .örnek. 2.özlü söz. 3.öğretici hikaye.
                    meselâ (A.) [ مثلا ] örneğin.
                    mesele (A.) [ 1 [ مسئله .mesele, konu. 2.sorun. 3.problem.
                    meserrât (A.) [ مسرات ] sevinçler.
                    meserret (A.) [ مسرت ] sevinç.
                    mesh (A.) [ مسخ ] silme, sıvama.
                    meshetmek silmek, sıvamak.
                    meshûr (A.) [ مسحور ] büyülenmiş.
                    meshûr etmek büyülemek.
                    meshûr olmak büyülenmek.
                    mesîh (A.) [ مسيح ] İsa.
                    mesîhî (A.) [ مسيحی ] Hıristiyan.
                    mesîhiyyet (A.) [ مسيحيت ] Hıristiyanlık.
                    300
                    mesîr (A.) [ 1 [ مسير .seyir yeri. 2.güzergah.
                    mesîre (A.) [ مسيره ] gezinti yeri.
                    mesken (A.) [ مسکن ] konut.
                    mesken etmek yurt tutmak.
                    mesken ittihaz etmek (A.-T.) yurt tutmak, mesken edinmek.
                    meskenet (A.) [ مسکنت ] miskinlik.
                    meskûkât (A.) [ مسکوکات ] madenî paralar, sikkeler.
                    meskûn (A.) [ مسکون ] yerleşilmiş, iskan edilmiş.
                    meslah (A.) [ مسلخ ] mezbaha.
                    meslek (A.) [ 1 [ مسلک .yol, tarz. 2.sistem. 3.uğraşı, meslek.
                    meslûl (A.) [ مسلول ] veremli.
                    mesmû (A.) [ مسموع ] duyulan, işitilen.
                    mesmûat (A.) [ مسموعات ] duyulanlar, işitilenler.
                    mesmûm (A.) [ مسموم ] zehirli.
                    mesned (A.) [ 1 [ مسند .dayanak. 2.makam.
                    mesnevîhan (A.-F.) [ مثنوی خوان ] mesnevi okuyan.
                    mesruk (A.) [ مسروق ] çalınmış.
                    mesrûr (A.) [ مسرور ] sevinçli.
                    mesrûrane (A.-F.) [ مسرورانه ] sevinçle.
                    messah (A.) [ مساح ] ölçümcü.
                    mest (F.) [ مست ] sarhoş, mest.
                    mestâne (F.) [ مستانه ] sarhoşça.
                    mestî (F.) [ مستی ] sarhoşluk.
                    301
                    mest-i harâb (F.-A.) [ مست خراب ] körkütük sarhoş.
                    mest-i harâb olmak körkütük sarhoş olmak.
                    mestûr (A.) [ مستور ] örtülü, gizli, kapalı.
                    mestûr (A.) [ مسطور ] yazılı.
                    mesud (A.) [ 1 [ مسعود .mutlu, saadetli. 2.kutlu.
                    mesûdâne (A.-F.) [ مسعودانه ] mesutça, bahtiyarlıkla.
                    mesuliyet (A.) [ مسئوليت ] sorumluluk.
                    meş’al (A.) [ مشعل ] meşale.
                    meş’um (A.) [ مشئوم ] uğursuz, şom.
                    meş’ûr (A.) [ مشعور ] bilinçli, şuurlu.
                    meşâgil (A.) [ مشاغل ] uğraşlar.
                    meşâhîr (A.) [ مشاهير ] ünlüler.
                    meşâil (A.) [ مشاعل ] meşaleler.
                    meşakkat (A.) [ مشقت ] sıkıntı, güçlük.
                    meşakkat çekmek sıkıntı çekmek, güçlüğe katlanmak.
                    meşâmm (A.) [ مشام ] burun.
                    meşârık (A.) [ مشارق ] doğular.
                    meşâyih (A.) [ مشایخ ] şeyhler.
                    meşbû (A.) [ 1 [ مشبوع .dolu. 2.tok, doygun.
                    meşcer (A.) [ مشجر ] ağaçlık.
                    meşcere (A.) [ مشجره ] ağaçlık.
                    meşgale (A.) [ مشغله ] uğraşı.
                    meşgûliyet (A.) [ مشغوليت ] iş güç.
                    302
                    meşhed (A.) [ مشهد ] şehit düşülen yer.
                    meşher (A.) [ مشهر ] sergi, sergilenen yer.
                    meşhûd (A.) [ مشهود ] görülmüş, gözlenmiş.
                    meşhûd olmak görülmek, gözlenmek.
                    meşhûn (A.) [ مشحون ] dolu.
                    meşhûr (A.) [ مشهور ] ünlü, tanınmış, bilinen.
                    meşîhat (A.) [ 1 [ مشيخت .şeyhlik. 2.şeyhlik makamı.
                    meşk (A.) [ 1 [ مشق .yazı örneği. 2.temrin.
                    meşk (F.) [ مشک ] kırba.
                    meşkûk (A.) [ مشکوک ] şüphe götürür.
                    meşkûkiyyet (A.) [ مشکوکيت ] şüphe götürme.
                    meşkûr (A.) [ مشکور ] övülen, beğenilen.
                    meşreb (A.) [ 1 [ مشرب .yaratılış, tabiat. 2.içme yeri.
                    meşrebe (A.) [ مشربه ] maşrapa.
                    meşrû (A.) [ مشروع ] yasal.
                    meşrûbât (A.) [ مشروبات ] içilecek şeyler.
                    meşrûh (A.) [ مشروح ] açıklanmış, şerhedilmiş.
                    meşrûhât (A.) [ مشروحات ] açıklamalar.
                    meşrûiyyet (A.) [ مشروعيت ] yasallık.
                    meşrût (A.) [ مشروط ] koşullu.
                    meşrut olunmak şart koşulmak.
                    meşşâte (A.) [ مشاطه ] gelin süsleyen.
                    meşveret (A.) [ مشورت ] danışma.
                    303
                    meşveret etmek danışmak.
                    metâ (A.) [ متاع ] mal, eşya.
                    metâli (A.) [ مطالع ] doğuş yerleri.
                    metânet (A.) [ متانت ] dayanıklılık.
                    metbû (A.) [ متبوع ] uyulan, izinden gidilen, tâbi olunan.
                    metin (A.) [ متين ] sağlam, dayanıklı.
                    metn (A.) [ متن ] yazıya dökülmüş bilgi.
                    metremik’ab (A.) [ مترو مکعب ] metreküp.
                    metrûk (A.) [ متروک ] terkedilmiş.
                    metrûkat (A.) [ متروکات ] miras olarak bırakılanlar, geride bırakılanlar.
                    metrûkiyete uğramak (A.-T.) terkedilmek, metruk bırakılmak.
                    mev’ize (A.) [ موعظه ] öğüt.
                    mev’ûd (A.) [ 1 [ موعود .vaat edilmiş. 2.vadeli.
                    mevâd (A.) [ مواد ] maddeler.
                    mevârid (A.) [ موارد ] konular, hususlar, yerler.
                    mevc (A.) [ موج ] dalga.
                    mevce (A.) [ موجه ] dalga.
                    mevcûd (A.) [ 1 [ موجود .var. 2.hazır. 3.varlık.
                    mevcûdât (A.) [ موجودات ] varlıklar.
                    mevcûdiyet göstermek varlık göstermek.
                    mevcûdiyyet (A.) [ موجودیت ] var olma, varlık.
                    meveddet (A.) [ مودت ] sevgi.
                    mevhibe (A.) [ موهبه ] bağış.
                    304
                    mevhûm (A.) [ موهوم ] vehmedilmiş, asılsız, kuruntuya dayalı.
                    mevki (A.) [ 1 [ موقع .durum, konum. 2.yer.
                    mevkib (A.) [ موکب ] alay, kafile.
                    mevkif (A.) [ 1 [ موقف .durak. 2.istasyon.
                    mevki-i rüchan (A.-F.) [ موقع رجحان ] tercih mevkii.
                    mevkûf (A.) [ موقوف ] vakfedilmiş.
                    mevkufleh (A.) [ موقوف له ] vakfeden.
                    mevlâ (A.) [ 1 [ مولی .Tanrı. 2.efendi. 3.velî. 4.köle azat eden.
                    mevlid (A.) [ 1 [ مولد .doğum yeri, doğuş yeri. 2.mevlüt.
                    mevsuk (A.) [ موثوق ] güvenilir, belgeye dayanan.
                    mevsûkiyet (A.) [ موثوقيت ] güvenilirlik, belgeye dayanma.
                    mevsûm (A.) [ موسوم ] adlandırılmış.
                    mevt (A.) [ موت ] ölüm.
                    mevtâ (A.) [ موتا ] ölüler.
                    mevtâî (A.) [ موتائی ] ölümcül.
                    mevtın (A.) [ موطن ] yurt.
                    mevzi (A.) [ موضع ] yer.
                    mevzi’î (A.) [ موضعی ] yerel.
                    mevzû (A.) [ موضوع ] konu.
                    mevzu-i bahis (A.-F.) [ موضوع بحث ] sözkonusu.
                    mevzun (A.) [ 1 [ موزون .biçimli, düzgün. 2.vezinli.
                    mey (F.) [ 1 [ می .şarap. 2.içki.
                    meyânında (F.-T.) arasında.

                    meydân (A.) [ ميدان ] alan.
                    meygûn (F.) [ ميگون ] şarap rengi.
                    meyhâne (F.) [ ميخانه ] şarap içilen yer, içkievi.
                    meyhâr (F.) [ ميخوار ] içkici.
                    meyil (A.) [ ميل ] istek, eğilim.
                    meyil vermek eğilim göstermek.
                    meykede (F.) [ ميکده ] meyhane.
                    meyl (A.) [ 1 [ ميل .eğim. 2.eğilim, istek. 3.yatkınlık.
                    meyl etmek (A.-T.) eğilmek.
                    meymene (A.) [ ميمنه ] sağ kanat.
                    meymûn (A.) [ ميمون ] uğurlu.
                    meysere (A.) [ ميسره ] sol kanat.
                    meyt (A.) [ ميت ] ölü.
                    meyus (A.) [ مأیوس ] umutsuz, üzgün.
                    meyvedâr (F.) [ ميوه دار ] meşveli.
                    meyyâl (A.) [ 1 [ ميال .eğimli. 2.eğilimli.
                    meyyit (A.) [ ميت ] ölü.
                    mezâhib (A.) [ مذاهب ] mezhepler.
                    mezâlim (A.) [ مظالم ] zulümlerr.
                    mezâmin (A.) [ 1 [ مضامن .kavramlar. 2.incelikler. 3.semboller.
                    mezargâh (A.-F.) [ مزارگاه ] mezar yeri.
                    mezâri (A.) [ مزارع ] tarlalar.
                    mezâyâ (A.) [ مزایا ] meziyetler, üstünlükler.
                    mezbele (A.) [ مزبله ] çöplük, döküntü alanı.
                    mezbuh (A.) [ مذبوح ] boğazlanmış.
                    mezbûr (A.) [ مزبور ] anılan, belirtilen.
                    mezc (A.) [ مزج ] karıştırma.
                    mezcetmek (A.-T.) karıştırmak.
                    mezellet (A.) [ مذلت ] düşkünlük.
                    mezheb (A.) [ 1 [ مذهب .yol. 2.mezhep. 3.ekol.
                    mezîd etmek (A.-T.) arttırmak, çoğaltmak.
                    meziyyât (A.) [ مزیات ] meziyetler, üstünlükler.
                    meziyyet (A.) [ مزیت ] üstünlük.
                    mezkûr (A.) [ مذکور ] zikredilen, belirtilen, adı geçen.
                    mezmûm (A.) [ مذموم ] kötülenmiş, ayıplanmış.
                    mezra (A.) [ مزرع ] tarla.
                    mezra’a (A.) [ مزرعه ] tarla.
                    mezrû (A.) [ مزروع ] ekili.
                    mezun (A.) [ 1 [ مأذون .izinli. 2.diplomalı.
                    mezunen (A.) [ مأذونا ] izin alarak, izinli olarak.

                    mıkraz (A.) [ مقراض ] makas.
                    mıntaka (A.) [ 1 [ منطقه .bölge, mıntıka. 2.iklim kuşağı.
                    mısbah (A.) [ مصباح ] kandil.
                    mısdak (A.) [ مصداق ] ölçüt, kriter.
                    mısra (A.) [ مصراع ] dize.
                    mıtrak (A.) [ 1 [ مطرق .değnek. 2.tokmak. 3.çekiç.
                    mızrab (A.) [ مضرب ] mızrap.
                    mızrak (A.) [ مزراق ] kargı.
                    miâd (A.) [ ميعاد ] buluşma yeri.
                    micmer (A.) [ مجمر ] buhurdan.
                    midevî (A.) [ معدوی ] mideyi yormayan.
                    midhat (A.) [ مدحت ] övgü.

                    mie (A.) [ مائه ] yüz.
                    miftah (A.) [ مفتاح ] anahtar.
                    miğfer (A.) [ مغفر ] tulga.
                    mîh (F.) [ ميخ ] çivi.
                    mihekk (A.) [ محک ] mihenk taşı.
                    mihen (A.) [ محن ] sıkıntılar.
                    mihmân (F.) [ مهمان ] konuk.
                    mihmannevaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
                    mihmannevazlık (F.-T.) misavirseverlik.
                    mihmannüvaz (F.) [ مهمان نواز ] misafirsever.
                    mihmânserâ (F.) [ مهمان سرا ] misafirhane.
                    mihnet (A.) [ محنت ] sıkıntı, acı, dert.
                    mihr (F.) [ 1 [ مهر .sevgi. 2.güneş.
                    mihrak (A.) [ محراق ] odak.
                    mihrbân (F.) [ مهربان ] sevgi dolu, şefkatli.
                    mihter (F.) [ 1 [ مهتر .daha büyük. 2.büyük insan.
                    mihver (A.) [ محور ] eksen.
                    mik’ab (A.) [ مکعب ] küp.
                    mîkat (A.) [ 1 [ ميقات .buluşma yeri. 2.buluşma zamanı.
                    mikdar (A.) [ 1 [ مقدار .miktar. 2.değer. 3.derece.
                    mikraz (A.) [ مقراض ] makas.
                    mikyas (A.) [ مقياس ] ölçek, ölçü.
                    mil (A.) [ 1 [ ميل .şiş. 2.yol işareti.
                    mîlâd (A.) [ ميلاد ] doğum günü.
                    milel (A.) [ 1 [ ملل .milletler. 2.dinler.
                    milhafe (A.) [ ملحفه ] yorgan.
                    milk (A.) [ ملک ] mülk.
                    millet (A.) [ 1 [ ملت .din. 2.ulus.
                    millî (A.) [ ملی ] ulusal.
                    milliyetperver (A.-F.) [ مایت پرور ] milliyetçi, nasyonalist.
                    milliyetperverlik (A.-F.-T.) milliyetçilik, nasyonalizm.
                    milliyye (A.) [ مليه ] ulusal.
                    mîna (F.) [ مينا ] mine.
                    minba’d (A.) [ من بعد ] bundan sonra.
                    minelkadim (A.) [ من القدیم ] eskiden beri.
                    minen (A.) [ منن ] minnetler.
                    minkale (A.) [ منقله ] iletki.
                    minkar (A.) [ منقار ] gaga.
                    minkaş (A.) [ منقاش ] cımbız.
                    minnetdâr (A.-F.) [ منتدار ] minnet altında kalan.
                    minşâr (A.) [ منشار ] bıçkı.
                    minvâl (A.) [ منوال ] tarz, yol.
                    mir’ât (A.) [ مرآت ] ayna.
                    mirâc (A.) [ معراج ] miraç, göğe ağma.
                    mîrahur (A.-F.) [ ميرآخور ] imrahor.
                    miralay (F.-T.) [ ميرآلای ] albay.
                    mirâren (A.) [ مرارا ] defalarca, birçok kez.
                    mirashâr (A.-F.) [ ميراث خوار ] mirasyedi.
                    mirliva (F.-A.) [ ميرلوا ] tuğgeneral.
                    mirsâd (A.) [ مرصاد ] gözlemevi, gözlem yeri.
                    mirvaha (A.) [ مروحه ] yelpaze.
                    mirza (F.) [ ميرزا ] beyzade.
                    mîsak (A.) [ ميثاق ] sözleşme.
                    misal (A.) [ ] örnek.
                    misal almak örnek almak.
                    misâli (A.-T.) gibi.
                    misillü (A.-T.) gibi.
                    miskin (A.) [ 1 [ مسکين .zavallı, uyuşuk. 2.cüzzamlı.
                    miskîn (F.) [ مسکين ] misk sürülmüş, miskli.
                    misl (A.) [ 1 [ مثل .gibi. 2.kat.
                    mîşîn (F.) [ ميشين ] meşin.
                    mithara (A.) [ مطهره ] matara.
                    mîvedar (F.) [ ميوه دار ] meyvalı.
                    miyâh (A.) [ مياه ] sular.
                    miyân (F.) [ 1 [ ميان .orta. 2.bel. 3.ara.
                    miyâr (A.) [ معيار ] ölçü.
                    mizâc (A.) [ مزاج ] huy, tabiat, mizaç.
                    mîzan (A.) [ 1 [ ميزان .terazi. 2.ölçü. 3.terazi burcu. 4.mahşer günü, kıyamet
                    günü.

                    mû (F.) [ مو ] kıl.
                    muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
                    mu‘arrif (A.) [ 1 [ معرف .tanıtan, sunan, bildiren. 2.hayır sahiplerinin adlarını
                    okuyan müezzin.
                    [CENTER] [/CENTER]

                    تعليق


                    • #40
                      mu’cizât (A.) [ معجزات ] mucizeler.
                      mu’cizegû (A.-F.) [ 1 [ معجزه گو .mucizeler anlatan. 2.mucize gibi söyleyen.
                      mu’tâ (A.) [ 1 [ معطی .veri. 2.verilen, verilmiş.
                      mu’tâd (A.) [ معتاد ] alışılmış.
                      mu’tâde (A.) [ معتاده ] alışılmış.
                      mu’tiyat (A.) [ معطيات ] veri.
                      muabbir (A.) [ معبر ] rüya yorumcusu.
                      muaccel (A.) [ 1 [ معجل .peşin. 2.acele edilmiş.
                      muaddil (A.) [ معدل ] denk.
                      muâdele (A.) [ معادله ] denklem.
                      muâdelet (A.) [ معادلت ] denklik.
                      muâdil (A.) [ معادل ] denk, eşdeğer.
                      muâfiyet (A.) [ 1 [ معافيت .muaf tutulma. 2.bağışıklık.
                      muâhede (A.) [ معاهده ] ahitleşme, antlaşma.
                      muâhede yapmak antlaşma yapmak.
                      muâhedenâme (A.-F.) [ معاهده نامه ] antlaşma metni.
                      muâheze (A.) [ مؤاخذه ] çıkışma, azarlama, paylama.
                      muahhar (A.) [ مؤخر ] sonraki, daha sonraki, geç.
                      muakkib (A.) [ معقب ] takip eden, izleyen.
                      mualla (A.) [ معلی ] yüce, yüksek.
                      muallak (A.) [ معلق ] asılı, havada.
                      muallakiyet (A.) [ معلقيت ] havada kalma, asılı kalma, hükümsüz olma.
                      muallim (A.) [ معلم ] öğretmen.
                      muallimât (A.) [ معلمات ] bayan öğretmenler.
                      muallime (A.) [ معلمه ] bayan öğretmen.
                      muallimîn (A.) [ معلمين ] öğretmenler.
                      muamelat (A.) [ معاملات ] işlemler.
                      muamele (A.) [ 1 [ معامله .işlem. 2.davranış.
                      muamma (A.) [ معما ] bilmece.
                      muanber (A.) [ معنبر ] hoş kokulu, amberli.
                      muânid (A.) [ معاند ] inatçı.
                      muannid (A.) [ معند ] inatçı.
                      muâraza (A.) [ معارضه ] çatışkı.
                      muârız (A.) [ معارض ] karşıt, itirazcı.
                      muarrâ (A.) [ معری ] arınmış.
                      muâsır (A.) [ معاصر ] çağdaş.
                      muasırlaşmak çağdaşlaşmak.
                      muâşaka (A.) [ معاشقه ] sevişme.
                      muâvaza (A.) [ معاوضه ] değiştokuş.
                      muavenet (A.) [ معاونت ] yardım.
                      muavenet etmek yardım etmek.
                      muavin (A.) [ معاون ] yardımcı.
                      muayede (A.) [ معایده ] bayramlaşma.
                      muayyen (A.) [ معين ] belirli.
                      muazzam (A.) [ معظم ] azametli, ulu.
                      muazzeb (A.) [ معذب ] acı çeken, azap çeken.
                      muazzez (A.) [ معزز ] değerli, aziz.
                      mubassır (A.) [ مبصر ] okul düzenini sağlayan görevli.
                      mûcez (A.) [ موجز ] derli toplu, özlü.
                      mûcib (A.) [ 1 [ موجب .gereken. 2.sebep.
                      mûcib olmak sebep olmak.
                      mûcid (A.) [ موجد ] icat eden, mucit.
                      mudhike (A.) [ مضحکه ] gülünç.
                      mufassalan (A.) [ مفصلا ] ayrıntılı olarak.
                      mugâlata (A.) [ مغالطه ] yanıltmaca.
                      mugannî (A.) [ مغنی ] şarkıcı.
                      muganniye (A.) [ مغنيه ] bayan şarkıcı.
                      mugâyeret (A.) [ مغایرت ] zıtlık, aykırılık.
                      mugayir (A.) [ مغایر ] aykırı, zıt.
                      mugîlân (A.>F.) [ مغيلان ] deve dikeni.
                      muğber (A.) [ مغبر ] kırgın, gücenik.
                      muğber olmak kırılmak, gücenmek.
                      muğfil (A.) [ مغفل ] aldatan, aldatıcı.
                      muğlak (A.) [ مغلق ] karmaşık, çapraşık.
                      muğlakiyet (A.) [ مغلقيت ] karmaşıklık, çapraşıklık.
                      muhabbet (A.) [ محبت ] sevgi.
                      muhabere (A.) [ مخابره ] haberleşme.
                      muhabir (A.) [ مخابر ] haberci.
                      muhâceret (A.) [ مهاجرت ] göç.
                      muhacim (A.) [ 1 [ مهاجم .saldıran. 2.saldırgan.
                      muhacir (A.) [ مهاجر ] göçmen.
                      muhaddir (A.) [ مخدر ] uyuşturucu.
                      muhaddis (A.) [ محدث ] hadis bilgini.
                      muhafaza (A.) [ محافظه ] koruma.
                      muhafaza etmek korumak, saklamak.
                      muhafaza olunmak korunmak, saklanmak.
                      muhafazakâr (A.-F.) [ محافظه کار ] tutucu.
                      muhafazakârlık (A.-F.-T.) tutuculuk.
                      muhaffef (A.) [ مخفف ] hafifletilmiş.
                      muhaffif (A.) [ مخفف ] hafifletici.
                      muhâfız (A.) [ محافظ ] koruyucu.
                      muhâkemat (A.) [ 1 [ محاکمات .hüküm yürütmeler. 2.yargılamalar.
                      muhakeme (A.) [ 1 [ محاکمه .hüküm yürütme. 2.yargılama.
                      muhakkak (A.) [ 1 [ محقق .doğru. 2.kesin. 3.mutlaka.
                      muhakkık (A.) [ محقق ] araştırmacı, tahkik edici.
                      muhâl (A.) [ محال ] imkansız.
                      muhalefet (A.) [ مخالفت ] karşı düşüncede olma.
                      muhallil (A.) [ محلل ] hülleci.
                      muhammen (A.) [ مخمن ] tahmin edilen.
                      muhammer (A.) [ مخمر ] mayalı.
                      muhammes (A.) [ 1 [ مخمس .beşli. 2.beşgen. 3.beş dizeli şiir.
                      muhannens (A.) [ مخنث ] kalleş.
                      muhannet (A.) [ محنط ] kalleş.
                      muhannetlik etmek kalleşlik etmek, edilik etmek.
                      muharebat (A.) [ محاربات ] harpler, muharebeler.
                      muharebe (A.) [ محاربه ] harbetme, savaş.
                      muharib (A.) [ محارب ] savaşçı.
                      muharremât (A.) [ محرمات ] dinî yasaklar.
                      muharrer (A.) [ محرر ] yazılı.
                      muharrib (A.) [ مخرب ] tahrip edici, yıkıcı.
                      muharrik (A.) [ محرق ] yakıcı.
                      muharrir (A.) [ محرر ] yazar.
                      muhasara (A.) [ محاصره ] sarma, kuşatma.
                      muhasara etmek sarmak, kuşatmak.
                      muhasib (A.) [ محاسب ] muhasebeci.
                      muhassala (A.) [ محصله ] sonuç.
                      muhassas (A.) [ مخصص ] tahsis edilmiş, özgü.
                      muhât (A.) [ محاط ] çevrili, kuşatılmış.
                      muhatara (A.) [ 1 [ مخاطره .tehlike. 2.zarar, ziyan.
                      muhavere (A.) [ محاوره ] konuşma.
                      muhayyel (A.) [ مخيل ] hayal edilen.
                      muhayyile (A.) [ مخيله ] hayal gücü.
                      muhayyirülukûl (A.) [ محيرالعقول ] akıllara durgunluk veren.
                      muhbir (A.) [ مخبر ] haber veren, haberci.
                      muhık (A.) [ محق ] haklı.
                      muhib (A.) [ محب ] seven.
                      mûhiş (A.) [ موحش ] korkunç, korkutucu.
                      muhit (A.) [ 1 [ محيط .çevre. 2.saran, kuşatan.
                      muhtâc (A.) [ 1 [ محتاج .ihtiyaç sahibi. 2.yoksul.
                      muhtariyet (A.) [ مختاریت ] özerklik.
                      muhtasar (A.) [ مختصر ] kısa, özlü.
                      muhtasaran (A.) [ مختصرا ] kısaca.
                      muhtekir (A.) [ محتکر ] vurguncu.
                      muhtelefünfîh (A.) [ مختلف فيه ] ihtilaflı.
                      muhtelif (A.) [ مختلف ] türlü.
                      muhtelit (A.) [ مختلط ] karışık.
                      muhterem (A.) [ محترم ] saygın, saygıdeğer.
                      muhterik olmak yanmak.
                      muhteriz (A.) [ محترز ] kaçınan, uzak duran.
                      muhteşem (A.) [ محتشم ] görkemli, ihtişamlı.
                      muhteva (A.) [ محتوا ] içerik.
                      muhtevî (A.) [ محتوی ] içeren, içine alan.
                      muhtevî olmak içermek, içine almak.
                      muhteviyat (A.) [ محتویات ] içindekiler.
                      muhyî (A.) [ محيی ] hayat veren.
                      mukâbil (A.) [ 1 [ مقابل .karşılığında. 2.karşılık.
                      mukaddem (A.) [ 1 [ مقدم .önde. 2.önce, önceki.
                      mukaddemâ (A.) [ مقدما ] önceden.
                      mukadderat (A.) [ مقدرات ] yazgı.
                      mukaddes (A.) [ مقدس ] kutsal.
                      mukaddesat (A.) [ مقدسات ] kutsal değerler.
                      mukaddime (A.) [ 1 [ مقدمه .giriş. 2.önsöz.
                      mukallid (A.) [ مقلد ] taklitçi.
                      mukanna (A.) [ مقنع ] peçeli.
                      mukannin (A.) [ مقنن ] yasa koyucu.
                      mukarreb (A.) [ مقرب ] yakın.
                      mukarrer (A.) [ 1 [ مقرر .kararlaştırılmış. 2.kesin.
                      mukarrerat (A.) [ مقررات ] kararlar.
                      mukassır (A.) [ مقصر ] kusurlu.
                      mukattar (A.) [ مقطر ] damıtılmış.
                      mukavelat (A.) [ مقاولات ] sözleşmeler.
                      mukavele (A.) [ مقاوله ] sözleşme.
                      mukavelename (A.-F.) [ مقاوله نامه ] sözleşme metni.)
                      mukavemet (A.) [ مقاومت ] karşı koyma, direnme.
                      mukavemet etmek karşı koymak, direnmek.
                      mukavim (A.) [ مقاوم ] karşı koyan, direnen, dirençli.
                      mukavvî (A.) [ مقوی ] güç veren.
                      mukâyese (A.) [ مقایسه ] kıyaslama, karşılaştırma.
                      mukayyed (A.) [ 1 [ مقيد .bağlı, zincire vurulmuş. 2.kayıtlı.
                      mukayyi (A.) [ مقيیء ] kusturucu.
                      mukırr (A.) [ مقر ] itirafçı.
                      mukîm (A.) [ مقيم ] oturan, yerleşik.
                      mukni (A.) [ مقنع ] ikna edici.
                      muktebes (A.) [ مقتبس ] alıntı yapılmış.
                      muktedâ (A.) [ مقتدا ] uyulan.
                      muktedî (A.) [ مقتدی ] uyan.
                      muktedî olmak uymak.
                      muktedir (A.) [ مقتدر ] güçlü, iktidarlı.
                      muktesid (A.) [ مقتصد ] tutumlu, iktisatlı.)
                      muktezî (A.) [ مقتضی ] gereken.
                      mûmâileyh (A.) [ مومی اليه ] anılan, adı geçen.
                      mûmâileyhim (A.) [ مومی اليهم ] adı geçenler.
                      mumza (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
                      munfasıl (A.) [ منفصل ] ayrı.
                      munis (A.) [ مونس ] cana yakın, alışılmış.
                      munkalib (A.) [ منقلب ] değişen, dönüşen.
                      munkalib olmak değişmek, dönüşmek.
                      munkarız (A.) [ منقرض ] yıkılan, çöken, sönen.
                      munkarız olmak yıkılmak, çökmek, sönmek.
                      munsarif (A.) [ منصرف ] vazgeçen.
                      munsarif olmak vazgeçmek.
                      munsif (A.) [ منصف ] insaflı.
                      muntabık (A.) [ منطبق ] uygun, uyumlu.
                      muntazam (A.) [ منتظم ] düzenli, düzgün, intizamlı.
                      muntazaman (A.) [ منتظما ] düzenli olarak.
                      muntazır (A.) [ منتظر ] bekleyen.
                      munzam (A.) [ منضم ] ek.
                      mûr (F.) [ مور ] karınca.
                      murabba (A.) [ 1 [ مربع .dörtgen. 2.kare.
                      murabbauşşekl (A.) [ مربع الشکل ] dörtgen şeklinde, kare şeklinde.
                      murâd (A) [ مراد ] istek, arzu.
                      murâfaa (A.) [ مرافعه ] duruşma.
                      murahhas (A.) [ مرخص ] delege.
                      murakabe (A.) [ 1 [ مراقبه .denetim. 2.kendi iç dünyasına dalma.
                      murakıb (A.) [ مراقب ] denetçi.
                      murakka (A.) [ مرقع ] yamalı.
                      murassa (A.) [ مرصع ] değerli taşlarla süslenmiş.
                      murg (F.) [ مرغ ] kuş.
                      murûr etmek geçmek.
                      murzia (A.) [ مرضعه ] sütanne.
                      musâb (A.) [ مصاب ] yakalanmış, tutulmuş, uğramış.
                      musâb olmak yakalanmak, tutulmak.
                      musadif (A.) [ مصادف ] rastlayan.
                      musâfaha (A.) [ مصافحه ] tokalaşma.
                      musâfaha etmek tokalaşmak, el sıkışmak.
                      musahabe (A.) [ مصاحبه ] konuşma, sohbet etme.
                      musahhah (A.) [ مصحح ] düzeltilmiş.
                      musahib (A.) [ 1 [ مصاحب .arkadaş, sohbet arkadaşı. 2.padişahın özel işlerine
                      bakan.
                      musalaha (A.) [ مصالحه ] barış.
                      musanna 1.gösterişli. 2.usta elinden çıkmış.
                      musannif (A.) [ مصنف ] yazar, kitap yazarı.
                      musarra (A.) [ مصرع ] iki mısraı birbiriyle kafiyelendirilmiş beyit.
                      musattah (A.) [ مسطح ] düz.
                      musavver (A.) [ 1 [ مصور .resimli. 2.tasvir edilmiş.
                      musavvir (A.) [ مصور ] ressam.
                      mushaf (A.) [ مصحف ] Kur’ân.
                      musîbet (A.) [ 1 [ مصيبت .bela. 2.şirret, uğursuz.
                      mûsikîşinas (A.-F.) [ موسيقی شناس ] müzisyen.
                      musir (A.) [ مصر ] ısrarcı, ısrar eden.
                      musirrane (A.-F.) [ مصرانه ] ısrarla, ısrar ederek.
                      mustakim (A.) [ مستقيم ] doğru, düz, dosdoğru.
                      mûş (F.) [ موش ] fare.
                      muşamma (A.) [ مشمع ] muşamba.
                      mûşikâfâne (F.) [ موشکافانه ] kılı kırk yararak.
                      muşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
                      muta’assıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren, aşırı tutucu, yobaz.
                      mutabık (A.) [ مطابق ] uyan, uyumlu.
                      mutâlebât (A.) [ مطالبات ] istekler.
                      mutâlebe (A.) [ 1 [ مطالبه .istek. 2.isteme, talep.
                      mutâlebe etmek istemek, talep etmek.
                      mutantan (A.) [ 1 [ مطنطن .tantanalı. 2.gösterişli.
                      mutarriden (A.) [ مطردا ] biteviye.
                      mutasarrıf (A.) [ متصرف ] sancak beyi.
                      mutasavvıfâne (A.-F.) [ متصوفانه ] sûfice.
                      mutâva’at (A.) [ مطاوعت ] baş eğme, boyun eğme, itaat.
                      mutavattın (A.) [ متوطن ] yurt tutmuş.
                      mutayebe (A.) [ مطایبه ] şakalaşma, birbirine fıkra anlatma.
                      mutazammin (A.) [ متضمن ] içeren.
                      mutazarrır (A.) [ متضرر ] zarar gören.
                      mutazarrır olmak zarar görmek.
                      muteber (A.) [ 1 [ معتبر .itibarlı. 2.geçerli.
                      mutedil (A.) [ 1 [ معتدل .ylıman. 2.mülayim, hoşgörülü.
                      mutekid (A.) [ معتقد ] inanan, inancında olan.
                      mutemed (A.) [ معتمد ] güvenilir.
                      mutî (A.) [ مطيع ] itaat eden, boyun eğen.
                      mutî olmak itaat etmek, boyun eğmek.
                      mutlak (A.) [ مطلق ] kesin.
                      mutlaka (A.) [ مطلقا ] kesinlikle, zorunlu olarak, kayıtsız şartsız.
                      mutrib (A.) [ 1 [ مطرب .çalgıcı. 2.şarkıcı.
                      muttasıl (A.) [ متصل ] sürekli, durmadan.
                      muvacehe (A.) [ مواجهه ] karşı, yüzyüze.
                      muvaffak (A.) [ موفق ] başarılı.
                      muvaffak olmak başarmak, başarılı olmak.
                      muvaffakiyet (A.) [ موفقيت ] başarı.
                      muvaffakiyet ihraz etmek başarı göstermek.
                      muvafık gelmek uygun olmak.
                      muvahhiş (A.) [ موحش ] korkutucu.
                      muvakkar (A.) [ موقر ] ağırbaşlı.
                      muvakkat (A.) [ موقت ] geçici.
                      muvakkaten (A.) [ موقتا ] geçici olarak.
                      muvâsalat (A.) [ مواصلات ] varma, ulaşma.
                      muvâsalat etmek ulaşmak, varmak.
                      muvâzaten (A.) [ موازاتا ] paralel olarak.
                      muvazene (A.) [ موازنه ] denge.
                      muvazene-i umûmiye kanunu bütçe kanunu.
                      muvazenesiz (A.-T.) dengesiz.
                      muvazi (A.) [ موازی ] paralel.
                      muvazzaf (A.) [ موظف ] görevli.
                      muzaffer olmak zafer kazanmak.
                      muzafferiyet (A.) [ مظفریت ] zafer kazanma.
                      muzdarip (A.) [ مضطرب ] ızdıraplı, acı çeken.
                      muzdarip etmek ızdırap vermek, üzmek.
                      muzır (A.) [ مضر ] zararlı, muzur.
                      muzlim (A.) [ مظلم ] karanlık.
                      muztarib (A.) [ مضطرب ] acı çeken, ızdıraplı.

                      mübadele (A.) [ مبادله ] değiştokuş, alışveriş.
                      mübahesat (A.) [ مباحثات ] tartışmalar.
                      mübahese (A.) [ مباحثه ] tartışma.
                      mübahese olunmak tartışılmak.
                      mübalağa (A.) [ 1 [ مبالغه .abartma. 2.abartı.
                      mübalağa edilmek abartılmak.
                      mübalağa etmek abartmak.
                      mübarek (A.) [ مبارک ] kutlu, bereketli.
                      mübareze (A.) [ 1 [ مبارزه .uğraşı, mücadele. 2.savaş.
                      mübareze etmek mücadele etmek.
                      mübaşeret olunmak girişilmek, işe başlanmak.
                      mübâyaa (A.) [ مبایعه ] satın alma.
                      mübâyaa edilmek alınmak, satın alınmak.
                      mübâyaa etmek almak, satın almak.
                      mübdi (A.) [ مبدع ] yenilik getiren, yeni bir şey bulan.
                      mübeşşir (A.) [ مبشر ] müjdeci, müjdeleyen.
                      mübhem (A.) [ مبهم ] belirsiz.
                      mübin (A.) [ مبين ] açıklayan, açıklayıcı.
                      mübrem (A.) [ مبرم ] kaçınılmaz, zorunlu.
                      mübremleşmek kaçınılmaz bir hal almak.
                      mübtedi (A.) [ 1 [ مبتدی .başlayan. 2.ilkokula başlayan öğrenci.
                      mübtela (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
                      mübtela olmak uğramak, tutulmak, yakalanmak.
                      mübtenî (A.) [ مبتنی ] dayanan.
                      mübtezel (A.) [ 1 [ مبتذل .ele ayağa düşmüş. 2.orta malı. 3.çok bulunan.
                      mücadele (A.) [ مجادله ] savaşım.
                      mücavir (A.) [ مجاور ] komşu.
                      mücazat (A.) [ 1 [ مجازات .cezalandırma. 2.karşılık verme.
                      mücbir (A.) [ مجبر ] zorlayıcı.
                      müceddid (A.) [ مجدد ] yenilikçi.
                      mücehhez (A.) [ مجهز ] donanmış.
                      mücellâ (A.) [ مجلا ] cilalı.
                      mücellid (A.) [ مجلد ] ciltçi.
                      mücerreb (A.) [ مجرب ] deneyimli.
                      mücerred (A.) [ 1 [ مجرد .bekar. 2.soyut.
                      mücmelen (A.) [ مجملا ] özetle.
                      mücrim (A.) [ مجرم ] suçlu.
                      müctemi’ (A.) [ مجتمع ] derli toplu.
                      müdafaa (A.) [ مدافعه ] savunma.
                      müdahale (A.) [ مداخله ] karışma.
                      müdahene (A.) [ مداهنه ] yağcılık, yardakçılık.
                      müdavim (A.) [ مداوم ] devam eden.
                      müddeî (A.) [ 1 [ مدعی .davacı. 2.inatçı.
                      müddet (A.) [ مدت ] süre.
                      müddet-i muvakkata [ مدت موقته ] geçici süre.
                      müddet-i tahsiliye [ مدت تحصيليه ] öğrenim süresi.
                      müdevver (A.) [ مدور ] yuvarlak.
                      müdhiş (A.) [ مدهش ] dehşet verici.
                      müdhişe (A.) [ مدهشه ] dehşet verici.
                      müdrik (A.) [ مدرک ] idrak eden.
                      müdrik olmak idrak etmek.
                      müebbeden (A.) [ مؤبدا ] ömür boyu.
                      müellefat (A.) [ مؤلفات ] telif edilmiş yapıtlar.
                      müellif (A.) [ مؤلف ] yazar.
                      müesses (A.) [ مؤسس ] kurulu, kurulmuş.
                      müessesat (A.) [ مؤسسات ] kurumlar, kuruluşlar, müesseseler.
                      müessese (A.) [ مؤسسه ] kurum, kuruluş.
                      müessif (A.) [ مؤسف ] üzücü.
                      müessir (A.) [ 1[ مؤثر .etkileyici, etkili.
                      müessiriyet (A.) [ مؤثریت ] etkileme gücü.
                      müessis (A.) [ مؤسس ] kurucu.
                      müeyyide (A.) [ مؤیده ] yaptırım.
                      müfekkire (A.) [ مفکره ] düşünme gücü.
                      müfid (A.) [ مفيد ] yararlı.
                      müflis (A.) [ 1 [ مفلس .iflas etmiş. 2.sefil.
                      müfreze (A.) [ مفرزه ] askerî birlik.
                      müfrit (A.) [ مفرط ] aşırı.
                      müfsid (A.) [ مفسد ] bozucu.
                      müftehir (A.) [ مفتخر ] iftihar eden.
                      müftekir (A.) [ 1 [ مفتقر .yoksul. 2.bağlı, muhtaç.
                      müfteri (A.) [ مفتری ] iftiracı.
                      müheyya (A.) [ مهيا ] hazır.
                      müheyyic (A.) [ مهيج ] heyecan verici.
                      mühim (A.) [ مهم ] önemli.
                      mühimmat (A.) [ مهمات ] savaş malzemesi.
                      mühimme (A.) [ مهمه ] önemli.
                      mühlet (A.) [ مهلت ] tanınmış süre.
                      mühlet vermek süre tanımak.
                      mühlik (A.) [ مهلک ] öldürücü.
                      mühr (F.) [ مهر ] mühür.
                      mühtedî (A.) [ مهتدی ] islam dinini kabul etmiş.
                      mühtez (A.) [ مهتز ] titrek.
                      mühürdar (F.) [ مهردار ] özel kalem müdürü.

                      müje (F.) [ مژه ] kirpik.
                      müjgan (F.) [ 1 [ مژگان . kirpik. 2.kirpikler.
                      mükâfat (A.) [ مکافات ] ödül.
                      mükâleme (A.) [ مکالمه ] konuşma.
                      mükâtebe (A.) [ مکاتبه ] yazışma.
                      mükedder (A.) [ مکدر ] kederli.
                      mükemmelen (A.) [ مکملا ] tam olarak, mükemmel olarak.
                      mükemmeliyet (A.) [ مکمليت ] mükemmellik.
                      mükerrer (A.) [ مکرر ] tekrarlanmış, yinelenmiş.
                      mükerreren (A.) [ مکررا ] tekrar tekrar.
                      mükeyyif (A.) [ مکيف ] keyif verici.
                      mükteseb (A.) [ مکتسب ] kazanılmış.
                      müktesebat (A.) [ مکتسبات ] bilgi birikimi.
                      müktesebe (A.) [ مکتسبه ] kazanılmış.
                      mülakat (A.) [ 1 [ ملاقات .buluşma. 2.görüşme.
                      mülâki olmak 1.karşılaşmak. 2.görüşmek.
                      mülayim (A.) [ ملایم ] yumuşak.
                      mülazemet etmek 1.devam etmek. 2.staj yapmak. 3.bir işle ilgilenmek.
                      mülazım (A.) [ ملازم ] teğmen.
                      mülazım-ı evvel [ ملازم اول ] üsteğmen.
                      mülazım-ı sâni [ ملازم ثانی ] teğmen.
                      mülevven (A.) [ ملون ] rengarenk.
                      mülevves (A.) [ ملوث ] kirli.
                      mülga (A.) [ ملغا ] kaldırılmış.
                      mülhakat (A.) [ 1 [ ملحقات .ekler. 2.bir yere bağlı olan başka yerler.
                      mülk (A.) [ 1 [ ملک .yurt. 2.kazanç getiren taşınmaz.
                      mülteci (A.) [ ملتجی ] sığınmacı.
                      mültefit (A.) [ ملتفت ] iltifat eden, güleryüzlü.
                      mülûk (A.) [ ملوک ] melikler.
                      mümane’et (A.) [ ممانعت ] engelleme.
                      mümaselet (A.) [ مماثلت ] benzerlik.
                      mümasil (A.) [ مماثل ] benzer, andıran.
                      mümasil olmak berbirine benzemek.
                      mümâşat (A.) [ مماشات ] uysallık, suyuna gitme, alttan alma.
                      mümessil (A.) [ 1 [ ممثل .temsilci. 2.sınıf temsilcisi.
                      [CENTER] [/CENTER]

                      تعليق


                      • #41
                        mümeyyiz (A.) [ 1 [ مميز .katip. 2.sınava giren öğretmen.
                        mümeyyize (A.) [ مميزه ] tırnak işareti.
                        mümin (A.) [ مؤمن ] inanan, iman eden.
                        müminîn (A.) [ مؤمنين ] inananlar, iman edenler.
                        mümkin (A.) [ ممکن ] mümkün.
                        mümsik (A.) [ ممسک ] elisıkı.
                        mümtaz (A.) [ ممتاز ] seçkin.
                        mümtehin (A.) [ ممتحن ] sınav yapan, sınayan.
                        mümteni (A.) [ ممتنع ] imkansız.
                        mümzâ (A.) [ ممضی ] imzalı, imzalanmış.
                        mün’adim olmak yok olmak.
                        mün’akid (A.) [ منعقد ] yapılmış, imzalanmış, kabul edilmiş.
                        mün’akis (A.) [ منعکس ] yansıtan.
                        mün’im (A.) [ 1 [ منعم .Tanrı. 2.velînimet.
                        münâcat (A.) [ مناجات ] Tanrı’ya yakarma.
                        münâdi (A.) [ 1 [ منادی .müezzin. 2.tellal, çığırtkan.
                        münafık (A.) [ منافق ] ikiyüzlü, nifak sokucu.
                        münâkalat (A.) [ مناقلات ] taşımacılık.
                        münâkasa (A.) [ مناقصه ] açık eksiltme.
                        münâkaşa [ 1 [ مناقشه .tartışma. 2.irdeleme.
                        münâkız olmak (A.-T.) çelişmek.
                        münakkaş (A.) [ منقش ] nakışlı, işlemeli, desenli.
                        münasebat (A.) [ مناسبات ] münasebetler.
                        münatif (A.) [ منعطف ] çevrilmiş,yönelik.
                        münatif olmak çevrilmek.
                        münâvebeten (A.) [ مناوبة ] dönüşümlü olaram.
                        münaza’ât (A.) [ منازعات ] çatışmalar, çekişmeler.
                        münbais (A.) [ منبعث ] ileri gelen, kaynaklanan.
                        münbit (A.) [ منبت ] verimli.
                        müncemid (A.) [ منجمد ] donuk.
                        müncer olmak sonuçlanmak.
                        mündemic (A.) [ مندمج ] içinde yer alan, içinde bulunan.
                        mündericât (A.) [ مندرجات ] içindekiler.
                        münderis olmak izi kalmamak.
                        münebbih (A.) [ منبه ] uyarıcı, uyandırıcı.
                        münekkid (A.) [ منقد ] eleştirmen.
                        münevver (A.) [ 1 [ منور .aydınlanmış, parlak. 2.aydın fikirli.
                        münevver eylemek aydınlatmak.
                        münfail olmak gücenmek, alınmak.
                        münferid (A.) [ 1 [ منفرد .ayrı, tek başına. 2.tektük.
                        münhal (A.) [ 1 [ منحل .boş, açık. 2.çölülmüş.
                        münhasır (A.) [ منحصر ] dönük, ait, yönelik.
                        münhasıran (A.) [ منحصرا ] sırf, sadece.
                        münhedim olmak yıkılmak, yok olmak.
                        münhezim (A.) [ منهزم ] bozguna uğramış.
                        münhezim olmak bozguna uğramak.
                        müneccim (A.) [ منجم ] yıldızbilimci, astrolog.
                        münkasım (A.) [ منقسم ] bölünmüş.
                        münkasım olmak bölünmek, bölünmüş olmak.
                        münker (A.) [ منکر ] inkâr edilen.
                        münkesir (A.) [ منکسر ] kırık.
                        münkesir olmak kırılmak.
                        münkir (A.) [ منکر ] inkâr eden.
                        münselib olmak kalmamak.
                        müntahab (A.) [ منتخب ] seçilmiş, seçkin.
                        müntahabat (A.) [ منتخبات ] seçki, antoloji.
                        müntakim (A.) [ منتقم ] intikam alan.
                        münteha (A.) [ منتها ] son.
                        müntehi olmak sona ermek, son bulmak.
                        müntesib (A.) [ منتسب ] mensup, intisab etmiş.
                        müntesip bk. müntesib.
                        münteşir (A.) [ منتشر ] yaygın.
                        müphem (A.) [ مبهم ] belirsiz, belli belirsiz.
                        müptelâ (A.) [ مبتلا ] uğramış, tutulmuş, yakalanmış.
                        müptelâ olmak tutulmak, yakalanmak, uğramak.
                        mürâat (A.) [ مراعات ] gözetme.
                        müracaat (A.) [ مراجعت ] başvuru. 2.geri dönüş.
                        müracaat etmek 1.başvurmak. 2.geri dönmek.
                        müradif (A.) [ مرادف ] eşanlamlı.
                        mürai (A.) [ مرائی ] ikiyüzlü.
                        müraselât (A.) [ مراسلات ] mektuplaşmalar.
                        mürasele (A.) [ مراسله ] mektuplaşma.
                        mürde (F.) [ مرده ] ölü.
                        mürebbî (A.) [ مربی ] eğitmen, eğitici.
                        müreccah (A.) [ مرجح ] tercih sebebi, tercih edilir.
                        müreffeh (A.) [ مرفه ] refah içinde, bolluk içinde.
                        mürekkeb (A.) [ 1 [ مرکب .oluşan, bileşen. 2.mürekkep.
                        müretteb (A.) [ 1 [ مرتب .düzenlenmiş, tertip edilmiş. 2.dizilmiş.
                        mürettib (A.) [ مرتب ] dizgici.
                        mürevvic (A.) [ مروج ] revaç veren, propagandasını yapan.
                        mürg (F.) [ مرغ ] kuş.
                        mürgâb (F.) [ 1 [ مرغاب .ördek. 2.kurbağa.
                        mürid (A.) [ 1 [ مرید .buyuran. 2.şeyhe bağlı kişi, mürit.
                        mürit bk. murid.
                        mürşid (A.) [ 1 [ مرشد .şeyh. 2.doğru yolu gösteren, irşad eden.
                        mürteci (A.) [ مرتجع ] gerici.
                        mürted (A.) [ مرتد ] islam dininden çıkan.
                        mürtefi (A.) [ مرتفع ] yüksek.
                        mürtehen (A.) [ مرتهن ] rehinli, ipotekli.
                        mürteiş (A.) [ مرتعش ] titrek.
                        mürtekib (A.) [ مرتکب ] kötü bir iş yapan, işleyen.
                        mürteşî (A.) [ مرتشی ] rüşvetçi, rüşvet yiyen.
                        mürûr (A.) [ مرور ] geçme, geçip gitme, geçiş.
                        mürûr -i zaman [ مرور زمان ] zamanın akışı.
                        mürûr etmek geçmek.
                        mürûr eylemek 1.geçmek. 2.uğramak.
                        mürüvvet (A.) [ 1 [ مروت .insanlık. 2.iyilik.
                        müsaade (A.) [ 1 [ مساعده .izin. 2.yardım.
                        müsaade edilmek izin verilmek.
                        müsaade etmek izin vermek.
                        müsaadekâr (A.-F.) [ مساعده کار ] yardımcı, izin verici.
                        müsaadekârlık (A.-F.-T.) yardımcı olma, izin verme.
                        müsabaka (A.) [ مسابقه ] yarışma.
                        müsabık (A.) [ مسابق ] yarışmacı.
                        müsademe (A.) [ 1 [ مصادمه .çarpışma. 2.çatışma.
                        müsadere (A.) [ مصادره ] mal varlığına el koyma.
                        müsadere edilmek mal varlığına el konulmak.
                        müsadere etmek mal varlığına el koymak.
                        müsâdif (A.) [ مصادف ] rastlar, rastlayan.
                        müsafir (A.) [ 1 [ مسافر .yolcu. 2.konuk.
                        müsâhelekârlık (A.-F.-T.) kolaylık gösterme.
                        müsaid (A.) [ مساعد ] uygun.
                        müsalaha (A.) [ مصالحه ] barış yapma.
                        müsalemetkâr (A.-F.) [ مسالمت کار ] barışçıl.
                        müsâmaha (A.) [ مسامحه ] hoşgörü.
                        müsâmahakâr (A.-F.) [ مسامحه کار ] hoşgörülü.
                        müsamere (A.) [ 1 [ مسامره .gece eğlencesi. 2.okul piyesi.
                        müsâvat (A.) [ مساوات ] eşitlik.
                        müsâvatsızlık (A.-T.) eşitsizlik.
                        müsbet (A.) [ مثبت ] olumlu, pozitif.
                        müsebbib (A.) [ مسبب ] yol açan, sebep olan.
                        müseccel (A.) [ مسجل ] tescilli.
                        müsekkin (A.) [ مسکن ] sakinleştirici, yatıştırıcı.
                        müsekkit (A.) [ مسکت ] susturucu.
                        müsellah (A.) [ مسلح ] silahlı.
                        müselleme (A.) [ مسلمه ] herkes tarafından kabul edilmiş.
                        müselles (A.) [ مثلث ] üçgen.
                        müsellesat (A.) [ مثلثات ] trigonometri.
                        müsellesüşşekl (A.) [ مثلث الشکل ] üçgen şeklinde.
                        müselmân (A.) [ مسلمان ] müslüman.
                        müselsel (A.) [ مسلسل ] zincirleme.
                        müsemma (A.) [ مسمی ] adlandırılmış.
                        müshil (A.) [ 1 [ مسهل .kolaylaştıran. 2.ishal edici.
                        müsin (A.) [ مسن ] yaşlı.
                        müskirat (A.) [ مسکرات ] sarhoş edici şeyler.
                        müslim (A.) [ مسلم ] müslüman.
                        müsmir (A.) [ 1 [ مثمر .verimli. 2.iyi sonuç veren.
                        müsmiriyet (A.) [ مثمریت ] verimlilik.
                        müsrif (A.) [ مسرف ] savurgan.
                        müsta’mere (A.) [ مستعمره ] sömürge.
                        müstab'ed (A.) [ مستبعد ] uzak.
                        müsta'fî (A.) [ مستعفی ] istifa etmiş, istifa eden.
                        müstağnî (A.) [ مستغنی ] doygun, eyvallah etmeyen.
                        müstahak (A.) [ مستحق ] hak kazanmış.
                        müstahdem (A.) [ مستخدم ] çalışan, hizmet eden.
                        müstahdemîn (A.) [ مستخدمين ] çalışanlar, hizmet edenler.
                        müstaid (A.) [ مستعد ] yetenekli.
                        müstakil (A.) [ مستقل ] bağımsız.
                        müstakillen (A.) [ مستقلا ] bağımsız olarak, ayrıca.
                        müstakraza (A.) [ مستقرضه ] borç alınan.
                        müstamel (A.) [ 1 [ مستعمل .kullanılmış. 2.kullanılan.
                        müstantık (A.) [ مستنطق ] sorgu yargıcı.
                        müste’cir (A.) [ مستأجر ] kiracı.
                        müstebân olmak anlaşılmak.
                        müstebid (A.) [ مستبد ] despot.
                        müstefid olmak yararlanmak.
                        müstehlik (A.) [ مستهلک ] tüketici.
                        müstehzi (A.) [ مستهزی ] alaycı.
                        müstemleke (A.) [ مستملکه ] sömürge, koloni.
                        müstenid (A.) [ مستند ] dayanan.
                        müsteniden (A.) [ مستندا ] dayanarak.
                        müsterih (A.) [ مستریح ] gönlü rahat.
                        müstesnâ (A.) [ 1 [ مستثنی .apayrı. 2.dışında haricinde.
                        müsteşar (A.) [ مستشار ] danışman.
                        müsteşrik (A.) [ مستشرق ] doğubilimci, oryantalist.
                        müsvedde (A.) [ مسوده ] taslak.
                        müşa’şa (A.) [ مشعشع ] gösterişli, şaşaalı.
                        müşabehet (A.) [ مشابهت ] benzerlik.
                        müşabih (A.) [ مشابه ] benzer.
                        müşahedât (A.) [ مشاهدات ] gözlemler.
                        müşâhede (A.) [ مشاهده ] gözlem.
                        müşâhede edilmek gözlemlenmek.
                        müşâhede olunmak gözlemlenmek.
                        müşahhas (A.) [ مشخص ] somut.
                        müşarik (A.) [ مشارک ] ortak.
                        müşarünileyh (A.) [ مشار اليه ] anılan, adı geçen.
                        müşavere (A.) [ مشاوره ] danışma.
                        müşavere etmek danışmak.
                        müşekkel (A.) [ مشکل ] biçimli, kalıplı.
                        müşerref olmak şeref kazanmak.
                        müşevveş (A.) [ مشوش ] karışık.
                        müşfik (A.) [ مشفق ] şefkatli.
                        müşir (A.) [ مشير ] mareşal.
                        müşkil (A.) [ مشکل ] güç, zor.
                        müşkilât (A.) [ مشکلات ] güçlükler, zorluklar.
                        müşkilat çekmek zorluk çekmek, sıkıntı çekmek.
                        müşkilpesend (A.-F.) [ مشکل پسند ] güç beğenen.
                        müşt (F.) [ 1 [ مشت .yumruk. 2.avuç.
                        müştail (A.) [ مشتعل ] alevli.
                        müştak (A.) [ مشتاق ] çok isteyen, can atan.
                        müştehir (A.) [ مشتهر ] ünlü.
                        müşteki (A.) [ مشتکی ] şikayetçi.
                        müştemilat (A.) [ مشتملات ] eklentiler, ek yapılar.
                        müştereken (A.) [ مشترکا ] ortaklaşa.
                        mütalaa (A.) [ 1 [ مطالعه .okuma. 2.görüş. 3.inceleme.
                        mütareke (A.) [ متارکه ] bırakışma, karşılıklı silah bırakma
                        müteaddid (A.) [ متعدد ] birçok.
                        müteaffin (A.) [ متعفن ] kokuşmuş.
                        müteahhid (A.) [ متعهد ] taahhüt eden, üstlenen.
                        müteakib (A.) [ متعاقب ] ardından.
                        müteallik (A.) [ متعلق ] ilgili, ilişkin.
                        müteallim (A.) [ متعلم ] öğrenci.
                        müteammim (A.) [ متعمم ] yaygın.
                        müteannid (A.) [ متعند ] inatçı.
                        müteârife (A.) [ متعارفه ] kanıtlanmak gerektirmeyecek kadar açık.
                        müteassıb (A.) [ متعصب ] taassup gösteren.
                        mütebahhir (A.) [ متبحر ] derin bilgi sahibi.
                        mütebahhirane (A.-F.) [ متبحرانه ] derinlemesine.
                        mütebaki (A.) [ متباقی ] kalan, geriye kalan.
                        mütebariz (A.) [ متبارز ] açık seçik, belirgin.
                        mütebasbıs (A.) [ متبصبص ] yaltakçı, yardakçı.
                        mütebessim (A.) [ متبسم ] gülümseyen, tebessüm eden.
                        mütecânis (A.) [ متجانس ] aynı cinsten, homojen.
                        mütecâviz (A.) [ 1 [ متجاوز .aşkın. 2.saldırgan, tecavüzkâr. 3.sarkıntılık eden,
                        tecavüzcü.
                        müteceddid (A.) [ 1 [ متجدد .yenilikçi. 2.yenileşen.
                        mütecellî (A.) [ متجلی ] görünen, tecelli eden.
                        mütecessis (A.) [ متجسس ] meraklı, merak eden.
                        mütecessisâne (A.-F.) [ متجسسانه ] merak ederek, meraklı.
                        mütedair (A.) [ متدائر ] ilişkin.
                        mütedeyyin (A.) [ متدین ] dindar, dinine düşkün.
                        müteehhil (A.) [ متأهل ] evli.
                        müteellim (A.) [ متألم ] elemli.
                        müteessif (A.) [ متأسف ] üzgün.
                        müteessif olmak üzülmek.
                        müteessifâne (A.-F.) [ متأسفانه ] üzgün, esefli.
                        müteessir (A.) [ 1 [ متأثر .üzgün. 2.etkilenen.
                        müteessir olmak 1.üzülmek. 2.etkilenmek.
                        müteezzî (A.) [ متأذی ] eziyet çekmiş, eza görmüş.
                        müteezzi etmek acı çektirmek.
                        mütefekkir (A.) [ 1 [ متفکر .düşünür. 2.düşünceli.
                        mütefekkirane (A.-F.) [ متفکرانه ] düşünceli düşünceli.
                        mütefelsifâne (A.-F.) [ متفلسفانه ] bir filozof gibi.
                        mütefennin (A.) [ متفنن ] fen bilimleri ile uğraşan, teknik ile uğraşan.
                        müteferrik (A.) [ متفرق ] dağınık.
                        mütefessih (A.) [ متفسخ ] bozulmuş, kokuşmuş, çürümüş.
                        mütegallib (A.) [ متغلب ] zorba.
                        mütegâyir (A.) [ متغایر ] birbirine zıt.
                        mütehaccir (A.) [ متحجر ] taşlaşmış, fosilleşmiş.
                        mütehalif (A.) [ متخالف ] birbirine uymayan.
                        mütehammil (A.) [ متحمل ] dayanan.
                        müteharrî (A.) [ متحری ] araştırıcı, araştıran.
                        müteharrik (A.) [ متحرک ] hareket eden, kıpırdayan.
                        mütehassıs (A.) [ متخصص ] uzman.
                        mütehassir (A.) [ متحسر ] özlem duyan.
                        mütehassis (A.) [ متحسس ] duygulu.
                        mütehâşi (A.) [ متحاشی ] çekingen.
                        mütehavvil (A.) [ متحول ] değişken.
                        mütehayyir (A.) [ متحير ] şaşkın, şaşırmış.
                        mütekâbil (A.) [ متقابل ] karşılıklı.
                        mütekâbile (A.) [ متقابله ] karşılıklı.
                        mütekâbilen (A.) [ متقابلا ] karşılıklı olarak.
                        mütekaddim (A.) [ متقدم ] geçmiş, eski.
                        mütekaid (A.) [ متقاعد ] emekli.
                        mütekamil (A.) [ متکامل ] olgun, tam, gelişmiş.
                        mütekebbir (A.) [ متکبر ] kendini beğenmiş, şişinen, büyüklenen.
                        mütekeddir (A.) [ متکدر ] kederli.
                        mütekellim (A.) [ 1 [ متکلم .konuşan. 2.birinci tekil şahıs.
                        mütelebbis (A.) [ متلبس ] giyinmiş, kuşanmış.
                        mütelevvin (A.) [ متلون ] renkten renge giren, yanar döner.
                        mütemadi (A.) [ متمادی ] sürekli.
                        mütemadiyen (A.) [ متمادیا ] sürekli olarak.
                        mütemayil (A.) [ 1 [ متمایل .eğimli. 2.eğilimli, yönelik.
                        mütemeddin (A.) [ متمدن ] uygar.
                        mütemellik (A.) [ متملک ] dalkavuk, yardakçı.
                        mütemerkiz (A.) [ متمرکز ] bir merkezde toplanma.
                        mütemevvic (A.) [ متموج ] dalgalı.
                        mütemevvil (A.) [ متمول ] varlıklı, zengin.
                        mütemmim (A.) [ 1 [ متمم .tamamlayıcı. 2.tümleç.
                        mütenâhi (A.) [ متناهی ] sona eren.
                        mütenasib (A.) [ متناسب ] uygun, uyumlu.
                        mütenavib (A.) [ متناوب ] dönüşümlü.
                        mütenâzır (A.) [ 1 [ متناظر .birbirine bakan. 2.simetrik.
                        müteneffizân (A.-F.) [ متنفذان ] etkili kişiler, nüfuz sahipleri, sözü geçenler.
                        mütenevvi (A.) [ متنوع ] çeşitli, türlü türlü.
                        müteradif (A.) [ مترادف ] eşanlamlı.
                        müterafik (A.) [ 1 [ مترافق .refakat eden. 2.karışık, bir arada.
                        mütercem (A.) [ مترجم ] çevrilmiş, tercüme edilmiş.
                        mütercim (A.) [ مترجم ] çevirmen.
                        mütesadif (A.) [ متصادف ] rastlayan, tesadüf eden.
                        mütesâvi (A.) [ متساوی ] eşit.
                        mütesâviyen (A.) [ متساویا ] eşit olarak.
                        müteselli (A.) [ متسلی ] teselli bulan, avunan.
                        müteselli olmak teselli bulmak, avunmak.
                        müteselsil (A.) [ متسلسل ] zincirleme.
                        müteselsilen (A.) [ متسلسلا ] zincirleme olarak, birbirinin ardı sıra.
                        müteşâir (A.) [ متشاعر ] şair geçinen, şair müsveddesi.
                        müteşebbis (A.) [ 1 [ متشبث .girişen, teşebbüs eden. 2.girişimci.
                        müteşekkî (A.) [ متشکی ] şikayetçi.
                        müteşekkil (A.) [ متشکل ] oluşmuş, teşekkül etmiş.
                        müteşekkir (A.) [ متشکر ] şükran borçlu.
                        müteşettit (A.) [ متشتت ] karışık, dağınık.
                        mütetebbi (A.) [ متتبع ] araştırmacı.
                        mütevakkıf (A.) [ متوقف ] bağlı.
                        mütevaliyen (A.) [ متواليا ] sürekli olarak.
                        mütevattın (A.) [ متوطن ] yerleşik, yurt tutmuş.
                        mütevâzı (A.) [ متواضع ] alçakgönüllü.
                        mütevâzıyâne (A.-F.) [ متواضيانه ] alçakgönüllülükle.
                        mütevazin (A.) [ متوازن ] oranlı, uyumlu, dengeli.
                        müteveccih (A.) [ متوجه ] dönük, yönelik.
                        müteveccihen (A.) [ 1 [ متوجها .dönük olarak. 2.bir yere gitmek üzere.
                        müteveffâ (A.) [ متوفا ] ölmüş, ölü.
                        mütevekkil (A.) [ متوکل ] tevekkül eden her işini Tanrı’nın iradesine bırakan.
                        mütevellî (A.) [ متولی ] bir vakfın üst yöneticisi.
                        mütevellid (A.) [ 1 [ متولد .doğan. 2.ileri gelen, kaynaklanan.
                        müteverrim (A.) [ متورم ] veremli, verem hastası.
                        müteyakkız (A.) [ متيقظ ] uyanık, teyakkuz durumunda olan.
                        mütezâyid (A.) [ متزاید ] artan, çoğalan.
                        mütezelzil (A.) [ متزلزل ] sarsılan.
                        mütezelzil olmak 1.sarsılmak. 2.bozulmak.
                        müttefik (A.) [ متفق ] birlik olmuş, ittifak yapmış.
                        müttehid (A.) [ متحد ] birleşik.
                        müvekkil (A.) [ موکل ] vekalet veren.
                        müverrah (A.) [ مورخ ] tarihli.
                        müverrih (A.) [ مورخ ] tarihçi, tarih yazarı.
                        müverrihin (A.) [ مورخين ] tarihçiler.
                        müyesser olmak gerçekleşmek.
                        müzaheret (A.) [ مظاهرت ] destek, yardım, arka çıkma.
                        müzahrefat (A.) [ 1 [ مزخرفات .pislikler, süprüntüler, döküntüler.
                        müzakere (A.) [ مذاکره ] görüşme.
                        müzayede (A.) [ مزایده ] açık arttırma.
                        müzehheb (A.) [ مذهب ] altın yaldızlı.
                        müzekker (A.) [ مذکر ] eril.
                        müzevvir (A.) [ مزور ] arabozucu.
                        müzeyyen (A.) [ مزین ] süslü, ziynetli.
                        müzmin (A.) [ مزمن ] kronik, süreğen.
                        [CENTER] [/CENTER]

                        تعليق


                        • #42

                          nâ (F.) [ نا ] olumsuzluk eki.
                          na’l (A.) [ نعل ] nal.
                          na’lbend (A.-F.) [ نعلبند ] nalbant.
                          na’lbur (A.-F.) [ نعلبر ] nalbur.
                          na’lçe (A.-F.) [ نعلچه ] nalça.
                          na’nâ’ (A.) [ نعناع ] nane.
                          na’re (A.) [ نعره ] nara, haykırma.
                          na’ş (A.) [ نعش ] naaş, cenaze.
                          na’t (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
                          nââşnâ (F.) [ نا آشنا ] yabancı.
                          naat (A.) [ 1 [ نعت .övme. 2.Hz. Muhammed’i övücü şiir.
                          nâb (F.) [ ناب ] saf, halis, katışıksız.
                          nâbecâ (F.) [ نابجا ] yersiz.
                          nâbehre (F.) [ 1 [ نابهره .nasipsiz. 2.soysuz.
                          nâbekâr (F.) [ 1 [ نابکار .hayırsız. 2.işe yaramaz.
                          nâbîna (F.) [ نابينا ] kör.
                          nâbûd (F.) [ 1 [ نابود .yok. 2.yokluk. 3.perişan.
                          nabz (A.) [ نبض ] nabız.
                          nabzgîr (A.-F.) [ نبض گير ] nabza göre şerbet veren.
                          343
                          nâcî (A.) [ ناجی ] kurtulan.
                          nâcins (F.-A.) [ ناجنس ] soysuz, cinsi bozuk.
                          nâçâr (F.) [ 1 [ ناچار .çaresiz, sorunda. 2.ister istemez.
                          nâçîz (F.) [ ناچيز ] değersiz, önemsiz.
                          nâdân (F.) [ 1 [ نادان .cahil. 2.hödük.
                          nâdânlık (F.-T.) 1.cahillik. 2.hödüklük.
                          nâdî (A.) [ نادی ] seslenen, çağıran.
                          nâdim (A.) [ نادم ] pişman.
                          nâdim etmek pişman etmek.
                          nâdim olmak pişman olmak.
                          nâdir (A.) [ نادر ] az bulunur.
                          nâdirât (A.) [ نادرات ] az bulunur şeyler.
                          nâdire (A.) [ نادره ] az bulunur.
                          nâdiren (A.) [ نادرا ] nadir olarak.
                          nâehl (F.-A.) [ ناأهل ] ehil olmayan, ehliyetli olmayan.
                          nâf (F.) [ ناف ] göbek.
                          nafaka (A.) [ نفقه ] geçim parası.
                          nâfe (F.) [ 1 [ نافه .ceylanın göbeğinden çıkan misk. 2.sevgilinin saçı.
                          nâfercâm (F.) [ نافرجام ] sonu iyi olmayan, yararsız.
                          nâfıa (A.) [ نافعه ] bayındırlık işleri.
                          nâfıa müdüriyeti bayındırlık müdürlüğü.
                          nâfıa nâzırı bayındırlık bakanı.
                          nâfıa nezareti bayındırlık bakanlığı.
                          344
                          nâfıa vekâleti bayındırlık bakanlığı.
                          nâfile (A.) [ 1 [ نافله .boşuna. 2.nafile namazı, farz dışında kılınan namaz.
                          nâfiz (A.) [ نافذ ] etkileyici, nüfuz edici, işleyici.
                          nâgâh (F.) [ ناگاه ] ansızın.
                          nâgehan (F.) [ ناگهان ] ansızın.
                          nağamât (A.) [ نغمات ] nağmeler.
                          nağme (A.) [ نغمه ] ezgi, melodi.
                          nağz (F.) [ نغز ] güzel, hoş.
                          nâhak (F.-A.) [ ناحق ] haksız.
                          nâhalef (F.-A.) [ ناخلف ] hayırsız evlat.
                          nahçîr (F.) [ نخچير ] av hayvanı.
                          nâhencâr (F.) [ ناهنجار ] doğru olmayan, uygun olmayan.
                          nâhid (F.) [ ناهيد ] Venüs, Çulpan, Zühre.
                          nahif (A.) [ نحيف ] cılız.
                          nâhiye (A.) [ 1 [ ناحيه .yöre, bölge. 2.bucak. 3.taraf.
                          nahl (A.) [ نخل ] hurma ağacı.
                          nahl (A.) [ نحل ] bal arısı.
                          nahlistan (A.-F.) [ نخلستان ] hurmalık.
                          nâhoş (F.) [ ناخوش ] hoş olmayan.
                          nahs (A.) [ نحس ] uğursuzluk.
                          nâhudâ (F.) [ ناخدا ] kaptan.
                          nâhudâ (F.) [ ناخدا ] Allahsız.
                          nâhun (F.) [ ناخن ] tırnak.
                          345
                          nahv (A.) [ 1 [ نحو .sözdizimi. 2.taraf. 3.gibi.
                          nahvet (A.) [ نخوت ] böbürlenme.
                          nahvî (A.) [ نحوی ] gramerci, nahiv uzmanı.
                          nâib (A.) [ 1 [ نائب .vekil. 2.kadı, yargıç.
                          nâil (A.) [ نائل ] erişen, kavuşan, murada eren.
                          nail olmak muradına ermek, kavuşmak, erişmek.
                          nâim (A.) [ نائم ] uyuyan.
                          nâka (A.) [ ناقه ] dişi deve.
                          nakd (A.) [ 1 [ نقد .nakit. 2.madeni para.
                          nakden (A.) [ نقدا ] peşin olarak.
                          nâkes (F.) [ 1 [ ناکس .soysuz, işe yaramaz. 2.pinti, nekes.
                          nâkıs (A.) [ 1 [ ناقص .eksik. 2.eksi.
                          nakış (A.) [ نقش ] desen.
                          nakib (A.) [ 1 [ نقيب .şeyh yardımcısı. 2.reis vekili.
                          nâkil (A.) [ 1 [ ناقل .taşıma, nakil. 2.anlatan, nakleden.
                          nakîsa (A.) [ نقيصه ] kusur.
                          nakîse (A.) [ نقيصه ] kusur.
                          nakkad (A.) [ نقاد ] eleştirmen.
                          nakkal (A.) [ نقال ] nakleden, öykü veya masal anlatan.
                          nakkare (A.) [ 1 [ نقاره .davul. 2.dümbelek.
                          nakl (A.) [ 1 [ نقل .nakil, anlatma. 2.taşıma.
                          nakledilmek 1.anlatılmak. 2.taşınmak.
                          naklen (A.) [ نقلا ] naklederek, nakil yolu ile.
                          346
                          nakletmek 1.anlatmak. 2.taşımak.
                          nakliyat (A.) [ نقليات ] taşımacılık.
                          nakliye (A.) [ نقليه ] taşıma.
                          nakş (A.) [ 1 [ نقش .nakış, desen. 2.resim. 3.duvar resmi.
                          nakşedilmek işlenmek.
                          nakş etmek işlemek.
                          nâkus (A.) [ ناقوس ] çan.
                          nakz (A.) [ 1 [ نقض .yok sayma. 2.bozma, çözme.
                          nâlân (F.) [ نالان ] inleyen.
                          nâlân etmek inletmek.
                          nâlân olmak inlemek.
                          nâle (F.) [ ناله ] inilti.
                          nâlende (F.) [ نالنده ] inleyen.
                          nâm (F.) [ 1 [ نام .ad. 2.adında, adlı. 3.ün, şöhret.
                          nam vermek ad vermek, adlandırmak.
                          nâmahdud (F.-A.) [ نامحدود ] sınırsız.
                          nâmahrem (F.-A.) [ 1 [ نامحرم .mahrem olmayan. 2.nikah düşmeyen kişi.
                          3.yabancı.
                          nâmahsus (F.-A.) [ نامحسوس ] hissedilmeyen.
                          nâmakbul (F.-A.) [ نامقبول ] makbul olmayan.
                          nâmakul (F.-A.)) [ نامعقول ] makul olmayan.
                          nâmalûm (F.-A.) [ نامعلوم ] bilinmeyen.
                          nâmâver (F.) [ نام آور ] ünlü, sanlı.
                          347
                          namaz (F.) [ نماز ] namaz.
                          namazgâh (F.) [ نمازگاه ] namazlık, üstü açık mesçit.
                          nâmberdar (F.) [ نامبردار ] ünlü, sanlı.
                          nâmcû (F.) [ نامجو ] yiğit.
                          nâmdar (F.) [ نامدار ] ünlü, namlı.
                          nâme (F.) [ 1 [ نامه .mektup. 2.kitap.
                          nâme’mûl (F.-A.) [ نامأمول ] umulmayan, beklenmedik.
                          nâmefhûm (F.-A.) [ نامفهوم ] anlaşılmaz.
                          nâmer’î (F.-A.) [ نامرئی ] görülmeyen, görülmez.
                          nâmerd (F.) [ نامرد ] alçak, aşağılık, namert.
                          nâmesbûk (F.-A.) [ نامسبوق ] olmamış, geçmemiş, cereyan etmemiş.
                          nâmına (F.-T.) adına.
                          nâmî (F.) [ نامی ] ünlü, namlı.
                          nâmurad (F.-A.) [ نامراد ] muradına ermemiş.
                          [CENTER] [/CENTER]

                          تعليق


                          • #43
                            nâmus (A.<Yun.) [ 1 [ ناموس .ırz. 2.dürüstlük. 3.yasa.
                            nâmuskâr (A.-F.) [ ناموسکار ] namuslu.
                            namuskârane (A.-F.) [ ناموسکارانه ] namusluca, namuslulara yakışır.
                            nâmüsaid (F.-A.) [ نامساعد ] uygun olmayan.
                            nâmütenahi (F.-A.) [ نامتناهی ] sonsuz, engin.
                            nâmver (F.) [ نامور ] ünlü.
                            namzed (F.) [ 1 [ نامزد .aday. 2.nişanlı.
                            nân (F.) [ نان ] ekmek.
                            nâpâyidar (F.) [ ناپایدار ] kalıcı olmayan.
                            348
                            nâpervâ (F.) [ ناپروا ] korkusuz, pervasız.
                            nâr (A.) [ نار ] ateş.
                            nâr (F.) [ نار ] nar.
                            nârencî (F.) [ نارنجی ] turuncu.
                            nâres (F.) [ نارس ] ham, olgunlaşmamış.
                            nâresâ (F.) [ 1 [ نارسا .ham. 2.uygun olmayan.
                            nârevâ (F.) [ ناروا ] yakışık almaz.
                            narh (F.) [ نرخ ] nark.
                            nâs (A.) [ ناس ] insanlar.
                            nasâra (A.) [ نصارا ] Hıristiyanlar.
                            nasâyih (A.) [ نصایح ] &#246;ğütler.
                            nasib (A.) [ 1 [ نصيب .pay. 2.Tanrı’nın kula verdiği.
                            nasihat (A.) [ نصيحت ] &#246;ğüt.
                            nâsipas (F.) [ ناسپاس ] nank&#246;r.
                            nâsiye (A.) [ ناصيه ] alın.
                            nasrâni (A.) [ نصرانی ] Hıristiyan.
                            nass (A.) [ نص ] kesinlik.
                            nâsûtî (A.) [ ناسوتی ] insanlık ile ilgili.
                            nâşî (A.) [ ناشی ] ileri gelen, kaynaklanan, dolayı.
                            nâşinas (F.) [ ناشناس ] yabancı.
                            nâşir (A.) [ ناشر ] yayıncı.
                            nâtamam (F.-A.) [ ناتمام ] tamamlanmamış, yarım kalmış.
                            nâtık (A.) [ ناطق ] konuşan.
                            349
                            nâtıka (A.) [ ناطقه ] konuşma gücü.
                            nâtıkaperdâz (A.-F.) [ ناطقه پرداز ] düzgün ve etkili konuşan.
                            nats (A.) [ نطس ] nadas.
                            natûk (A.) [ نطوق ] düzgün konuşan.
                            nâtüvân (F.) [ ناتوان ] güçsüz, zayıf.
                            nâv (F.) [ 1 [ ناو .gemi. 2.kayık.
                            nâvdan (F.) [ ناودان ] oluk.
                            nâvek (F.) [ ناوک ] ok.
                            nây (F.) [ 1 [ نای .ney. 2.kamış.
                            nâyçe (F.) [ نایچه ] küçük ney.
                            nâyî (F.) [ نایی ] neyzen.
                            nâyzen (F.) [ نایزن ] neyzen.
                            naz (F.) [ 1 [ ناز .işve, cilve. 2.kapris. 3.naz.
                            naza çekmek nazlanmak.
                            nâzan (F.) [ نازان ] nazlı.
                            nazar (A.) [ 1 [ نظر .bakış. 2.ilgi g&#246;sterme, iltifat etme. 3. bakış açısı.
                            nazaran (A.) [ نظرا ] g&#246;re, nispetle, bakılırsa.
                            nazargâh (A.-F.) [ 1 [ نظرگاه .bakış yeri. 2.bakılan yer.
                            nazar-ı şübhe [ نظر شبهه ] şüpheli g&#246;z, şüpheli bakış.
                            nazarında (A.-T.) g&#246;re, fikrince, g&#246;zünde.
                            nazarî (A.) [ نظری ] teorik.
                            nazariyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
                            nazariye (A.) [ نظریه ] teori.
                            350
                            nazariyyat (A.) [ نظریات ] teoriler, nazariyeler.
                            nâzende (F.) [ نازنده ] nazlı.
                            nâzenin (F.) [ 1 [ نازنين .nazlı. 2.narin.
                            nâzım (A.) [ 1 [ ناظم .düzenleyen. 2.nazmeden.
                            nâzır (A.) [ 1 [ ناظر .bakan. 2.nezaret eden.
                            nâzırlık (A.-T.) bakanlık.
                            nazif (A.) [ نظيف ] temiz.
                            nâzik (F.) [ 1 [ نازک .ince. 2.kibar.
                            nâzikâne (F.) [ نازکانه ] kibarca, nazikçe.
                            nâzil (A.) [ نازل ] inen.
                            nâzil olmak inmek.
                            nazile (A.) [ 1 [ نازله .nezle. 2.inmiş. 3.sıkıntı.
                            nazîr (A.) [ نظير ] benzer.
                            nazm (A.) [ 1 [ نظم .dizme. 2.düzenleme, tertip etme. 3.vezinli ve kafiyeli s&#246;z
                            s&#246;yleme.
                            nazmen (A.) [ نظما ] manzum olarak.
                            nâzperver (F.) [ نازپرور ] nazlı, naz eden.
                            nâzperverde (F.) [ نازپرورده ] nazlı, naz içinde büyümüş.

                            nebât (A.) [ نبات ] bitki.
                            nebat (F.) [ نبات ] n&#246;bet şekeri.
                            nebâtât (A.) [ 1 [ نباتات .bitkiler. 2.botanik.
                            nebatî (A.) [ نباتی ] bitkisel.
                            neberd (F.) [ نبرد ] savaş.
                            nebî (A.) [ نبی ] peygamber.
                            nebîre (A.) [ نبيره ] torun.
                            necabet (A.) [ نجابت ] soyluluk.
                            necâset (A.) [ نجاست ] pislik.
                            necîb (A.) [ نجيب ] soylu, asil, kişizade.
                            necîs (A.) [ نجيس ] pis.
                            necm (A.) [ نجم ] yıldız.
                            nedâmet (A.) [ ندامت ] pişmanlık.
                            nedâmet getirmek pişman olmak.
                            nedim (A.) [ 1 [ ندیم .padişahların ve yüksek rütbeli devlet ricalinin sohbet
                            arkadaşı. 2.güzel hikaye anlatan.
                            nedret (A.) [ ندرت ] azlık.
                            nef’ (A.) [ نفع ] çıkar, yarar.
                            nefâis (A.) [ نفائس ] değerli ve nefis eserler.
                            nefâset (A.) [ نفاست ] nefislik.
                            nefer (A.) [ 1 [ نفر .kişi. 2.asker.
                            nefh etmek nefes vermek, kazandırmak.
                            nefha (A.) [ نفحه ] üfürme.
                            nefîr (A.) [ نفير ] boynuzdan yapılmış boru.
                            nefrin (F.) [ نفرین ] lanet, ilenç.
                            nefs (A.) [ 1 [ نفس .nefis, can. 2.kendi. 3.iç.
                            nefs- i emmâre [ نفس اماره ] k&#246;tülükleri emreden nefis.
                            nefs-i (A.-F.) [ نفس ] içinde.
                            nefsî (A.) [ 1 [ نفسی .nefis ile ilgili. 2.subjektif.
                            neftî (F.) [ نفتی ] petrol yeşili.
                            nefy (A.) [ ] sürgün.
                            nehâr (A.) [ نهار ] gündüz.
                            nehârî (A.) [ نهاری ] yatılı olmayan okul.
                            nehc (A.) [ 1 [ نهج .yol. 2.kast teşkilatı.
                            neheng (F.) [ نهنگ ] timsah.
                            nehiy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
                            nehr (A.) [ نهر ] ırmak, nehir.
                            nehy (A.) [ 1 [ نهی .olumsuzluk. 2.yasaklama.
                            nehy etmek yasaklamak.
                            nejad (F.) [ نژاد ] soy, ırk.
                            nekahet (A.) [ نقاهت ] hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş d&#246;nemi.
                            nekbet (A.) [ 1 [ نکبت .talihsizlik. 2.felaket.
                            nekes (F.) [ 1 [ نکس .hayırsız. 2.elisıkı.
                            nem (F.) [ نم ] rutubet.
                            nemâ (A.) [ 1 [ نما .gelişme, büyüme, serpilme. 2.faiz.
                            nemed (F.) [ نمد ] keçe.
                            nemedpûş (F.) [ نمدپوش ] derviş.
                            nemek (F.) [ نمک ] tuz.
                            neml (A.) [ نمل ] karınca.
                            nemnâk (F.) [ نمناک ] nemli.
                            neng (F.) [ ننگ ] ar, utanma.
                            nerd (F.) [ نرد ] tavla.
                            nerm (F.) [ نرم ] yumuşak.
                            nermin (F.) [ نرمين ] yumuşak.
                            nesc (A.) [ نسج ] doku.
                            neseb (A.) [ نسب ] soy.
                            nesh (A.) [ 1 [ نسخ .hükümsüz kılma. 2.nesih yazı.
                            nesîm (F.) [ نسيم ] meltem, esinti.
                            nesl (A.) [ نسل ] kuşak, nesil.
                            nesr (A.) [ نثر ] düzyazı.
                            nesren (A.) [ نثرا ] düzyazı ile.
                            nesrin (F.) [ نسرین ] yaban gülü.
                            nessac (A.) [ نساج ] dokumacı.
                            nesteren (F.) [ نسترن ] yaban gülü.
                            neş’et (A.) [ نشئت ] kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
                            neş’et etmek kaynaklanmak, ileri gelmek.
                            neşat (A.) [ نشاط ] sevinç.
                            neşîde (A.) [ 1 [ نشيده .şiir. 2.besteli ve güfteli eser.
                            neşr (A.) [ 1 [ نشر .yayma. 2.yayınlama. 3.yayınlanma.
                            neşr etmek 1.yaymak. 2.yayınlamak.
                            neşr olunmak yayınlanmak.
                            neşriyat (A.) [ نشریات ] yayın.
                            neşv ü nemâ (A.) [ نشو و نما ] serpilme, gelişme, büyüme.
                            neşv ü nemâ bulmak gelişmek, yayılmak.
                            neşve (A.) [ نشوه ] sevinç.
                            neşvedâr (A.-F.) [ نشوه دار ] neşeli.
                            neşveyâb olmak neşelenmek.
                            netâic (A.) [ نتائج ] sonuçlar.
                            netîce (A.) [ نتيجه ] sonuç.
                            netice çıkarmak sonuç çıkarmak, sonuca varmak.
                            netîcepezîr olmak sonuçlanmak.
                            nev (F.) [ 1 [ نو .yeni. 2.taze, k&#246;rpe.
                            nev’ (A.) [ نوع ] tür, nevi, çeşit.
                            nev’an mâ (A.) [ نوعا ما ] bir bakıma.
                            nevâ (F.) [ نوا ] ses.
                            nevâde (F.) [ نواده ] torun.
                            [CENTER] [/CENTER]

                            تعليق


                            • #44
                              nevâdir (A.) [ نوادر ] nadir olan değerli eşyalar.
                              nevâle (A.) [ 1 [ نواله .kısmet. 2.azık.
                              nevâz (F.) [ نواز ] okşayan.
                              nevâziş (F.) [ نوازش ] okşama.
                              nevâziş eylemek okşamak.
                              nevbahar (F.) [ نوبهار ] ilkbahar.
                              nevbet (A.) [ نوبت ] sıra, n&#246;bet.
                              nevcivan (F.) [ نوجوان ] delikanlı, genç.
                              nevdevlet (F.-A.) [ نودولت ] sonradan g&#246;rme.
                              neve (F.) [ نوه ] torun.
                              nevha (A.) [ نوحه ] ağıt.
                              nevi (A.) [ نوع ] tür, çeşit.
                              nevid (F.) [ نوید ] müjde.
                              nevin (F.) [ نوین ] yeni.
                              nevm (A.) [ نوم ] uyku.
                              nevmîd (F.) [ نوميد ] umutsuz.
                              nevmîd etmek umutsuzluğa düşürmek.
                              nevmîd olmak umutsuzluğa kapılmak.
                              nevnihal (F.) [ نونهال ] genç fidan.
                              nevres (F.) [ نورس ] yeti yetişmiş.
                              nevruz (F.) [ 1 [ نوروز .yeni gün. 2.nevruz.
                              nevruziye (F.-A.) [ نوروزیه ] nevruz için yazılan kaside.
                              nevzad (F.) [ 1 [ نوزاد .yeni doğmuş. 2.bebek.
                              neyistan (F.) [ نيستان ] sazlık, kamışlık.
                              neyzâr (F.) [ نيزار ] sazlık, kamışlık.
                              neyzen (F.) [ نيزن ] ney üfleyen.
                              nez’ edilmek (A.-T.) ayırılmak, çekip atılmak, s&#246;külmek.
                              nez’ (A.) [ 1 [ نزع .can çekişme. 2.s&#246;kme, koparma, zorla alma.
                              nez’ eylemek ayırmak, çekip atmak, s&#246;kmek, koparmak.
                              nezâfet (A.) [ نظافت ] temizlik.
                              nezâket (Osmanlıca>A.) [ 1 [ نزاکت .incelik. 2.hassaslık.
                              nezâret (A.) [ 1 [ نظارت .nazırlık. 2.g&#246;zetme.
                              nezd (F.) [ 1 [ نزد .yan, yanı. 2.kat.
                              nezih (A.) [ نزیه ] temiz.
                              nezr (A.) [ نذر ] adak.
                              nezr etmek adamak.

                              nısf (A.) [ نصف ] yarı, yarım.
                              nısf -ı ahîr [ نصف اخير ] son yarısı.
                              nısfunnehâr (A.) [ نصف النهار ] meridyen.

                              niam (A.) [ نعم ] nimetler.
                              nida etmek seslenmek.
                              nidâ eylemek seslenmek, duyurmak.
                              nidâ’ (A.) [ نداء ] ses.
                              nifâk (A.) [ نفاق ] ikiyüzlülük.
                              nigâh (F.) [ نگاه ] bakış.
                              nigâh eylemek bakmak.
                              nigâr (F.) [ 1 [ نگار .sevgili. 2.resim.
                              nigeh (F.) [ نگه ] bakış.
                              nigîn (F.) [ 1 [ نگين .yüzük. 2.yüzük kaşı. 3.mühür.
                              nihâd (F.) [ نهاد ] yaratılış, tabiat.
                              nihâl (F.) [ نهال ] fidan.
                              nihân (F.) [ 1 [ نهان .gizli. 2.gizlice.
                              nihan olmak gizlenmek, saklanmak, kaybolmak.
                              nihayet (A.) [ نهایت ] son.
                              nihayet bulmak sona ermek.
                              nijâd (F.) [ نژاد ] soy.
                              nîk (F.) [ نيک ] iyi, güzel.
                              nikab (A.) [ نقاب ] peçe.
                              nikbin (F.) [ نيکبين ] iyimser.
                              nilgun (F.) [ نيلگون ] lacivert.
                              nîm (F.) [ 1 [ نيم .yarı. 2.yarım. 3.buçuk.
                              nîm muzlim (F.-A.) [ نيم مظلم ] loş.
                              nîm cahilî (F.-A.) [ نيم جاهلی ] yarıcahil, yarı cahilî.
                              nimet (A.) [ 1 [ نعمت .iyilik. 2.yiyecek.
                              nîm resmî (F.-A.) [ نيم رسمی ] yarı resmî.
                              nîreng (F.) [ 1 [ نيرنگ .afsun. 2.hile, düzen.
                              nisâ (A.) [ نسا ] kadınlar.
                              nisâb (A.) [ 1 [ نصاب .aranan sınır. 2.sermaye.
                              nisâr (A.) [ نثار ] saçma.
                              nisâr etmek saçmak.
                              nisbet (A.) [ 1 [ نسبت .oran. 2.oranla.
                              nisbî (A.) [ نسبی ] g&#246;receli.
                              nisvân (A.) [ نسوان ] kadınlar.
                              nisyân (A.) [ 1 [ نسيان .unutma. 2.unutulma.
                              nişan (F.) [ 1 [ نشان .iz. 2.belirti. 3.nişan yeri. 4.devlet madalyası.
                              nişâne (F.) [ نشانه ] belirti, işaret.
                              nişangâh (F.) [ نشانگاه ] nişan tahtası.
                              nişîn (F.) [ نشين ] oturan.
                              niyâbet (A.) [ نيابت ] naiplik, vekillik.
                              niyâm (F.) [ نيام ] kın.
                              niyâz (F.) [ 1 [ نياز .yalvarma. 2.dua.
                              niyâz etmek 1.yalvarmak. 2.rica etmek.
                              niyâzmend (F.) [ نيازمند ] muhtaç.
                              niyyet (A.) [ نيت ] niyet.
                              nizâ (A.) [ نزاع ] kavga, çekişme.
                              nizâm (A.) [ نظام ] düzen.
                              nizâm bulmak düzene girmek.
                              nizâmname (A.-F.) [ نظام نامه ] tüzük.
                              nîze (F.) [ 1 [ نيزه .mızrak. 2.süngü.

                              nohudî (F.) [ نخودی ] nohut rengi.
                              noksân (A.) [ 1 [ نقصان .eksiklik. 2.kusur. 3.eksik.
                              nokta-i nazar [ نقطهء نظر ] g&#246;rüş açısı, bakım.

                              nuhbe (A.) [ نخبه ] seçkin.
                              nukât (A.) [ نقاط ] noktalar, hususlar.
                              nukud (A.) [ نقود ] nakitler.
                              nukûş (A.) [ نقوش ] nakışlar, işlemeler.
                              nur (A.) [ نور ] ışık.
                              nuranî (A.) [ نورانی ] nurlu, ışıklı.
                              nush (A.) [ نصح ] &#246;ğüt, nasihat.
                              nusrat vermek üstünlük vermek.
                              nusret (A.) [ 1 [ نصرت .Tanrı’nın yardımı. 2.üstünlük.
                              nûş etmek içmek.
                              nûşin (F.) [ نوشين ] tatlı.
                              nutfe (A.) [ نطفه ] sperma.
                              nutk (A.) [ 1 [ نطق .nutuk, s&#246;ylev. 2.konuşma.
                              nuzzâr (A.) [ نظار ] nazırlar.

                              nübüvvet (A.) [ نبوت ] peygamberlik.
                              nücum (A.) [ 1 [ نجوم .yıldızlar. 2.astoroloji.
                              nüfus (A.) [ 1 [ نفوس .nefisler. 2.insanlar.
                              nüfuz (A.) [ 1 [ نفوذ .etki etme, işleme. 2.etki gücü.
                              nüfuz etmek işlemek, etki etmek.
                              nükhet (A.) [ نکهت ] koku.
                              nükte (A.) [ نکته ] ince anlam.
                              nüktedan (A.-F.) [ نکته دان ] zarif insan, nükteli s&#246;zler bilen.
                              nümayan (F.) [ نمایان ] g&#246;rünen.
                              nümayan olmak g&#246;rünmek.
                              nümayiş (F.) [ نمایش ] g&#246;steri.
                              nümune (F.) [ نمونه ] &#246;rnek.
                              nüsah (A.) [ نسخ ] nüshalar.
                              nüsha (A.) [ 1 [ نسخه .yazılı belge. 2.muska. 3.süreli yayın sayısı.
                              nüve (A.) [ نوه ] çekirdek.
                              nüvid (F.) [ نوید ] müjde.
                              nüzhet (A.) [ نزهت ] gezinti, gezip dolaşma.
                              nüzul (A.) [ 1 [ نزول .inme. 2.felç. 3.konaklama
                              [CENTER] [/CENTER]

                              تعليق


                              • #45
                                &#246;mr (A.) [ عمر ] &#246;mür.

                                &#246;rf (A.) [ عرف ] gelenek, âdet.
                                &#246;rfen (A.) [ عرفا ] geleneğe g&#246;re.
                                &#246;rfî (A.) [ عرفی ] geleneksel.
                                &#246;rfî idare [ عرفی اداره ] sıkıy&#246;netim.
                                &#246;rfiyyât (A.) [ عرفيات ] gelenekle ilgili şeyler.

                                &#246;şr (A.) [ 1 [ عشر .onda bir. 2.&#246;şür vergisi.

                                &#246;zr (A.) [ 1 [ عذر .&#246;zür. 2.bahane. 3.engel.
                                &#246;zrhâh (A.-F.) [ عذرخواه ] &#246;zür dileyen
                                [CENTER] [/CENTER]

                                تعليق

                                يعمل...
                                X