إعـــــــلان

تقليص
لا يوجد إعلان حتى الآن.

العثمانية القديمة

تقليص
X
 
  • تصفية - فلترة
  • الوقت
  • عرض
إلغاء تحديد الكل
مشاركات جديدة

  • #61
    vâride (A.) [ 1 [ وارده .gelen, ulaşan. 2.akla gelen.
    vâris (A.) [ وارث ] mirasçı.
    varta (A.) [ 1 [ ورطه .uçurum. 2.tehlike.
    vârûn (F.) [ وارون ] ters, başaşağı.
    vârûne (F.) [ وارونه ] ters, başaşağı.
    vasat (A.) [ 1 [ وسط .orta. 2.ortalama.
    vasatî (A.) [ 1 [ وسطی .ortalama. 2.orta.
    vasf (A.) [ 1 [ وصف .nitelik, özellik. 2.övgü.
    vâsıl (A.) [ واصل ] ulaşan, kavuşan, gelen.
    vâsıl olmak ulaşmak, kavuşmak.
    vâsıta (A.) [ 1 [ واسطه .aracı. 2.araç, alet.
    vâsi’ (A.) [ 1 [ واسع .geniş. 2.yaygın. 3.kapsamlı. 4.enli. 5.bol.
    vasiyyet (A.) [ وصيت ] vasiyet.
    vasiyyetnâme (A.-F.) [ وصيت نامه ] vasiyet mektubu.
    vasl (A.) [ 1 [ وصل .ulaşma. 2.kavuşma, vuslat. 3.bağlama, ulama.
    vassaf (A.) [ وصاف ] öven, anlatan, tavsif eden.
    vassal (A.) [ وصال ] ulaştıran.
    vatan (A.) [ وطن ] yurt.
    vatandaş (A.-T.) [ وطنداش ] yurttaş.
    vatanî (A.) [ وطنی ] yurt ile ilgili.
    vatanperver (A.-F.) [ وطن پرور ] yurtsever.
    vatanperverâne (A.-F.) [ وطن پرورانه ] yurtseverce.
    vâveylâ (A.) [ 1 [ واویلا .yazık, eyvahlar olsun. 2.çığlık.
    vâveylâ düşmek çığlıklar atılmak.
    vâye (F.) [ وایه ] kısmet.
    vaz’ (A.) [ 1 [ وضع .koyma, konulma. 2.bırakma. 3.atama. 4.durum, konum.
    vaz’ -ı haml [ وضع حمل ] doğum.
    vaz’ -ı kadîm [ وضع قدیم ] eski konum, eski durum.
    vaz’ -ı yed [ وضع ید ] el koyma.
    vaz’ -ı yed edilmek el konulmak.
    vaz’ -ı yed etmek el koymak.
    vaz’ etmek koymak.
    vaz’an (A.) [ وضعا ] konumu bakımından.
    vazâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
    vâzı’ (A.) [ 1 [ واضع .koyan, koyucu. 2.hazırlayıcı.
    vâzıh (A.) [ واضح ] açık, net.
    vâzıhan (A.) [ واضحا ] açıkça, açık olarak.
    vazî' (A.) [ 1 [ وضيع .alçak, aşağı. 2.mütevazi.
    vazîfe (A.) [ 1 [ وظيفه .görev. 2.ödev.
    vazîfedâr (A.-F.) [ وظيفه دار ] görevli.
    vazîfeşinas (A.) [ وظيفه شناس ] görevine düşkün.
    vaziyet (A.) [ وضعيت ] durum, konum.

    vebâl (A.) [ وبال ] günah.
    vecâhet (A.) [ وجاهت ] yüz güzelliği.
    vecd (A.) [ وجد ] coşku.
    vecdâver (A.-F.) [ وجدآور ] coşkulu, heyecanlandıran.
    vech (A.) [ 1 [ وجه .yüz. 2.sebep, ilgi, münasebet, vasıta. 3.yüzey.
    veche (A.) [ 1 [ وجهه .yüz. 2.yön, taraf.
    vecîbe (A.) [ وجيبه ] yapılması gereken, görev.
    vecîz (A.) [ وجيز ] özlü.
    vecîze (A.) [ وجيزه ] özdeyiş.
    vedâ (A.) [ وداع ] ayrılış, ayrılma.
    vedâyi’ (A.) [ ودایع ] emanetler.
    vedîa (A.) [ ودیعه ] emanet.
    vefâ (A.) [ 1 [ وفا .sözünde durma. 2.dostluğu sürdürme.
    vefâ etmek sözünde durmak, vefa göstermek.
    vefâdâr (A.-F.) [ وفادار ] vefalı.
    vefâkâr (A.-F.) [ وفاکار ] vefalı.
    vefât (A.) [ وفات ] ölüm.
    vefât etmek ölmek.
    vefeyât (A.) [ وفيات ] ölümler.
    vefk (A.) [ 1 [ وفق .uyum. 2.uygun.
    vegayrühü (A.) [ وغيره ] ondan başka.
    vegayrühüm (A.) [ وغيرهم ] ondan başkaları.
    veh (F.-A.) [ وه ] vah.
    vehb (A.) [ وهب ] bağış, vergi.
    vehbî (A.) [ وهبی ] Tanrı vergisi.
    vehelümmecerrâ (A.) [ و هلم جری ] var gerisini kıyas et.
    vehhâb (A.) [ وهاب ] çok bağışlayıcı Tanrı.
    vehhâbiyyet (A.) [ وهابيت ] vehhâbîlik.
    vehhâbiyyûn (A.) [ وهابيون ] vehhâbîler.
    vehim (A.) [ وهم ] kuruntu.
    vehleten (A.) [ وهلة ] ansızın.
    vehm (A.) [ وهم ] kuruntu.
    vehmî (A.) [ وهمی ] kuruntuya dayalı, evham üstüne kurulmuş.
    vehmnâk (A.-F.) [ وهمناک ] kuruntulu.
    veillâ (A.) [ والا ] yoksa, aksi takdirde.
    vekâhat (A.) [ وقاحت ] arsızlık, utanmazlık, hayasızlık.
    vekâlet (A.) [ 1 [ وکالت .vekillik. 2.bakanlık. 3.avukatlık.
    vekâleten (A.) [ وکالة ] vekil olarak.
    vekâletnâme (A.-F.) [ وکالت نامه ] vekillik belgesi.
    vekâletpenâh (A.-F.) [ وکالت پناه ] sadrazam.
    vekâyi’ (A.) [ 1 [ وقایع .olaylar. 2.savaşlar.
    vekıs’alâhâzâ (A.) [ وقس علی هذا ] bununla kıyasla.
    [CENTER] [/CENTER]

    تعليق


    • #62
      vekil (A.) [ 1 [ وکيل .avukat. 2.biri tarafından yetki verilmiş. 3.bakan.
      velâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
      velâyet (A.) [ 1 [ ولایت .velîlik. 2.dostluk. 3.otorite.
      velev (A.) [ ولو ] olsa da.
      velhâsıl (A.) [ والحاصل ] kısaca, sözün kısası.
      velî (A.) [ 1 [ ولی .ermiş, velî. 2.çocuktan sorumlu olan.
      velî (F.) [ ولی ] ama, fakat.
      velîahd (A.) [ وليعهد ] veliaht.
      velîk (F.) [ وليک ] ama, ancak.
      velîkin (F.) [ وليکن ] ama, ancak.
      velîme (A.) [ 1 [ وليمه .ziyafet. 2.düğün.
      velûd (A.) [ 1 [ ولود .doğurgan. 2.üretken.
      velvele (A.) [ ولوله ] gürültü patırtı.
      verâ (A.) [ ورا ] öte.
      verâset (A.) [ وراثت ] varislik.
      verd (A.) [ ورد ] gül.
      verem (A.) [ 1 [ ورم .şişkinlik, şiş. 2.verem, tüberküloz.
      verese (A.) [ ورثه ] varisler, mirasçılar.
      verîd (A.) [ ورید ] toplardamar.
      vesâik (A.) [ وثائق ] belgeler.
      vesâil (A.) [ وسائل ] sebepler.
      vesâit (A.) [ 1 [ وسائط .araçlar. 2.aracılar.
      vesâtet (A.) [ وساطت ] aracılık.
      vesâyâ (A.) [ وصایا ] vasiyetler.
      vesîka (A.) [ وثيقه ] belge.
      vesîle (A.) [ 1 [ وسيله .sebep, bahane. 2.yol.
      vesme (A.) [ وسمه ] rastık.
      vesvese (A.) [ وسوسه ] kuruntu.
      veş (F.) [ وش ] gibi.
      veşak (A.) [ وشق ] vaşak.
      veted (A.) [ وتد ] kazık.
      veter (A.) [ 1 [ وتر .kiriş. 2.saz teli.
      vetîre (A.) [ 1 [ وتيره .üslup. 2.süreç. 3.dar yol.
      veyl (A.) [ ویل ] yazık, yazıklar olsun, eyvahlar olsun.
      vezâif (A.) [ وظائف ] görevler, ödevler.
      vezân (F.) [ وزان ] esen.
      vezâret (A.) [ وزارت ] vezirlik.
      vezîr (A.) [ وزیر ] eskiden bakanlık görevini üstlenen kişi.
      vezn (A.) [ وزن ] ağırlık.
      vezne (A.) [ 1 [ وزنه .ağırlık. 2.tartı. 3.para gişesi.
      veznedâr (A.-F.) [ وزنه دار ] gişe görevlisi.

      vicâhen (A.) [ وجاها ] yüzleşerek, yüzüne karşı.
      vicâhî (A.) [ وجاهی ] yüzyüze.
      vicdân (A.) [ وجدان ] iyi ile kötüyü ayırt edip değerlendirme duygusu.
      vicdânen (A.) [ وجدانا ] vicdan bakımından.
      vidâd (A.) [ 1 [ وداد .sevgi. 2.dostluk.
      vikâye (A.) [ وقایه ] koruma.
      vikâye etmek korumak, esirgemek, kayırmak.
      vilâdet (A.) [ 1 [ ولادت .doğum. 2.doğum günü.
      vilâyât (A.) [ ولایات ] vilayetler.
      vildân (A.) [ 1 [ ولدان .bebekler. 2.köleler.
      vîrân (F.) [ 1 [ ویران .yıkık, harap olmuş. 2.yıkıntı, harabe.
      vîrân etmek yıkmak, harap etmek.
      vîrân olmak 1.yıkılmak, harap olmak. 2.perişan olmak.
      vîrâne (F.) [ ویرانه ] yıkıntı alan, harap yer, harap bina.
      vîrânî (F.) [ ویرانی ] haraplık.
      vird (A.) [ ورد ] dua.
      vird etmek dua etmek.
      visâk (A.) [ وثاق ] antlaşma.
      visâl (A.) [ 1 [ وصال .ulaşma, varma. 2.kavuşma, vuslat.

      vufûr (A.) [ وفور ] bolluk.
      vuhûş (A.) [ 1 [ وحوش .vahşiler. 2.yaban hayvanları.
      vukû bulmak meydana gelmek, cereyan etmek, gerçekleşmek.
      vukû’ (A.) [ وقوع ] meydana gelme, cereyan etme.
      vukûât (A.) [ 1 [ وقوعات .olaylar. 2.polisiye olaylar.
      vukûf (A.) [ وقوف ] bir konu hakkında geniş bilgi sahibi olma.
      vukufsuz (A.-T.) bilgisiz.
      vuskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
      vusla (A.) [ 1 [ وصله .ek. 2.yama.
      vuslat (A.) [ 1 [ وصلت .ulaşma. 2.kavuşma.
      vustâ (A.) [ وسطی ] orta, iç.
      vusûl (A.) [ وصول ] ulaşma, gelme.
      vusûl eylemek gelmek, ulaşmak.
      vuzû (A.) [ وضوء ] abdest.
      vuzûh (A.) [ وضوح ] açıklık.

      vücûb (A.) [ وجوب ] gereklilik.
      vücûd (A.) [ 1 [ وجود .varlık. 2.beden. 3.var oluş.
      vücûd bulmak meydana gelmek, oluşmak.
      vücûh (A.) [ 1 [ وجوه .yüzler. 2.şekiller, tarzlar. 3.yüzeyler. 4.ileri gelenler.
      vüfûd (A.) [ وفود ] elçiler.
      vüfûr (A.) [ وفور ] bolluk.
      vükelâ (A.) [ 1 [ وکلا .vekiller. 2.bakanlar.
      vülât (A.) [ ولات ] valiler.
      vürûd (A.) [ ورود ] giriş, geliş.
      vürûd etmek girmek, gelmek.
      vüs’ (A.) [ 1 [ وسع .genişlik. 2.kapasite. 3.takat.
      vüs’at (A.) [ 1 [ وسعت .genişlik. 2.kapasite. 3.parasal yeterlik. 4.genlik.
      vüskâ (A.) [ وثقی ] sağlam.
      vüsûk (A.) [ 1 [ وثوق .sağlamlık. 2.güvenilirlik.
      vüzerâ (A.) [ وزرا ] vezirler.
      [CENTER] [/CENTER]

      تعليق


      • #63
        yâ (A.) [ یا ] ey.
        yâb (F.) [ یاب ] bulan.
        yâbis (A.) [ یابس ] kuru.
        yâd (F.) [ 1 [ یاد .hatırlama. 2.gönül, hatır. 3.anı, hatıra.
        yâd edilmek anılmak, hatırlanmak.
        yâd etmek anmak, hatırlamak.
        yâdgâr (F.) [ 1 [ یادگار .anı. 2.hatıra.
        yadigâr bk. yâdgâr.
        yağmâ (F.) [ یغما ] talan, çapul.
        yağma eylemek talan etmek, yağmalamak.
        yağmâger (F.) [ یغماگر ] yağmacı.
        yah (F.) [ یخ ] buz.
        yahbeste (F.) [ یخ بسته ] buzlanmış, donmuş.
        yâhud (F.) [ یاخود ] yahut.
        yâis (A.) [ یائس ] umutsuz.
        yakaza (A.) [ یقظه ] uyanıklık.
        yakîn (A.) [ یقين ] kesin bilgi.
        yakînen (A.) [ یقينا ] kesin olarak.
        yâkût (A.) [ 1 [ یاقوت .yakut. 2.dudak.
        yakzân (A.) [ یقظان ] uyanık.
        yâl (F.) [ 1 [ یال .yele. 2.boyun.
        yâleyte (A.) [ یا ليت ] keşke.
        yâr (F.) [ 1 [ یار .dost. 2.sevgili. 3.arkadaş.
        yârâ (F.) [ یارا ] güç.
        yârân (F.) [ یاران ] dostlar, arkadaşlar.
        yârî (F.) [ 1 [ یاری .dostluk. 2.yardım.
        yâsemen (F.) [ یاسمن ] yasemin.
        yâve (F.) [ یاوه ] zırva, saçma.
        yâvegû (F.) [ یاوه گو ] zırvalayan, saçmalayan.
        yâver (F.) [ یاور ] yardımcı.
        yâzdeh (F.) [ یازده ] onbir.

        ye’s (A.) [ یأس ] umutsuzluk.
        ye’sefzâ (A.-F.) [ یأس افزا ] üzücü.
        yebânî (F.) [ 1 [ یبانی .yabanıl. 2.ürkek. 3.kaba.
        yed (A.) [ 1 [ ید .el. 2.güç.
        yegân (F.) [ یگان ] birler.
        yegân yegân (F.) [ یگان یگان ] bir bir, tek tek.
        yegâne (F.) [ یگانه ] biricik.
        yegânegî (F.) [ یگانگی ] birlik, teklik.
        yek (F.) [ یک ] bir.
        yekbeyek (F.) [ یک بيک ] bir bir, birer birer.
        yekcihet (F.-A.) [ 1 [ یک جهت .tek yön. 2.aynı görüşlü.
        yekcins (F.-A.) [ یک جنس ] aynı türden.
        yekdîger (F.) [ یک دیگر ] birbiri.
        yekdil (F.) [ یک دل ] bir gönül.
        yeknazarda (F.-A.-T.) ilk bakışta, bir bakışta.
        yekpâre (F.) [ 1 [ یک پاره .tek parça. 2.bütün.
        yeksân (F.) [ 1 [ یکسان .bir şekilde. 2.birlikte.
        yekseviye (F.-A.) [ یک سویه ] aynı düzeyde, eşit seviyeli.
        yekşenbe (F.) [ یک شنبه ] pazar.
        yektene (F.) [ یک تنه ] tek başına.
        yekûn (A.) [ یکون ] toplam.
        yel (F.) [ یل ] yiğit.
        yeldâ (F.) [ یلدا ] uzun.
        yemîn (A.) [ 1 [ یمين .sağ, sağ yön. 2.ant, yemin.
        yesâr (A.) [ یسار ] sol, sol taraf.
        yesîr (A.) [ یسير ] kolay.
        yetîm (A.) [ یتيم ] biricik, tek. 2.yetim.
        yetîme (A.) [ یتيمه ] yetim kız çocuğu.
        yetîmhâne (A.-F.) [ یتيم خانه ] yetimler evi.
        yevâkît (A.) [ یواقيت ] yakutlar.
        yevm (A.) [ یوم ] gün.
        yevmenfeyevmen (A.) [ یوما فيوما ] günden güne.
        yevmî (A.) [ یومی ] günlük, gündelik.
        yevmiyye (A.) [ یومی ] gündelik ücret.
        yezdân (F.) [ یزدان ] Tanrı.

        yubûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
        yûğ (F.) [ یوغ ] boyunduruk.
        yûz (F.) [ یوز ] pars.

        yübûset (A.) [ یبوست ] kuruluk.
        yümkin (A.) [ یمکن ] mümkün, olabilir, olası.
        yümn (A.) [ یمن ] uğur.
        yümnâ (A.) [ یمنی ] sağ taraf.
        yümnî (A.) [ یمنی ] uğurlu.
        yüsr (A.) [ 1 [ یسر .kolaylık. 2.zenginlik.
        yüsrâ (A.) [ یسری ] sol taraf
        [CENTER] [/CENTER]

        تعليق


        • #64

          za’f (A.) [ ضعف ] zayıflık, zaaf.
          za’f gelmek zayıflamak.
          za’ferân (A.) [ زعفران ] safran.
          za’fî (A.) [ ضعفی ] zayıflıkla ilgili, zaaf ile ilgili.
          za’fiyyet (A.) [ ضعفيت ] zayıflık, zafiyet.
          zâbıta (A.) [ ضابطه ] güvenlik görevlisi.
          zâbih (A.) [ ذابح ] boğazlayan.
          zâbit (A.) [ ضابط ] subay.
          zâbitân (A.-F.) [ ضابطان ] subaylar.
          zabt (A.) [ 1 [ ضبط .tutma. 2.ele geçirme. 3.kavrama.
          zabt edilmek ele geçirilmek.
          zabt etmek ele geçirmek.
          zabtiye nâzırı emniyet genel müdürü.
          zabtiye nezâreti emniyet genel müdürlüğü.
          zabtiyye (A.) [ ضبطيه ] güvenlik güçleri, polis, jandarma.
          zabtnâme (A.-F.) [ ضبط نامه ] tutanak, zabıt yazısı.
          zabtürabt (A.) [ ضبط و ربط ] disiplin.
          zâc (A.) [ زاج ] göztaşı.
          zâd (A.) [ زاد ] azık.
          zâd (F.) [ 1 [ زاد .doğmuş. 2.doğum.
          zâde (F.) [ 1 [ زاده .doğmuş. 2.evlat.
          zâdegân (F.) [ زادگان ] soylular, aristokratlar.
          zâdgegânlık satmak soyluluk taslamak.
          zafer (A.) [ ظفر ] üstünlük kazanma.
          zaferyâb (A.-F.) [ ظفریاب ] üstünlük kazanan, muzaffer olan.
          zaferyâb olmak üstünlük kazanmak, muzaffer olmak.
          zâğ (F.) [ زاغ ] karga.
          zağan (F.) [ زغن ] çaylak.
          zahâir (A.) [ ذخائر ] zahireler.
          zâhib (A.) [ 1 [ ذاهب .giden. 2.sanıya kapılan.
          zâhib olmak 1.gitmek. 2.sanıya kapılmak.
          zâhid (A.) [ زاهد ] aşırı dindar, zühd ile uğraşan.
          zâhidâne (A.-F.) [ زاهدانه ] zahitçe.
          zâhir (A.) [ 1 [ ظاهر .ortaya çıkan, görünen, zuhur eden. 2.belli, açık, aşikâr.
          3.sanırım. 4.görünüş, dış yüz.
          zâhir olmak ortaya çıkmak, görünmek, zuhur etmek.
          zâhirbîn (A.-F.) [ ظاهربين ] sadece görünüşe bakan.
          zahîre (A.) [ ذخيره ] depolanmış erzak.
          zâhiren (A.) [ ظاهرا ] görünüşte, görünüşe göre.
          zâhirî (A.) [ ظاهری ] dış görünüş ile ilgili, görünüşteki.
          zâhirperest (A.-F.) [ ظاهرپرست ] sadece dış görünüşe bakan.
          zahm (F.) [ زخم ] yara.
          zahmdâr (F.) [ زخمدار ] yaralı.
          zahme (F.) [ 1 [ زخمه .vuruş. 2.yara. 3.tezene, mızrap.
          zahmet (A.) [ 1 [ زحمت .sıkıntı, meşakkat. 2.güç.
          zahmzede (F.) [ زخم زده ] yaralı.
          zahr (A.) [ 1 [ ظهر .sırt, arka. 2.arka yüz.
          zahriye (A.) [ ظهریه ] kağıdın arka yüzündeki yazı.
          zâid (A.) [ 1 [ زائد .artık. 2.artan. 3.artı. 4.gereksiz.
          zaîf (A.) [ ضعيف ] zayıf, güçsüz.
          zâik (A.) [ ذائق ] tadan, tadına varan.
          zâika (A.) [ ذائقه ] tat alma duyusu.
          zâil (A.) [ زائل ] yok olan, yok olucu.
          zâil olmak yok olmak, ortadan kalkmak.
          zâir (A.) [ زائر ] ziyaretçi.
          zâkir (A.) [ ذاکر ] zikreden.
          zakkûm (A.) [ 1 [ زقوم .zakkum ağacı. 2.zıkkım.
          zâl (F.) [ زال ] saçları ağarmış, ihtiyar.
          zalâm (A.) [ ظلام ] karanlık.
          zâlim (A.) [ ظالم ] zulüm eden.
          zâlimâne (A.-F.) [ ظالمانه ] zalimce.
          zamâim (A.) [ ضمائم ] ekler.
          zamâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
          zamîme (A.) [ ضميمه ] ek.
          zamimeten (A.) [ ضميمة ] ek olarak.
          zâmin (A.) [ ضامن ] tazmin eden.
          zamîr (A.) [ 1 [ ضمير .gönül. 2.iç. 3.zamir, adıl.
          zamm (A.) [ ضم ] ekleme, arttırma.
          zamm edilmek eklenmek, arttırılmak.
          zamm etmek eklemek, arttırmak.
          zamm olunmak eklenmek, ilave edilmek.
          zamme (A.) [ ضمه ] ötre.
          zan (A.) [ ظن ] zan, sanı.
          zanbak (A.) [ زنبق ] zambak.
          zanîn (A.) [ ظنين ] zan altında bulunan.
          zann (A.) [ ظن ] zan, sanı.
          zannedilmek sanılmak.
          zannetmek sanmak.
          zânû (F.) [ زانو ] diz.
          zapt bk. zabt.
          zapt edilmek ele geçirmek.
          zapt etmek ele geçirmek.
          zaptiye bk. zabtiyye
          zâr (F.) [ 1 [ زار .perişan, ağlayan, inleyen. 2.inilti.
          zâr (F.) [ زار ] yer.
          zâr etmek ağlayıp inlemek.
          zâr olmak ağlayıp inlemek.
          zarâfet (A.) [ ظرافت ] zariflik.
          zarar (A.) [ ضرر ] ziyan.
          zarardîde (A.-F.) [ ضرردیده ] zarar gören.
          zarb (A.) [ ضرب ] vuruş.
          zarbhâne (A.-F.) [ ضرب خانه ] darphane.
          zarf (A.) [ 1 [ ظرف .kap. 2.mektup zarfı. 3.zarf.
          zarfiyyet (A.) [ ظرفيت ] kapasite.
          zârî (F.) [ زاری ] inleme, zar zar ağlama.
          zâri’ (A.) [ زارع ] ekici, çiftçi.
          zarîf (A.) [ ظریف ] zarafet sahibi, nazik, nüktedan.
          zarîfâne (A.-F.) [ ظریفانه ] zarifçe.
          zarûrât (A.) [ ضرورات ] sıkıntılar, mecburiyetler.
          zarûret (A.) [ 1 [ ضرورت .sıkıntı. 2.yoksulluk. 3.zorunluluk.
          zarûrî (A.) [ ضروری ] zorunlu.
          zarûriyyât (A.) [ ضروریات ] zorunluluklar.
          zât (A.) [ 1 [ ذات .kişi. 2.kendi.
          zâten (A.) [ ذاتا ] aslında.
          zâtî (A.) [ ذاتی ] kişisel.
          zâtülcenb (A.) [ ذات الجنب ] akciğer zarı iltihabı, zatülcenp.
          zâtürrie (A.) [ ذات الرئه ] zatürriye, akciğer iltihabı.
          zav’ (A.) [ ضوء ] ışık.
          zavâhir (A.) [ ظواهر ] dış yüzler.
          zâviye (A.) [ 1 [ زاویه .açı. 2.köşe. 3.küçük tekke.
          zâyi’ (A.) [ ضایع ] kaybolan.
          zâyi’ etmek kaybetmek, yitirmek.
          zâyi’ olmak kaybolmak, yitmek.
          zâyi’ât (A.) [ ضایعات ] kayıplar.

          zebân (F.) [ زبان ] dil.
          zebândıraz (F.) [ زبان دراز ] dili uzun.
          zebâne (F.) [ 1 [ زبانه .yalaz. 2.dilimsi.
          zebânzed (F.) [ زبانزد ] ünlü, dillerde dolaşan.
          zeber (F.) [ زبر ] üst.
          zebercedî (A.) [ زبرجدی ] fıstık yeşili.
          zebh (A.) [ ذبح ] boğazlama.
          zebh edilmek boğazlanmak, kesilmek.
          zebh etmek boğazlamak, kesmek.
          zebîh (A.) [ ذبيح ] kesilmiş hayvan, boğazlanmış.
          zebîl (A.) [ 1 [ زبيل .pislik. 2.gübre.
          zebûn (F.) [ 1 [ زبون .alçak. 2.aciz, zavallı. 3.güçsüz.
          zebûn etmek 1.alçaltmak. 2.aciz bırakmak. 3.güçsüz bırakmak.
          zebûn olmak 1.alçalmak. 2.aciz kalmak. 3.güçsüz kalmak.
          zecr (A.) [ 1 [ زجر .zorlama. 2.eziyet etme.
          zecrî (A.) [ زجری ] zorlayarak, zorlayıcı.
          zede (F.) [ 1 [ زده .vurmuş, dövmüş. 2.vurulmuş, dövülmüş. 3.uğramış, müptela
          olmuş.
          zehâb (A.) [ 1 [ ذهاب .gidiş. 2.sanıya kapılma.
          zeheb (A.) [ ذهب ] altın.
          zehr (A.) [ زهر ] çiçek.
          zehr (F.) [ زهر ] zehir, ağı.
          zehre (A.) [ زهره ] çiçek.
          zehrhand (F.) [ زهرخند ] acı gülüş.
          zehrnâk (F.) [ زهرناک ] zehirli.
          zekâ (A.) [ ذکا ] zekilik.
          zekan (A.) [ زقن ] çene.
          zekâvet (A.) [ ذکاوت ] zekilik.
          zeker (A.) [ 1 [ ذکر .erkek. 2.erkeklik üreme organı.
          zelâzil (A.) [ زلازل ] depremler.
          zelîl (A.) [ ذليل ] düşkün, zavallı.
          zell (A.) [ زل ] sürçme, kayma.
          zelzele (A.) [ زلزله ] deprem.
          zemân (A.) [ 1 [ زمان .zaman. 2.çağ. 3.süre.
          zemâne (A.) [ 1 [ زمانه .devir. 2.felek.
          zemherîr (A.) [ زمهریر ] karakış.
          zemîm (A.) [ ذميم ] kötü.
          zemîn (F.) [ 1 [ زمين .yer. 2.dünya. 3.fon. 4.konu, alan.
          zeminbûsî (F.) [ زمين بوسی ] saygı ile yer öpme.
          zemistan (F.) [ زمستان ] kış.
          zemistânî (F.) [ زمستانی ] kışlık.
          zemm (A.) [ ذم ] kötüleme, yerme.
          zemm edilmek kötülenmek, yerilmek.
          zemm etmek kötülemek, yermek.
          zemzeme (A.) [ 1 [ زمزمه .melodi. 2.mırıltı.
          zen (F.) [ زن ] kadın.
          zenâdıka (A.) [ زنادقه ] zındıklar.
          zenâne (F.) [ 1 [ زنانه .kadınca, kadınsı. 2.kadın işi.
          zenb (A.) [ ذنب ] suç, günah.
          zenbîl (A.) [ زنبيل ] zembil.
          zenbûrek (F.) [ زنبورک ] zemberek.
          zencebîl (A.) [ زنجبيل ] zencefil.
          [CENTER] [/CENTER]

          تعليق


          • #65
            zencî (A.) [ زنجی ] siyahî, zenci.
            zencîr (F.) [ زنجير ] zincir.
            zencîrî (F.) [ 1 [ زنجيری .zincirli. 2.zincirlik deli.
            zendeka (A.) [ زندقه ] zındıklık.
            zendost (F.) [ زن دوست ] zampara.
            zeneb (A.) [ ذنب ] kuyruk.
            zenehdân (F.) [ زنخدان ] çene.
            zeng (F.) [ 1 [ زنگ .zil. 2.pas.
            zengî (F.) [ زنگی ] zenci, siyahî.
            zengûle (F.) [ 1 [ زنگوله .çan. 2.çıngırak.
            zenne (F.) [ زنه ] kadın rolünü üstlenen erkek sanatçı.
            zenperest (F.) [ زن پرست ] kadın düşkünü.
            zer (F.) [ 1 [ زر .altın. 2.akçe.
            zer’ (A.) [ زرع ] ekim.
            zerâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
            zerbâf (F.) [ زرباف ] sırmacı.
            zerd (F.) [ زرد ] sarı.
            zerdâlû (F.) [ زردالو ] zerdali.
            zerde (F.) [ 1 [ زرده .zerde. 2.sarılık. 3.safran.
            zerdûz (F.) [ زردوز ] sırmacı.
            zerefşân (F.) [ زرافشان ] altın saçılmış, altın yaldızlı.
            zerger (F.) [ زرگر ] kuyumcu.
            zerharîd (F.) [ زرخرید ] köle.
            zerîn (F.) [ زرین ] altından.
            zerk (A.) [ زرق ] deri altına verme, şırınga etme.
            zerrâ’ (A.) [ زراع ] ekici, çiftçi.
            zerrâk (A.) [ زراق ] ikiyüzlü.
            zerrât (A.) [ ذرات ] zerreler.
            zerre (A.) [ 1 [ ذره .en küçük parça, molekül. 2.azıcık, birazcık.
            zerreşikâf (A.-F.) [ ذره شکاف ] kılı kırk yaran.
            zerrin (F.) [ زرین ] altından.
            zevâl (A.) [ 1 [ زوال .yok olma, yok oluş. 2.batma. 3.öğle.
            zevâlnâpezîr (A.-F.) [ زوال ناپذیر ] yok olmayan, kalıcı.
            zevâlpezîr (A.-F.) [ زوالپذیر ] yok olucu, fani.
            zevât (A.) [ ذوات ] kişiler.
            zevâyâ (A.) [ 1 [ زوایا .açılar. 2.köşeler. 3.küçük tekkeler, zaviyeler.
            zevc (A.) [ 1 [ زوج .koca. 2.çiftin teki.
            zevcât (A.) [ زوجات ] nikahlı kadınlar, karılar.
            zevce (A.) [ زوجه ] nikahlı kadın, karı.
            zevceteyn (A.) [ زوجتين ] karıkoca.
            zevceyn (A.) [ زوجين ] karıkoca.
            zevciyet (A.) [ زوجيت ] eşlik.
            zevebân (A.) [ ذوبان ] erime.
            zevk (A.) [ 1 [ ذوق .beğeni, hoşlanma. 2.tat.
            zevkbahş (A.-F.) [ ذوق بخش ] zevk veren.
            zevrak (A.) [ زورق ] kayık.
            zeyl (A.) [ 1 [ ذیل .ek, zeyil. 2.etek.
            zeylen (A.) [ ذیلا ] ek olarak.
            zeyn (A.) [ زین ] süs.
            zeyn olmak süslenmek.
            zeytûn (A.) [ زیتون ] zeytin.

            zıdd (A.) [ ضد ] zıt, karşıt.
            zıddiyyet (A.) [ ضدیت ] zıtlık, karşıtlık.
            zılâl (A.) [ ظلال ] gölgeler.
            zıll (A.) [ ظل ] gölge.
            zımnen (A.) [ ضمنا ] bu arada, dolayısıyla.
            zımnî (A.) [ ضمنی ] dolaylı, üstü kapalı.
            zırh (F.) [ زره ] zırh.
            zırhpûş (F.) [ زره پوش ] zırhlı.
            zıyâ’ (A.) [ ضياع ] kaybolma.
            zıyâ’ (A.) [ ضياء ] çiftlikler.

            zî (A.) [ ذی ] sahip.
            zi’b (A.) [ ذئب ] kurt.
            zîbâyî (F.) [ زیبایی ] güzellik.
            zîbâ (F.) [ زیبا ] güzel.
            zîbak (A.) [ زیبق ] cıva.
            zîc (A.) [ زیج ] yıldız atlası.
            zifâf (A.) [ زفاف ] gerdek.
            zih (F.) [ زه ] kiriş.
            zîhayât (A.) [ ذی حيات ] canlı.
            zihgîr (F.) [ زهگير ] okçu yüzüğü.
            zihî (F.) [ زهی ] ne güzel, bravo.
            zihin (A.) [ ذهن ] zihin.
            zihn (A.) [ ذهن ] zihin.
            zihnen (A.) [ ذهنا ] zihin yoluyla.
            zihnî (A.) [ ذهنی ] sihinsel.
            zihniyyet (A.) [ ذهنيت ] düşünce tarzı, anlayış.
            zîk (A.) [ ضيق ] darlık.
            zîkıymet (A.) [ ذی قيمت ] değerli.
            zikr (A.) [ ذکر ] zikir, anma.
            zikr etmek anmak.
            zikr olunmak anılmak, zikredilmek.
            zîkudret (A.) [ ذی قدرت ] güçlü, kudretli.
            zillet (A.) [ ذلت ] düşkünlük, aşağılık, alçaklık.
            zilzâl (A.) [ زلزال ] sarsıntı.
            zimâm (A.) [ زمام ] yular.
            zimâmdâr (A.-F.) [ 1 [ زمامدار .yular tutan. 2.işleri yürüten, sorumlu.
            zîmedhal (A.) [ ذی مدخل ] müdahalesi olan.
            zimmet (A.) [ ذمت ] elde tutma zorunluluğu.
            zîn (F.) [ زین ] eyer.
            zinâ’ (A.) [ زناء ] zina, nikahsız cinsel ilişki.
            zinâkâr (A.-F.) [ زناکار ] zina eden.
            zencîrbend (F.) [ زنجيربند ] zincire vurulmuş.
            zencîrbend edilmek zincire vurulmak.
            zindân (F.) [ زندان ] hapishane.
            zindânî (F.) [ 1 [ زندانی .zindancı. 2.mahpus.
            zinde (F.) [ 1 [ زنده .diri, canlı. 2.sağlığı yerinde.
            zindegânî (F.) [ زندگانی ] yaşam.
            zindîk (A.) [ زندیق ] zındık.
            zînet (A.) [ زینت ] ziynet, süs.
            zinhâr (F.) [ زنهار ] sakın.
            zîr (F.) [ زیر ] alt, aşağı.
            zîrâ (F.) [ زیرا ] çünkü.
            zirâ’ (A.) [ 75-90 [ ذراع cm. lik bir uzunluk ölçüsü birimi, dirsek ile orta parmak
            ucu arasındaki uzaklık.
            zirâ’at (A.) [ زراعت ] tarım.
            zirâ’î (A.) [ زراعی ] tarımsal.
            zirâ’at nezareti tarım bakanlığı.
            zîrdest (F.) [ زیردست ] el altındaki, emir altındaki, ast.
            zîre (F.) [ زیره ] kimyon.
            zîrek (F.) [ زیرک ] uyanık, zeyrek.
            zîrîn (F.) [ زیرین ] alttaki.
            zîrûh (A.) [ ذی روح ] canlı.
            zîrüzeber (F.) [ زیر و زبر ] altüst.
            zîrüzeber etmek altüst etmek, yerle bir etmek.
            zîrüzeber olmak altüst olmak, yerle bir olmak.
            zirve (A.) [ زروه ] doruk.
            zîşan (A.) [ ذی شان ] şerefli.
            zişt (F.) [ زشت ] çirkin.
            ziştî (F.) [ زشتی ] çirkinlik.
            zîvekâr (A.) [ ذی وقار ] ağırbaşlı.
            zîver (F.) [ 1 [ زیور .süs. 2.ziynet, takı.
            ziyâ’ (A.) [ ضياء ] ışık.
            ziyâdâr (A.-F.) [ ضيادار ] aşıklı.
            ziyâde (A.) [ زیاده ] fazla, çok.
            ziyâfet (A.) [ ضيافت ] şölen, ziyafet.
            ziyân (F.) [ زیان ] zarar.
            ziyânkâr (F.) [ زیانکار ] zarar veren.
            ziyâretgâh (A.-F.) [ زیارتگاه ] ziyaret yeri.

            zû’(A.) [ ضوء ] aydınlık, ışık.
            zu’bân (A.) [ ذؤبان ] kurtlar.
            zu’m (A.) [ زعم ] sanı.
            zuafâ’ (A.) [ ضعفا ] zayıflar.
            zucret (A.) [ ضجرت ] yürek daralması, iç sıkıntısı.
            zûd (F.) [ 1 [ زود .çabuk. 2.erken.
            zufr (A.) [ ظفر ] tırnak.
            zuhr (A.) [ ظهر ] öğle.
            zuhûr (A.) [ ظهور ] ortaya çıkma, görünme.
            zuhur etmek ortaya çıkmak, çıkmak.
            zuhûrât (A.) [ ظهورات ] beklenmedik gelişmeler.
            zukâk (A.) [ زقاق ] sokak.
            zulm (A.) [ ظلم ] cefa, eziyet.
            zulm etmek zulüm yapmak.
            zulmânî (A.) [ ظلمانی ] karanlıkla ilgili.
            zulmet (A.) [ ظلمت ] karanlık.
            zulmetefzâ (A.-F.) [ ظلمت افزا ] karanlığı arttıran.
            zulümât (A.) [ ظلمات ] karanlıklar.
            zunûn (A.) [ ظنون ] zanlar.
            zûr (F.) [ زور ] güç.
            zurafâ (A.) [ 1 [ ظرفا .zarifler. 2.seviciler, sevici kadınlar.
            zûrbâ (F.) [ 1 [ زوربا .güçlü. 2.zorba.
            zûrmend (F.) [ زورمند ] güçlü.
            zurûf (A.) [ 1 [ ظروف .kaplar. 2.zarflar.

            zübde (A.) [ زبده ] öz.
            zücâc (A.) [ زجاج ] cam.
            zücâciyye (A.) [ زجاجيه ] cam eşyalar.
            zühd (A.) [ زهد ] zahitlik, aşırı sofuluk.
            zühhâd (A.) [ زهاد ] zahitler.
            zühre (A.) [ زهره ] Venüs, Çoban Yıldızı.
            zührevî (A.) [ زهروی ] cinsel ilişkiyle bulaşan.
            zühûl (A.) [ ذهول ] dalgınlıkla unutma.
            zükâm (A.) [ زکام ] nezle.
            zükûr (A.) [ ذکور ] erkekler.
            zülâl (A.) [ زلال ] berrak, saf.
            zülf (F.) [ زلف ] zülüf.
            züll (A.) [ ذل ] alçalma, alçaklık, düşkünlük, zillet.
            zülüf (F.) [ زلف ] zülüf, iki yandaki lüleli saç.
            zümre (A.) [ زمره ] grup, topluluk.
            zümûm (A.) [ ذموم ] yermeler, kötülemeler.
            zümürrüd (A.) [ زمرد ] zümrüt.
            zünbûr (A.) [ زنبور ] eşek arısı.
            zünnâr (A.) [ زنار ] papaz kuşağı.
            zünûb (A.) [ 1 [ ذنوب .suçlar, günahlar. 2.kuyruklar.
            zürâfe (A.) [ زرافه ] zürafa.
            zürefâ (A.) [ ظرفا ] zarifler.
            zürrâ’ (A.) [ زراع ] ekiciler, çiftçiler.
            zürriyyât (A.) [ ذریات ] soylar, zürriyetler.
            zürriyyet (A.) [ ذریت ] soy, zürriyet.
            züvvâr (A.) [ زوار ] ziyaretçiler.
            züyûl (A.) [ ذیول ] ekler, zeyiller
            [CENTER] [/CENTER]

            تعليق


            • #66
              ka’b (A.) [ 1 [ کعب .aşık kemiği. 2.tavla zarı. 3.küp.
              ka’r (A.) [ 1 [ قعر .derinlik. 2.çukur. 3.dip.
              kabâ (A.) [ قبا ] cübbe.
              kabahat (A.) [ قباحت ] suç, kusur.
              kabâih (A.) [ قبائح ] suçlular, kabahatliler.
              kabâil (A.) [ قبائل ] kâbileler.
              kabîh (A.) [ قبيح ] çirkin, hoş olmayan.
              kâbil (A.) [ 1 [ قابل .mümkün. 2.yetenekli.
              kabîl (A.) [ قبيل ] gibi, benzeri.
              kâbil olmak mümkün olmak, elvermek.
              kâbile (A.) [ قابله ] ebe.
              kabîle (A.) [ قبيله ] boy, kâbile.
              kâbil-i kıyas [ قابل قياس ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir.
              kâbiliyet (A.) [ قابليت ] yetenek.
              kâbiliyyât (A.) [ قابليات ] yetenekler.
              kâbin (F.) [ کابين ] mehir.
              kabir (A.) [ قبر ] mezar.
              kabl (A.) [ قبل ] önce.
              kablelmîlad (A.) [ قبل الميلاد ] milattan önce.
              kablettârih (A.) [ قبل التاریخ ] tarih öncesi.
              kablettarihî (A.) [ صبل التاریخی ] tarih öncesi.
              kabr (A.) [ قبر ] mezar kabir.
              kabristan (A.-F.) [ قبرستان ] mezarlık.
              kabul (A.) [ 1 [ قبول .kabul etme. 2.alma.
              kâbûs (A.) [ کابوس ] karabasan.
              kabz (A.) [ قبض ] tutma, kavrama.
              kabza (A.) [ قبضه ] sap.
              kâc (F.) [ کاج ] çam.
              kad (A.) [ قد ] boy.
              kadd (A.) [ قد ] boy.
              kadeh (A.) [ 1 [ قدح .bardak. 2.içki kadehi.
              kadem (A.) [ 1 [ قدم .adım. 2.ayak.
              kademe (A.) [ 1 [ قدمه .basamak. 2.derece.
              kader (A.) [ قدر ] ilahî takdir.
              kadh (A.) [ قدح ] kötüleme, kınama.
              kadı (A.) [ قاضی ] dinî yargıç.
              kadid (A.) [ 1 [ قدید .kurutulmuş et, kadit. 2.canlı cenaze.
              kâdilkudât (A.) [ قاضی القضات ] başkadı.
              kadim (A.) [ قدیم ] eski.
              kadîmen (A.) [ قدیما ] eskiden.
              kâdir (A.) [ قادر ] güçlü.
              kadîr (A.) [ قدیر ] çok güçlü.
              kadirdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.
              kadirşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.
              kadirşinaslık (A.-F.-T.) değerbilirlik.
              kadr (A.) [ 1 [ قدر .değer. 2.şeref. 3.derece.
              kadrdân (A.-F.) [ قدردان ] değerbilir.
              kadrşinâs (A.-F.) [ قدرشناس ] değerbilir.
              kafâ (A.) [ قفا ] baş.
              kafes (F.) [ 1 [ قفس .kafes. 2.pencere kafesi.
              kâffe (A.) [ کافه ] tümü, hepsi.
              kâfi (A.) [ کافی ] yeterli.
              kâfile (A.) [ 1 [ قافله .kervan. 2.topluluk, kafile.
              kafiyeperdâz (A.-F.) [ قافيه پرداز ] şair.
              kâğıd (F.) [ کاغد ] kağıt.
              kâh (F.) [ کاخ ] köşk, kasır.
              kâh (F.) [ کاه ] saman.
              kahbe (A.) [ 1 [ قحبه .fahişe, 2.alçak, namussuz.
              kâhgil (F.) [ کاهگل ] sıva.
              kahhar (A.) [ قهار ] kahredici.
              kahır (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.
              kâhil (A.) [ کاهل ] tembel.
              kâhin (A.) [ کاهن ] gaipten haber veren, kehanette bulunan.
              kâhir (A.) [ قاهر ] kahreden, yok eden.
              kahpe (A.) [ 1 [ قحبه .fahişe. 2.alçak, namussuz.
              kahr (A.) [ 1 [ قهر .yok etme. 2.çok üzülme.
              kahraman (F.) [ قهرمان ] yiğit
              kahrübâ (A.) [ کاهربا ] kehribar.
              kaht (A.) [ قحط ] kıtlık.
              kahve (A.) [ قهوه ] kahve.
              kâid (A.) [ قائد ] komutan.
              kâide (A.) [ 1 [ قاعده .kural. 2.temel, esas.
              kâideten (A.) [ قاعدة ] kural olarak, esas itibarıyla.
              kâil (A.) [ 1 [ قائل .söyleyen. 2.razı olan.
              kâil olmak razı olmak.
              kâim (A.) [ 1 [ قائم .ayakta. 2.yerine geçen. 3.dik.
              kâim olmak (A.-T.) yerine geçmek.
              kâime (A.) [ 1 [ قائمه .kağıt para. 2.ferman.
              kâimmakam (A.) [ 1 [ قائم مقام .kaymakam. 2.yerine geçen.
              kâin (A.) [ کائن ] bulunan, yer alan.
              kâinât (A.) [ 1 [ کائنات .evren. 2.dünya.
              kâkül (F.) [ کاکل ] perçem.
              kâl (A.) [ قال ] söz, laf.
              kal’ (A.) [ قلع ] koparma, sökme.
              kal’a (A.) [ قلعه ] kale
              kâlâ (F.) [ 1 [ کالا .mal. 2.kumaş.
              kalb (A.) [ 1 [ قلب .yürek. 2.gönül.
              kalb (A.) [ قلب ] değiştirme.
              kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek.
              kalbî (A.) [ 1 [ قلبی .yürekten. 2.kalp ile ilgili.
              kalbüd (F.) [ 1 [ کالبد .beden. 2.kalıp. 3.kireç kalıpı.
              kalbzen (A.-F.) [ قلب زن ] kalpazan.
              kalem (A.) [ 1 [ قلم .kalem. 2.keski. 3.büro.
              kalemkârî (A.-F.) [ 1 [ قلمکاری .nakkaşlık. 2.kalem işi.
              kalemrev (A.-F.) [ قلمرو ] ülke, diyar, topraklar.
              kâlıb (A.) [ 1 [ قالب .kalıp. 2.beden.
              kalil (A.) [ قليل ] az.
              kallâş (A.) [ قلاش ] kalleş.
              kalyân (F.) [ قليان ] nargile.
              kâm (F.) [ 1 [ کام .damak. 2.arzu.
              kamer (A.) [ قمر ] ay.
              kameriyye (A.) [ قمریه ] çardak.
              kâmet (A.) [ قامت ] boy.
              kâmil (A.) [ 1 [ کامل .tam. 2.olgun. 3.bilgili.
              kâmilen (A.) [ کاملا ] tamamen, büsbütün, tümüyle.
              kamîs (A.) [ قميص ] gömlek.
              kâmkâr (F.) [ کامکار ] mutlu.
              kamus (A.) [ قاموس ] sözlük.
              kâmyâb (F.) [ کامياب ] mutlu.
              kân (F.) [ 1 [ کان .maden ocağı. 2.yurt, ocak.
              kanâat (A.) [ قناعت ] yetinme.
              kanaat etmek yetinmek.
              kanât (A.) [ قنات ] yeraltı su kanalı.
              kand (A.) [ قند ] şeker.
              kâni (A.) [ قانع ] yetinen, kanaat eden.
              kâni etmek ikna etmek.
              kâni olmak ikna olmak.
              kannâd (A.) [ قناد ] şekerci.
              kantar (A.) [ قنطار ] baskül.
              kanun (A.) [ 1 [ قانون .yasa. 2.yol yordam.
              kânûn (A.) [ 1 [ کانون .ocak. 2.mangal. 3.Aralık ve Ocak ayları.
              kanunî (A.) [ 1 [ قانونی .yasal. 2.kanun çalan. 3.yasa koyucu.
              kâr (F.) [ کار ] iş.
              kâr etmek işlemek, tesir etmek.
              karâbet (A.) [ قرابت ] yakınlık, akrabalık.
              karâin (A.) [ قرائن ] ipuçları, karineler.
              karar (A.) [ 1 [ قرار .durma. 2.devamlılık. 3.yeterli ölçü.
              karargîr (A.-F.) [ قرارگير ] karar verilmiş.
              karargîr olmak karara bağlanmak.
              kârbân (F.) [ کاربان ] kervan.
              kârd (F.) [ کارد ] bıçak.
              kârdân (F.) [ کاردان ] işbilir.
              kârgâh (F.) [ کارگاه ] işlik, iş yeri.
              kârger (F.) [ کارگر ] işçi.
              karha (A.) [ قرحه ] yara.
              kârhane (F.) [ 1 [ کارخانه .fabrika. 2.işlik.
              kâr-ı kadim [ کار قدیم ] eski el işi.
              kâri’ (A.) [ قارء ] okuyucu.
              kâri’în (A.) [ قارئين ] okuyucular.
              kâria (A.) [ قارئه ] bayan okuyucu.
              karîb (A.) [ قریب ] yakın.
              karîben (A.) [ قریبا ] yakında.
              karîha (A.) [ قریحه ] düşünme gücü.
              karin (A.) [ 1 [ قرین .yakın. 2.eş dost.
              karîne (A.) [ قرینه ] ipucu.
              kâriz (F.) [ کاریز ] yeraltı su kanalı.
              karn (A.) [ 1 [ قرن .boynuz. 2.yüzyıl.
              kârşinâs (F.) [ کارشناس ] uzman, işten anlayan.
              karûre (A.) [ قاروره ] idrar şişesi, ördek.
              kârvan (F.) [ کاروان ] kervan.
              karvanserây (A.) [ کاروان سرای ] kervansaray.
              karye (A.) [ قریه ] köy.
              karz (A.) [ قرض ] borç.
              kârzâr (F.) [ کارزار ] savaş.
              kasab (A.) [ 1 [ قصب .şeker kamışı. 2.nefes borusu. 3.ince keten.
              kasaba (A.) [ قصبه ] kasaba.
              kasâid (A.) [ قصائد ] kasideler.
              kasâvet (A.) [ 1 [ قساوت .katılık, sertlik. 2.keder.
              kasd (A.) [ 1 [ قصد .kasıt. 2.dövme.
              kasden (A.) [ قصدا ] kasıtlı olarak.
              kâse (F.) [ 1 [ کاسه .çanak, kâse.
              kâse-i ser [ کاسهء سر ] kafatası.
              kâselîs (F.) [ کاسه ليس ] çanak yalayıcı.
              kasem (A.) [ قسم ] yemin.
              kasır (A.) [ قصر ] köşk.
              kâsib (A.) [ کاسب ] kazanan.
              kâsid (A.) [ 1 [ قاصد .ulak. 2.kasteden.
              kaside (A.) [ قصيده ] kaside.
              kasîdeserâ (A.-F.) [ قصيده سرا ] kaside şairi.
              kasîr (A.) [ قصير ] kısa.
              kasr (A.) [ قصر ] kasır, köşk.
              kassab (A.) [ قصاب ] kasap.
              kassar (A.) [ قصار ] çamaşırcı, çırpıcı.
              kasvet (A.) [ 1 [ قسوت .katılık. 2.gönül darlığı.
              kasvet basmak gönlü daralmak.
              kâş (F.) [ کاش ] keşke.
              kâşâne (F.) [ 1 [ کاشانه .yuva. 2.mâlikâne.
              kâşî (F.) [ کاشی ] çini, fayans.
              kâşif (A.) [ کاشف ] keşfeden.
              kâşki (F.) [ کاشکی ] keşke.
              kat’ (A.) [ 1 [ قطع .kesme. 2.kesilme
              kat’an (A.) [ قطعا ] kesinlikle.
              kat’en (A.) [ قطعا ] kesinlikle.
              kat’î (A.) [ قطعی ] kesin.
              kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle.
              kat’iyet (A.) [ قطعيت ] kesinlik.
              kat’iyyen (A.) [ 1 [ قطعيا .kesinlikle. 2.asla.
              katarât (A.) [ قطرات ] damlalar.
              katf (A.) [ قطف ] devşirme.
              kâtıbeten (A.) [ قاطبة ] asla, kesinlikle.
              kâti’ (A.) [ قاطع ] kesen, kesici.
              kâtib (A.) [ کاتب ] yazıcı.
              kâtil (A.) [ قاتل ] öldüren.
              katil (A.) [ قتل ] öldürme.
              kâtip (A.) [ کاتب ] yazıcı.
              katl (A.) [ قتل ] öldürme, katil.
              katre (A.) [ قطره ] damla.
              [CENTER] [/CENTER]

              تعليق


              • #67
                kavâfil (A.) [ قوافل ] kafileler.
                kavâid (A.) [ قواعد ] kurallar, kâideler.
                kavânîn (A.) [ قوانين ] kanunlar.
                kavî (A.) [ قوی ] güçlü.
                kavim (A.) [ قوم ] topluluk, ulus.
                kavis (A.) [ قوس ] yay.
                kaviyü’l-bünye (A.) [ قوی البنيه ] sağlam yapılı.
                249
                kavl (A.) [ قول ] söz.
                kavm (A.) [ قوم ] kavim, topluluk.
                kavmî (A.) [ قومی ] kavme dayalı.
                kavmiyet (A.) [ قوميت ] kavimlik.
                kavs (A.) [ قوس ] yay.
                kay’ (A.) [ قی ء ] kusma.
                kayd (A.) [ 1 [ قيد .bağ. 2.zincir. 3.kayıt.
                kazâ (A.) [ 1 [ قضا .ilahî takdir. 2.kadılık. 3.kaza. 4.ilçe.
                kazâî (A.) [ قضائی ] yargı ile ilgili.
                kazârâ (A.-F.) [ قضارا ] tesadüfen.
                kazâyâ (A.) [ قضایا ] meseleler, problemler.
                kâzî (A.) [ قاضی ] kadı.
                kâzib (A.) [ کاذب ] yalancı.
                kaziyye (A.) [ 1 [ قضيه .mesele. 2.önerme.

                ke’enlemyekün (A.) [ کأن لم یکن ] olmamışçasına, yok sayarak.
                ke’s (A.) [ 1 [ کأس .çanak. 2.kadeh.
                kebed (A.) [ کبد ] karaciğer.
                kebîr (A.) [ کبير ] büyük.
                kebş (A.) [ کبش ] koç.
                kebûd (F.) [ کبود ] mavi.
                kebûter (F.) [ کبود ] güvercin.
                kec (F.) [ کج ] eğri.
                kecbîn (F.) [ کجبين ] şaşı.
                keçel (F.) [ کچل ] kel.
                kedd (A.) [ کد ] emek.
                keder (A.) [ 1 [ کدر .üzüntü. 2.bulanıklık.
                kedernâk (A.-F.) [ کدرناک ] üzüntülü, kederli.
                kedhüda (F.) [ کدخدا ] kâhya.
                kedû (F.) [ کدو ] kabak.
                kef (F.) [ کف ] köpük.
                kefâlet (A.) [ کفالت ] kefillik.
                kefçe (F.) [ کفچه ] kepçe.
                kefel (A.) [ کفل ] kalça.
                kefere (A.) [ کفره ] kafirler.
                keff (A.) [ 1 [ کف .aya. 2.avuç.
                keffe (A.) [ کفه ] kefe.
                kefgîr (F.) [ کفگير ] kevgir.
                kefil (A.) [ کفيل ] kefil, kefalet eden.
                kefş (F.) [ کفش ] ayakkabı.
                keftâr (F.) [ کفتار ] sırtlan.
                kefter (F.) [ کفتر ] güvercin.
                kehânet (A.) [ کهانت ] falcılık, kahinlik.
                kehene (A.) [ کهنه ] kahinler.
                kehf (A.) [ کهف ] mağara.
                kehhâl (A.) [ 1 [ کحال .göze sürme çeken. 2.göz hekimi.
                kehkeşan (F.) [ کهکشان ] samanyolu.
                kej (F.) [ کژ ] eğik, eğri.
                kejdüm (F.) [ کژدم ] akrep.
                kelâğ (F.) [ کلاغ ] karakarga, kuzgun.
                kelâm (A.) [ کلام ] söz.
                kelâm-ı kadim [ کلام قدیم ] Kur’ân.
                kelâm-ı kibâr [ کلام کبار ] büyük insanların özlü sözleri.
                kelb (A.) [ کلب ] köpek.
                kelimât (A.) [ کلمات ] kelimeler, sözcükler.
                kelime (A.) [ کلمه ] sözcük.
                kelle (F.) [ کله ] baş.
                kem (F.) [ کم ] az, eksik.
                kemâbîş (F.) [ کمابيش ] az çok, aşağı yukarı.
                kemâfissâbık (A.) [ کما فی السابق ] eskiden olduğu gibi.
                kemâkân (A.) [ کماکان ] eskiden olduğu gibi.
                kemâl (A.) [ کمال ] olgunluk, mükemmellik.
                kemal-i dikkatle (A.-F.-T.) büyük bir dikkatle.
                kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle.
                kemân (F.) [ 1 [ کمان .yay. 2.keman.
                kemânebrû (F.) [ کمان ابرو ] kaşı yay gibi olan sevgili.
                kemankeş (F.) [ کمانکش ] okçu, yay çeken.
                kemâyenbağî (A.) [ کما ینبغی ] gerektiği gibi.
                kemend (F.) [ کمند ] kement.
                kemend-i zülf (F.) [ کمند زلف ] saçlarının kemendi.
                kemer (F.) [ کمر ] bel.
                kemerbend (F.) [ کمربند ]] bel kayışı.
                kemîn (F.) [ کمين ] pusu, tuzak.
                kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.
                kemmiyet (A.) [ کميت ] nicelik.
                kemter (F.) [ 1 [ کمتر .daha az. 2.değersiz.
                kemyâb (F.) [ کمياب ] az bulunur.
                kenâr (F.) [ 1 [ کنار .kıyı. 2.kenar, yan.
                kenef (A.) [ 1 [ کنف .çevre. 2.sığınacak yer.
                kenîse (A.) [ کنيسه ] kilise.
                kenîz (F.) [ کنيز ] cariye.
                kenz (A.) [ کنز ] hazine.
                ker (F.) [ کر ] sağır.
                kerâhet (A.) [ کراهت ] iğrenme tiksinme.
                kerâmet (A.) [ 1 [ کرامت .cömertlik, kerem. 2.velîlerin gösterdikleri olağandışı
                hal.
                kerân (F.) [ کران ] uç, kıyı.
                kere (A.) [ کره ] kez.
                kerefs (F.) [ کرفس ] kereviz.
                kerem (A.) [ کرم ] cömertlik.
                kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek.
                keremkâr (A.-F.) [ کرمکار ] cömert.
                kerhen (A.) [ کرها ] istemeyerek, iğrenerek.
                kerîh (A.) [ کریه ] iğrenç.
                kerîm (A.) [ 1 [ کریم .cömert. 2.yüce.
                kerîme (A.) [ کریمه ] kız çocuk.
                kerkes (A.) [ کرکس ] akbaba.
                kerrât (A.) [ کرات ] defalar.
                kerre (A.) [ کره ] defa.
                kerûbî (A.) [ کروبی ] büyük melek.
                kervan (F.) [ کروان ] kafile, kervan.
                kervansaray bk. karvanserây.
                kes (F.) [ کس ] kişi, kimse.
                kesâd (A.) [ کساد ] sürümsüz, kesat.
                kesâfet (A.) [ 1 [ کثافت .yoğunluk. 2.çokluk.
                kesâlet (A.) [ کسالت ] tembellik, gevşeklik.
                kesb (A.) [ کسب ] çalışarak kazanma.
                kesbî (A.) [ کسبی ] çalışarak elde edilen.
                kese (F.) [ کيسه ] torba, küçük torba.
                kesîf (A.) [ 1 [ کثيف .yoğun. 2.kalın. 3.koyu.
                kesîr (A.) [ کثير ] çok, bol.
                kesîrü’l-istimâl (A.) [ کثيرالاستعمال ] çok kullanılan.
                kesret (A.) [ کثرت ] çokluk, bolluk.
                kesretle A.-T.) çokça, bolca.
                kesretli (A.-T.) çok, fazla.
                keşf (A.) [ کشف ] keşif, bulma, ortaya çıkarma.
                keşif (A.) [ کشف ] keşfetme, bulma.
                keşkûl (F.) [ 1 [ کشکول .dilenci çanağı. 2.keşkül, bir tür tatlı.
                keşmekeş (F.) [ کشمکش ] kargaşa, çekişme.
                keştî (F.) [ کشتی ] gemi.
                keştîbân (F.) [ کشتيبان ] kaptan.
                ketif (A.) [ 1 [ کتف .omuz. 2.kürek kemiği.
                ketm (A.) [ کتم ] gizleme, saklama.
                kettân (A.) [ کتان ] keten.
                ketûm (A.) [ کتوم ] sır saklayan, ağzı sıkı.
                kevâkib (A.) [ کواکب ] yıldızlar.
                kevkeb (A.) [ کوکب ] yıldız.
                kevkebe (A.) [ کوکبه ] gösteriş.
                kevn (A.) [ کون ] varlık.
                kevser (A.) [ 1 [ کوثر .cennet. 2.cennetteki bir havuz.
                keyd (A.) [ کيد ] hile, düzen.
                keyf (A.) [ کيف ] keyif, afiyet.
                keyfe mâ ittafak (A.) [ کيف ما اتفق ] rastgele.
                keyfiyet (A.) [ کيفيت ] nitelik
                keyfiyyet (A.) [ کيفيت ] nitelik.
                keyhân (F.) [ کيهان ] dünya.
                keyvan (F.) [ کيوان ] Satürn, Zuhal.
                kezâ (A.) [ کذا ] aynı şekilde, böylece.
                kezâlik (A.) [ کذالک ] aynı şekilde.
                kezzâb (A.) [ کذاب ] çok yalancı.

                kıbâb (A.) [ قباب ] kubbeler.
                kıbel (A.) [ قبل ] taraf, yön.
                kıble (A.) [ 1 [ قبله .Kâbe tarafı. 2.güney. 3.güney rüzgarı.
                kıbtî (A.) [ قبطی ] çingene.
                kıdem (A.) [ قدم ] eskilik.
                kıdve (A.) [ قدوه ] önder.
                kılâ’ (A.) [ قلاع ] kaleler.
                kıllet (A.) [ قلت ] azlık.
                kırâat (A.) [ قرائت ] okuma.
                kırâat etmek okumak.
                kırâathâne (A.-F.) [ 1 [ قرائت خانه . kahvehane. 2.okuma salonu.
                kıran (A.) [ 1 [ قران .yakınlaşma. 2.iki gezegenin aynı burçta birbirine
                yaklaşması.
                kırba (A.) [ قربه ] deriden yapılmış su kabı.
                kırtâsiye (A.) [ قرطاسيه ] kağıt işleri.
                kısas (A.) [ قصه ] kıssalar, hikayeler.
                kısm (A.) [ قسم ] kısım, bölüm.
                kısmen (A.) [ قسما ] bir kısmı.
                kısmet (A.) [ 1 [ قسمت .nasip, pay. 2.bölme.
                kıssa (A.) [ 1 [ قصه .öykü, fıkra. 2.olay.
                kıst (A.) [ 1 [ قسط .taksit. 2.parça.
                kıstas (A.) [ 1 [ قسطاس .ölçü. 2.terazi.
                kışr (A.) [ قشر ] kabuk.
                kıt’a (A.) [ قطعه ] parça.
                kıtal (A.) [ 1 [ قتال .savaş. 2.birbirini öldürme.
                kıyafet (A.) [ قيافت ] kılık, görünüm.
                kıyâm (A.) [ 1 [ قيام .kalkma. 2.ayaklanma.
                kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak.
                kıyamet (A.) [ 1 [ قيامت .mahşer günü. 2.gürültü patırtı.
                kıyas (A.) [ قياس ] karşılaştırma, mukayese.
                kıymet (A.) [ قيمت ] değer.
                kıymet vermek değer vermek.
                kıymetbilmez (A.-T.) değer bilmeyen.
                kıymetdar (A.-F.) [ قيمتدار ] değerli.
                kıyr (A.) [ قير ] katran, zift.
                kıyye (A.) [ قيه ] okka.

                kibar (A.) [ کبار ] büyükler.
                kibr (A.) [ کبر ] büyüklük taslama, şişinme.
                kifayet (A.) [ 1 [ کفایت .yeterli olma. 2.yararlılık.
                kifâyetsizlik (A.-T.) yetersizlik.
                kihâlet (A.) [ 1 [ کحالت .göz hekimliği. 2.sürmecilik.
                kîl (A.) [ قيل ] söz.
                kilâb (A.) [ کلاب ] köpekler.
                kîle (A.) [ کيله ] kile.
                kilîsa (F.) [ کليسا ] kilise.
                kilk (F.) [ کلک ] kamış kalem.
                kîlükâl (A.) [ قيل و قال ] dedikodu.
                kilye (A.) [ کليه ] böbrek.
                kimyâger (A.-F.) [ کيمياگر ] kimyacı.
                kimyevî (A.) [ کيميوی ] kimyasal.
                kinâyeâmîz (A.-F.) [ کنایه آميز ] kinayeli.
                kindar (F.) [ کيندار ] kinci.
                kînecû (F.) [ کينه جو ] kinci.
                kirâm (A.) [ 1 [ کرام .yüce kişiler. 2.cömertler.
                kirâren (A.) [ کرارا ] defalarca.
                kirbâs (A.) [ کرباس ] bez.
                kirm (F.) [ کرم ] kurt, kurtçuk.
                kirm-i ebrîşem [ کرم ابریشم ] ipek böceği.
                kirm-i şebefruz [ کرم شب افروز ] ateş böceği.
                kîse (F.) [ 1 [ کيسه .torba, kese. 2.para kesesi.
                kisve (A.) [ کسوه ] giysi.
                kisvet (A.) [ 1 [ کسوت .giysi. 2.güreşçi kisbeti.
                kîş (F.) [ کيش ] din.
                kişt (F.) [ کشت ] ekin.
                kiştzar (F.) [ کشتزار ] tarla.
                kişver (F.) [ کشور ] ülke.
                kişverküşâ (F.) [ کشورکشا ] fatih, ülkeler alan.
                kitâb (A.) [ کتاب ] kitap.
                kitâbe (A.) [ 1 [ کتابه .mezar taşı yazısı. 2.yazıt.
                kitabhâne (A.-F.) [ کتابخانه ] kütüphane.
                kitmân (A.) [ کتمان ] sır saklama, ketumluk.
                kitmân etmek saklamak.
                kiyâset (A.) [ کياست ] zekilik, uyanıklık.
                kizb (A.) [ کذب ] yalan.

                köhne (F.) [ کهنه ] eski.

                kubh (A.) [ قبح ] çirkinlik.
                kubûr (A.) [ قبور ] mezarlar.
                kûçe (F.) [ کوچه ] sokak.
                kudât (A.) [ قضات ] kadılar.
                kûdek (F.) [ کودک ] çocuk.
                kudemâ (A.) [ قدما ] eskiler.
                kudret (A.) [ قدرت ] güç.
                kudsî (A.) [ قدسی ] kutsal.
                kudsiyân (A.-F.) [ قدسيان ] melekler.
                kudsiyet (A.) [ قدسيت ] kutsallık.
                kudsiyetşiken (A.-F.) [ قدسيت شکن ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı
                saygısız.
                kudûm (A.) [ 1 [ قدوم .gelme. 2.kudüm.
                kudûmzen (A.-F.) [ قدوم زن ] kudüm çalan.
                kûfe (F.) [ کوفه ] küfe.
                kufl (A.) [ قفل ] kilit.
                kûfte (F.) [ 1 [ کوفته .ezik. 2.köfte.
                kûh (F.) [ کوه ] dağ.
                kûhân (F.) [ کوهان ] hörgüç.
                kûhistan (F.) [ کوهستان ] dağlık.
                kuhl (A.) [ کحل ] göz sürmesi.
                kulel (A.) [ 1 [ قلل .kuleler. 2.doruklar.
                kullâb (A.) [ قلاب ] kanca, çengel.
                kulle (A.) [ 1 [ قله .kule. 2.doruk.
                kulûb (A.) [ قلوب ] kalpler.
                kumâr (A.) [ قمار ] kumar.
                kumâş (A.) [ قماش ] kumaş.
                kumrî (A.) [ قمری ] kumru.
                kûr (F.) [ کور ] kör.
                kur’a (A.) [ قرعه ] kur’a, ad çekme.
                kurâ (A.) [ قراء ] köyler.
                kurâze (A.) [ قراضه ] kırıntı, döküntü.
                kurb (A.) [ 1 [ قرب .yakınlık. 2.yakın.
                kûre (F.) [ کوره ] kuyumcu ocağı.
                kûrî (F.) [ کوری ] körlük.
                kurrâ (A.) [ قراء ] Kur’ân okuyucular.
                kurs (A.) [ قرص ] yuvarlak.
                kurûn (A.) [ 1 [ قرون .yüzyıllar. 2.çağlar.
                kurûn-i kadîme (F.) [ قرون قدیمه ] eski çağlar.
                kurûn-i ûlâ [ قرون اولی ] ilkçağ.
                kurûn-i vüstâ [ قرون وسطی ] ortaçağ.
                kûs (F.) [ کوس ] kös, büyük davul.
                kûse (F.) [ کوسه ] köse.
                kusûr (A.) [ 1 [ قصور .kasırlar. 2.eksiklik, hata, ihmal.
                kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak.
                kûşe (F.) [ کوشه ] köşe.
                kûşiş (F.) [ کوشش ] çaba.
                kûşk (F.) [ کوشک ] köşk.
                kût (A.) [ قوت ] azık, yiyecek.
                kûtah (F.) [ کوتاه ] kısa.
                kûtahnazar (F.-A.) [ کوتاه نظر ] kıt görüşlü, basiretsiz.
                kutb (A.) [ قطب ] kutup.
                kutn (A.) [ قطن ] pamuk.
                kutr (A.) [ قطر ] çap.
                kuûd (A.) [ قعود ] oturma.
                kuvâ (A.) [ قوا ] güçler, kuvvetler.
                kuvve (A.) [ قوه ] güç, kuvvet.
                kuvve-i muhayyile [ قوهء مخيله ] hayal gücü.
                kuvve-i müeyyide [ قوهء مؤیده ] yaptırım gücü.
                kuvvet (A.) [ 1 [ قوت .güç. 2.askerî güç.
                kûy (F.) [ 1 [ کوی .köy. 2.sokak. 3.sevgilinin evinin bulunduğu yer.
                kuyûd (A.) [ 1 [ قيود .bağlar. 2.kayıtlar.
                kuyûdat (A.) [ قيودات ] kayıtlar.
                kuzât (A.) [ قضات ] kadılar.
                kûze (F.) [ کوزه ]] testi.

                kübrâ (A.) [ کبرا ] en büyük.
                küdûr (A.) [ کدور ] kederler.
                küdûret (A.) [ 1 [ کدورت .bulanıklık. 2.tasa.
                küffar (A.) [ کفار ] kafirler.
                küfr (A.) [ 1 [ کفر .kafirlik. 2.küfür.
                küfrbâz (A.-F.) [ کفرباز ] küfürbaz.
                kühen (F.) [ کهن ] eski.
                külah (F.) [ کلاه ] şapka.
                külbe (F.) [ کلبه ] kulübe.
                küleh (F.) [ کله ] külah, şapka.
                külfet (A.) [ 1 [ کلفت .zahmet. 2.merasim.
                küll (A.) [ کل ] tüm, bütün.
                küllî (A.) [ 1 [ کلی .genel. 2.çok.
                külliyyen (A.) [ کليا ] tamamen, tümü.
                künc (F.) [ کنج ] köşe.
                küngüre (F.) [ کنگره ] şerefe.
                künh (A.) [ کنه ] asıl, öz.
                künûn (F.) [ کنون ] şimdi.
                künûz (A.) [ کنوز ] hazineler.
                küre (A.) [ کره ] küre.
                küre-i arz [ کرهء ارض ] yerküre, dünya.
                kürevî (A.) [ کروی ] küresel.
                kürre (F.) [ 1 [ کره .sıpa. 2.tay.
                kürsî (A.) [ 1 [ کرسی .kürsü, taht. 2.başkent.
                küsûf (A.) [ 1 [ کثوف .güneş tutulması. 2.tutulma.
                küsûr (A.) [ 1 [ کسور .kesirler. 2.parçalar.
                küşad (F.) [ 1 [ کشاد .açma. 2.açılma, açılış.
                küşâd etmek açılış yapmak, açmak.
                küştî (F.) [ کشتی ] güreş.
                küttâb (A.) [ کتاب ] kâtipler, yazıcılar.
                kütüb (A.) [ کتب ] kitaplar.
                kütübhâne (A.-F.) [ کتبخانه ] kütüphane
                [CENTER] [/CENTER]

                تعليق


                • #68
                  şa’r (A.) [ شعر ] kıl.
                  şa’riyye (A.) [ شعریه ] şehriye.
                  şa’şa’a (A.) [ 1 [ شعشعه .gösteriş. 2.parlaklık.
                  şa’şa’adâr (A.-F.) [ 1 [ شعشعه دار .gösterişli. 2.parlak.
                  şâd (F.) [ شاد ] sevinçli.
                  şâd etmek sevindirmek, mutlu etmek.
                  şâd olmak sevinmek, mutlu olmak.
                  şâdân (F.) [ شادان ] sevinçli.
                  şâdî (F.) [ شادی ] sevinç.
                  şâdmân (F.) [ شادمان ] sevinçli.
                  şâdmânî (F.) [ شادمانی ] sevinç.
                  şâdurvan (F.) [ شادروان ] şadırvan.
                  şafak (A.) [ شفق ] güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
                  şâfi’ (A.) [ شافع ] şefaatçi.
                  şâgird (F.) [ 1 [ شاگرد .öğrenci. 2.çırak.
                  şâgirdân (F.) [ 1 [ شاگردان .öğrenciler. 2.çıraklar.
                  şâh (F.) [ 1 [ شاخ .dal. 2.boynuz.
                  şâh (F.) [ 1 [ شاه .padişah. 2.ıran şahı.
                  şahâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık, şahitlik. 2.şehadet getirme. 3.şehitlik.
                  şahâdetname (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma.
                  şâhân (F.) [ شاهان ] şahlar.
                  şâhâne (F.) [ 1 [ شاهانه .şahlara yakışır. 2.şahlarla ilgili.
                  şahbal (F.) [ شاهبال ] kanattaki en uzun tüy.
                  şâhenşâh (F.) [ شاهنشاه ] şahlar şahı.
                  şâheser (F.-A.) [ شاه اثر ] üstün nitelikli eser.
                  şâhî (F.) [ شاهی ] şahlık.
                  şâhid (A.) [ 1 [ شاهد .tanık. 2.güzel. 3.sevgili.
                  şâhika (A.) [ شاهقه ] doruk.
                  şahin (F.) [ شاهين ] şahin.
                  şâhkâr (F.) [ شاهکار ] şaheser, başyapıt.
                  şahne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, polis.
                  şâhnişin (F.) [ شاهنشين ] cumba.
                  şâhrah (F.) [ شاهراه ] anayol.
                  şâhreg (F.) [ شاهرگ ] atardamar.
                  şahs (A.) [ شخص ] kişi, şahıs.
                  şâhsâr (F.) [ شاخسار ] çalılık.
                  şahsen (A.) [ شخصا ] bizzet, kendisi.
                  şahsî (A.) [ شخصی ] kişisel.
                  şahsiyet (A.) [ شخصيت ] kişilik.
                  şahsüvar (F.) [ شاه سوار ] usta binici.
                  şahvar (F.) [ 1 [ شاهوار .şah gibi. 2.büyük inci.
                  şâhzade (F.) [ شاهزاده ] şehzade.
                  şâibe (A.) [ شائبه ] leke, kötü iz.
                  şaîr (A.) [ شعير ] arpa.
                  şâir (A.) [ شاعر ] ozan, şair.
                  şâiran (A.-F.) [ شاعران ] şairler.
                  şâirâne (A.-F.) [ شاعرانه ] romantik, şairce.
                  şâire (A.) [ شاعره ] bayan şair.
                  şakâikünnumân A.) [ شقاءق النعمان ] gelincik.
                  şakî (A.) [ شقی ] haydut.
                  şâkî (A.) [ شاکی ] şikayetçi.
                  şâkir (A.) [ شاکر ] şükr eden.
                  şâkird (F.) [ 1 [ شاکرد .öğrenci. 2.çırak.
                  şakk (A.) [ شق ] yarık, çatlak.
                  şâkûl (A.) [ شاکول ] çekül.
                  şâl (F.) [ شال ] şal.
                  şâm (F.) [ شام ] akşam.
                  şâme (F.) [ شامه ] başörtüsü.
                  şâmgâh (F.) [ شامگاه ] akşam vakti, akşamüstü.
                  şâmî (A.) [ شامی ] şamlı.
                  şâmih (A.) [ شامخ ] yüksek, yüce.
                  şâmil (A.) [ شامل ] kapsayan.
                  şâmil olmak kapsamak.
                  şâmme (A.) [ شامه ] koku alma duyusu.
                  şân (A.) [ 1 [ شان .şöhret, şan. 2.durum. 3.gösteriş.
                  şâne (F.) [ شانه ] tarak.
                  şarâb (A.) [ شراب ] şarap.
                  şarâbî (A.) [ 1 [ شرابی .şarapçı. 2.şarap rengi.
                  şâri’ (A.) [ شارع ] yasa koyucu.
                  şâribülleyli vennehâr (A.) [ شارب الليل والنهار ] ayyaş, gece demez gündüz demez
                  içki içen.
                  şârih (A.) [ شارح ] şerh eden.
                  şark (A.) [ 1 [ شرق .doğu. 2.Doğu, Doğu dünyası.
                  şarkan (A.) [ 1 [ شرقا .doğudan. 2.doğusunda.
                  şarkî (A.) [ شرقی ] doğu, doğu ile ilgili.
                  şarkiyat (A.) [ شرقيات ] doğubilim.
                  şarkiyatçı (A.-T.) doğubilimci, oryntalist, müsteşrik.
                  şarkiyyûn (A.) [ شرقيون ] doğulular.
                  şart (A.) [ 1 [ شرط .koşul. 2.yemin. 3.durum.
                  şartiyyet (A.) [ شرطيت ] koşulluluk.
                  şartnâme (A.-F.) [ شرط نامه ] şart mektubu.
                  şast (F.) [ شست ] altmış.
                  şathiyyat (A.) [ شطحيات ] ince anlamlı ve eğlendirici manzume.
                  şâtır (A.) [ شاطر ] neşeli.
                  şatranc (A.) [ شطرنج ] satranç.
                  şatt (A.) [ شط ] ırmak, büyük nehir.
                  şâyân (F.) [ شایان ] layık, yaraşır, yakışık alır.
                  şâyed (F.) [ شاید ] belki, şayet.
                  şâyeste (F.) [ شایسته ] yaraşır, layık.
                  şâyestegî (F.) [ شایستگی ] yaraşma.
                  şâygân (F.) [ شایگان ] yaraşır, yakışık alır.
                  şâyi’ (A.) [ شایع ] yayılmış.
                  şâyia (A.) [ شایعه ] söylenti.
                  şâz (A.) [ شاذ ] kural dışı.

                  şe’n (A.) [ شأن ] iş.
                  şe’niyet (A.) [ شأنيت ] gerçeklik, realite.
                  şeâmet (A.) [ شآمت ] uğursuzluk.
                  şeb (F.) [ شب ] gece.
                  şeb -i arûs [ 1 [ شب عروس .düğün gecesi. 2.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin
                  ölüm gecesi.
                  şeb -i yeldâ [ شب یلدا ] yılın en uzun gecesi.
                  şebâb (A.) [ شباب ] gençlik.
                  şebâhet (A.) [ شباهت ] benzerlik.
                  şebân (F.) [ شبان ] geceler.
                  şebangâh (F.) [ شبانگاه ] geceleyin, gece vakti.
                  şebâviz (F.) [ شباویز ] ishak kuşu.
                  şebbûy (F.) [ شب بوی ] şebboy.
                  şebefrûz (F.) [ شب افروز ] geceyi aydınlatan.
                  şebeke (A.) [ 1 [ شبکه .ağ. 2.balık ağı. 3.dokular.
                  şebgerd (F.) [ شبگرد ] bekçi.
                  şebgîr (F.) [ شبگير ] geceleri uyuyamayan, uykusuzluk çeken. 2.sabah.
                  şebîh (A.) [ شبيه ] benzer, benzeyen.
                  şebîhûn (F.) [ شبيخون ] gece baskını.
                  şebistan (F.) [ 1 [ شبستان .yatak odası. 2.harem dairesi.
                  şebnem (F.) [ شبنم ] çiy.
                  şebpere (F.) [ شب پره ] yarasa.
                  şebreng (F.) [ 1 [ شب رنگ .siyah. 2.gece rengi.
                  şebtâb (F.) [ شبتاب ] ateş böceği.
                  şeburûz (F.) [ شب و روز ] gece gündüz.
                  şebzindedâr (F.) [ شب زنده دار ] geceleri ibadet eden.
                  şecâat (A.) [ شجاعت ] cesaret, yiğitlik.
                  şecer (A.) [ شجر ] ağaç.
                  şecere (A.) [ شجره ] soyağacı.
                  şecî (A.) [ شجيع ] cesur, yiğit.
                  şedîd (A.) [ شدید ] şiddetli.
                  şefâat (A.) [ شفاعت ] af için aracılık etme.
                  şefafet (A.) [ شفافت ] saydamlık.
                  şefakat (A.) [ شفقت ] şefkat.
                  şeffaf (A.) [ شفاف ] saydam.
                  şefî’ (A.) [ شفيع ] şefaatçi, şefaat eden.
                  şefik (A.) [ شفيق ] müşfik, şefkatli.
                  şeftâlû (F.) [ شفتالو ] şeftali.
                  şegal (F.) [ شغال ] çakal.
                  şeh (F.) [ شه ] şah, padişah.
                  şehâ (F.) [ شها ] ey şah.
                  şehâdet (A.) [ 1 [ شهادت .tanıklık. 2.şehitlik.
                  şehâdetnâme (A.-F.) [ شهادت نامه ] diploma, mezuniyet belgesi.
                  şehâmet (A.) [ شهامت ] yiğitlik.
                  şehbâl (F.) [ شهبال ] kanattaki en uzun tüy.
                  şehbender (F.) [ شهبندر ] konsolos.
                  şehbenderhâne (F.) [ شهبندر خانه ] konsolosluk.
                  şehd (A.) [ شهد ] bal.
                  şehenşâh (F.) [ شهنشاه ] büyük şah, şahlar şahı.
                  şehevât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
                  şehîd (A.) [ شهيد ] şehit.
                  şehîr (A.) [ شهير ] ünlü, meşhur.
                  şehlâ (A.) [ 1 [ شهلا .hafif şaşı. 2.ela gözlü.
                  şehnişin (F.) [ شهنشين ] cumba.
                  şehper (F.) [ شهپر ] kuş kanadındaki en uzun tüy.
                  şehr (A.) [ شهر ] ay.
                  şehr (Pehlevî>F.) [ شهر ] kent, şehir.
                  şehrâşûb (F.) [ شهر آشوب ] şehir karıştıran.
                  şehremâneti (F.-A.-T.) 1.belediye. 2.belediye başkanlığı.
                  şehremini (F.-A.-T.) belediye başkanı.
                  [CENTER] [/CENTER]

                  تعليق


                  • #69
                    şehrî (F.) [ شهری ] şehirli, kentli.
                    şehristan (F.) [ شهرستان ] kent, büyük şehir.
                    şehryâr (F.) [ شهریار ] hükümdar, şah.
                    şehryârî (F.) [ شهریاری ] hükümdarlık, şahlık.
                    şehsüvar (F.) [ شهسوار ] binici, usta binici.
                    şehvânî (A.) [ 1 [ شهوانی .şehvetle ilgili. 2.şehvet düşkünü.
                    şehvât (A.) [ شهوات ] şehvetler.
                    şehvet (A.) [ 1 [ شهوت .aşırı cinsel istek. 2.aşırı istek.
                    şehvetengîz (A.-F.) [ شهوت انگيز ] şehvet verici.
                    şehvetperest (A.-F.) [ شهوت پرست ] şehvet düşkünü.
                    şehzâde (F.) [ شهزاده ] şah çocuğu, şehzade.
                    şehzâdegân (F.) [ شهزادگان ] şehzadeler.
                    şekâvet (A.) [ شقاوت ] haydutluk.
                    şeker (F.) [ شکر ] şeker.
                    şekerâb (F.) [ شکراب ] tatsızlık, kırgınlık.
                    şekerhand (F.) [ شکرخند ] tatlı gülüş, sevgilinin tatlı gülüşü.
                    şekerleb (F.) [ 1 [ شکرلب .tatlı dudaklı. 2.şirin sözlü.
                    şekîbâ (F.) [ شکيبا ] sabırlı.
                    şekk (A.) [ شک ] kuşku, şüphe.
                    şekl (A.) [ 1 [ شکل .şekil. 2.tür. 3.resim, çizim, kroki.
                    şeklen (A.) [ شکلا ] şekilce.
                    şeklî (A.) [ شکلی ] şekle dayanan, biçimsel.
                    şekvâ (A.) [ شکوا ] şikayet, sızlanma.
                    şekvâ etmek şikayet etmek.
                    şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak.
                    şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak.
                    şelgam (F.) [ شلغم ] şalgam.
                    şellâle (A.) [ شلاله ] çağlayan, şelale.
                    şelvâr (F.) [ 1 [ شلوار .pantolon. 2.şalvar.
                    şelvârbend (F.) [ شلواربند ] uçkur.
                    şem’ (A.) [ 1 [ شمع .mum. 2.balmumu.
                    şem’dan (A.-F.) [ شمعدان ] mumluk, şamdan.
                    şemâil (A.) [ شمائل ] huylar, tavırlar.
                    şemâte (A.) [ شماطه ] şamata.
                    şemîm (A.) [ 1 [ شميم .güzel koku. 2.güzel kokulu.
                    şemme (A.) [ شمه ] çok az.
                    şems (A.) [ شمس ] güneş.
                    şemsî (A.) [ 1 [ شمسی .güneşle ilgili. 2.güneş takvimi.
                    şemsiye (A.) [ 1 [ شمسيه .güneşlik. 2.şemsiye.
                    şemşîr (F.) [ شمشير ] kılıç.
                    şenâat (A.) [ شناعت ] kötülük.
                    şenbe (F.) [ شنبه ] cumartesi.
                    şenî’ (A.) [ شنيع ] kötü, çirkin.
                    şer (A.) [ شر ] kötülük.
                    şer’ (A.) [ شرع ] din kuralları.
                    şer’an (A.) [ شرعا ] şer’î olarak, şeriat hükümlerine göre.
                    şer’î (A.) [ شرعی ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
                    şer’iye (A.) [ شرعيه ] şeriat ile ilgili, şeriata uyan.
                    şerâbhâr (A.-F.) [ شرابخوار ] şarap içen.
                    şerâfet (A.) [ 1 [ شرافت .şereflilik. 2.soyluluk.
                    şerâit (A.) [ شرائط ] koşullar.
                    şerâket (A.) [ شراکت ] ortaklık.
                    şerâre (A.) [ شراره ] kıvılcım.
                    şerâret (A.) [ شرارت ] kötülük, şerlilik.
                    şerâyi’ (A.) [ شرایع ] şeriat hükümleri.
                    şerbet (A.) [ شربت ] şurup.
                    şeref (A.) [ 1 [ شرف .şeref. 2.üstünlük. 3.kıvanç.
                    şerefbahş (A.-F.) [ شرفبخش ] şeref veren.
                    şerefsâdır olmak padişahın emriyle çıkmak.
                    şerefsudûr olmak padişahın emriyle çıkmak.
                    şerefvârid olmak şerefle gelmek.
                    şerefvusûl olmak şerefle gelmek.
                    şerefzâhir olmak şerefle çıkmak.
                    şerefzuhûr olmak şerefle çıkmak.
                    şerer (A.) [ شرر ] kıvılcımlar.
                    şerh (A.) [ 1 [ شرح .açma. 2.açılama.
                    şerha (A.) [ شرحه ] dilim dilim olmuş.
                    şerha şerha dilim dilim, parçamparça.
                    şeriat (A.) [ 1 [ شریعت .din hükümleri. 2.doğru yol.
                    şerif (A.) [ 1 [ شریف .şerefli. 2.Hz. Hüseyin soyundan gelen.
                    şerik (A.) [ 1 [ شریک .ortak. 2.okul arkadaşı.
                    şerîr (A.) [ شریر ] kötü, şirret.
                    şerîta (A.) [ شریطه ] koşul.
                    şerm (F.) [ شرم ] utanç, utanma.
                    şermende (F.) [ شرمنده ] utangaç.
                    şermendegî (F.) [ شرمندگی ] utangaçlık.
                    şermgîn (F.) [ شرمگين ] utangaç.
                    şermnâk (F.) [ شرمناک ] utangaç.
                    şermsâr (F.) [ شرمسار ] utangaç.
                    şerr (A.) [ 1 [ شر .kötülük. 2.kötü davranış.
                    şerîr (A.) [ شریر ] kötü insan, kötülük eden insan.
                    şest (F.) [ 1 [ شست .okçu yüksüğü. 2.olta.
                    şeş (F.) [ شش ] altı.
                    şeşbeş (F.-T.) [ شش بش ] altı ve beş.
                    şeşcihar (F.) [ شش جهار ] altı ve dört.
                    şeşise (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
                    şeşiyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
                    şeşper (F.) [ شش پر ] topuz.
                    şeşüdü (F.) [ شش و دو ] altı ve iki.
                    şeşüm (F.) [ ششم ] altıncı.
                    şeşüse (F.) [ شش و سه ] altı ve üç.
                    şeşüyek (F.) [ شش و یک ] altı ve bir.
                    şetâret (A.) [ شطارت ] neşe.
                    şetm (A.) [ شتم ] küfür, sövgü.
                    şetm etmek küfretmek, sövmek.
                    şevâgil (A.) [ شواغل ] uğraşılar.
                    şevher (F.) [ شوهر ] koca.
                    şevk (A.) [ 1 [ شوق .çok isteme. 2.sevinç.
                    şevket (A.) [ شوکت ] ululuk.
                    şevketmeâb (A.) [ شوکت مآب ] yüce padişah.
                    şevketpenâh (A.-F.) [ شوکت پناه ] yüce padişah.
                    şey’ (A.) [ شیء ] şey.
                    şey’î (A.) [ شيئی ] nesnel, objektif.
                    şey’iyet (A.) [ شيئيت ] nesnellik, objektiflik.
                    şeyâtin (A.) [ شياطين ] şeytanlar.
                    şeyb (A.) [ شيب ] yaşlılık, ihtiyarlık.
                    şeydâ (F.) [ شيدا ] mecnun.
                    şeyh (A.) [ 1 [ شيخ .yaşlı, ihtiyar. 2.tarikat şeyhi.
                    şeyhûhet (A.) [ شيخوخت ] yaşlılık.
                    şeytanet (A.) [ شيطنت ] şeytanlık, hilekârlık.
                    şeytânî (A.) [ 1 [ شيطانی .şeytanlık. 2.şeytanca.

                    şıhne (A.) [ شحنه ] güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi.
                    şık (A.) [ شق ] ikiye bölünmüş bir şeyin her parçası.

                    şi’r (A.) [ شعر ] şiir.
                    şîa (A.) [ شيعه ] şiî.
                    şiâr (A.) [ 1 [ شعار .slogan. 2.işaret.
                    şiâr edinmek slogan haline getirmek, meslek edinmek.
                    şibh (A.) [ 1 [ شبه .benzeme. 2.benzer.
                    [CENTER] [/CENTER]

                    تعليق


                    • #70
                      şibh-i cezîre (A.-F.) [ شبه جزیره ] yarımada.
                      şibh-i münharif (A.-F.) [ شبه منحرف ] yamuk.
                      şicâ’ (A.) [ شجاع ] cesurlar.
                      şiddet (A.) [ 1 [ شدت .sertlik. 2.aşırılık, fazlalık.
                      şiddetle (A.-T.) kesin olarak.
                      şifa bahşetmek şifa vermek, iyileştirmek.
                      şifa bulmak iyileşmek.
                      şifâ’ (A.) [ شفاء ] şifa,iyileşme.
                      şifâbahş (A.-F.) [ شفابخش ] şifa verme, iyileştirme.
                      şifâbahş olmak şifa vermek, iyileştirmek.
                      şifâhane (A.-F.) [ شفاخانه ] hastane.
                      şifâhen (A.) [ شفاها ] sözlü olarak.
                      şifâhî (A.) [ شفاهی ] sözlü olarak.
                      şifakâr (A.-F.) [ شفاکار ] şifa veren, iyileştiren.
                      şifânâpezîr (A.-F.) [ شفاناپذیر ] iyileşmez, onulmaz, şifa bulmaz.
                      şifâresân (A.-F.) [ شفارسان ] şifa veren, iyileştiren.
                      şifâyâb (A.-F.) [ شفایاب ] şifa bulan.
                      şifâyâb olmak şifa bulmak, iyileşmek.
                      şîfte (F.) [ شيفته ] delicesine aşık.
                      şîftedil (F.) [ شيفته دل ] gönlünü kaptırmış, delicesine aşık.
                      şihâb (A.) [ 1 [ شهاب .akan yıldız, kayan yıldız. 2.kıvılcım.
                      şîhe (F.) [ شيهه ] kişneme.
                      şîî (A.) [ شيعی ] şiî, şîa mezhebine mensup.
                      şiirâlud (A.-F.) [ شعر آلود ] şiirli.
                      şîiyyet (A.) [ شيعيت ] şiîlik.
                      şikâf (F.) [ ] 1 شکاف .yarık. 2.yaran.
                      şikâr (F.) [ 1 [ شکار .av. 2.av hayvanı.
                      şikâr etmek avlamak.
                      şikâr olmak avlanmak, av olmak.
                      şikârgah (F.) [ شکارگاه ] avlak.
                      şikârî (F.) [ 1 [ شکاری .avcı. 2.av ile ilgili.
                      şikâyât (A.) [ شکایات ] şikayetler.
                      şikâyet (A.) [ شکایت ] sızlanma, şikayet.
                      şikâyetnâme (A.-F.) [ 1 [ شکایت نامه .şikayet mektubu. 2.şikayeti konu alan
                      yapıt.
                      şikem (F.) [ 1 [ شکم .karın. 2.mide.
                      şikembe (F.) [ شکمبه ] işkembe.
                      şikemderd (F.) [ شکم درد ] karın ağrısı.
                      şikemperest (F.) [ شکم پرست ] obur.
                      şikemperver (F.) [ شکم پرور ] obur.
                      şiken (F.) [ 1 [ شکن .kıran. 2.kıvrım, büklüm.
                      şikence (F.) [ شکنجه ] işkence.
                      şikest (F.) [ 1 [ شکست .kırık. 2.yenilgi. 3.kırma. 4.kırılma.
                      şikest bulmak kırılmak.
                      şikest olmak kırılmak.
                      şikeste (F.) [ 1 [ شکسته .kırık. 2.yenik, mağlup.
                      şikestebâl (F.) [ 1 [ شکسته بال .kanadı kırık. 2.çaresiz, üzgün.
                      şikestebeste (F.) [ شکسته بسته ] kırık dökük.
                      şikestedil (F.) [ شکسته دل ] gönlü yaralı.
                      şikestetâli’ (F.-A.) [ شکسته طالع ] talihsiz.
                      şimâl (A.) [ 1 [ شمال .kuzey. 2.sol.
                      şimâlen (A.) [ 1 [ شمالا .kuzeyden. 2.kuzeyde.
                      şimâlî (A.) [ شمالی ] kuzeye ait. kutb-i ~ kuzey kutbu.
                      şimşâd (F.) [ شمشاد ] şimşir.
                      şimşir (F.) [ شمشير ] kılıç.
                      şinâs (F.) [ 1 [ شناس .tanıyan. 2.bilen. 3.sayan.
                      şîr (F.) [ شير ] arslan.
                      şîr (F.) [ شير ] süt.
                      şîrâze (F.) [ 1 [ شيرازه .kitap sırtındaki kumaş şerit. 2.düzen.
                      şîrdan (F.) [ شيردان ] şirden.
                      şîrdil (F.) [ شيردل ] yiğit, arslan yürekli.
                      şîre (F.) [ 1 [ شيره .şıra. 2.özsuyu. 3.süt.
                      şîrhar (F.) [ شيرخوار ] süt çocuğu.
                      şîrin (F.) [ 1 [ شيرین .tatlı. 2.şirin, sevimli.
                      şîrinkâr (F.) [ شيرینکار ] davranışları güzel.
                      şîrinzeban (F.) [ شيرین زبان ] tatlı dilli.
                      şirk (A.) [ شرک ] Tanrı’ya ortak koşma.
                      şirket (A.) [ شرکت ] ortaklık.
                      şîrmerd (F.) [ شيرمرد ] yürekli, yiğit.
                      şîrpençe (F.) [ 1 [ شيرپنچه .arslan pençesi. 2.sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan
                      çıbanı.
                      şirret (A.) [ 1 [ شرت .kötülük. 2.kötü insan.
                      şiryân (A.) [ شریان ] atardamar.
                      şîşe (F.) [ شيشه ] şişe.
                      şitâ (A.) [ شتا ] kış.
                      şitâbân (F.) [ شتابان ] koşan, seğirten.
                      şitâbân olmak koşmak, seğirtmek.
                      şitâiyye (A.) [ 1 [ شتائيه .kışlık. 2.kış için yazılan şiir.
                      şîve (F.) [ 1 [ شيوه .tarz, usül. 2.naz, işve. 3.aksan.
                      şîvebaz (F.) [ شيوه باز ] işveli.
                      şîvekâr (F.) [ شيوه کار ] işveli, cilveli.
                      şîven (F.) [ شيون ] ağıt.

                      şöhre (A.) [ شهره ] ünlü.
                      şöhret (A.) [ شهرت ] ün.
                      şöhretşiâr (A.) [ شهرت شعار ] ünlü.

                      şu’le (A.) [ شعله ] alev, şule.
                      şu’ledar (A.-F.) [ شعله دار ] alevli, şuleli.
                      şu’lereng (A.-F.) [ شعله رنگ ] alev rengi.
                      şu’lever (A.-F.) [ 1 [ شعله ور .alevli. 2.parlak, aydınlık.
                      şuâ (A.) [ شعاع ] ışın.
                      şuâât (A.) [ شعاعات ] ışınlar.
                      şuabât (A.) [ شعبات ] şubeler.
                      şuarâ (A.) [ شعرا ] şairler.
                      şube (A.) [ شعبه ] kol, dal, şube.
                      şubede (F.) [ شعبده ] hokkabazlık.
                      şubedebâz (F.) [ شعبده باز ] hokkabaz.
                      şuebât (A.) [ شعبات ] şubeler.
                      şugl (A.) [ شغل ] iş, uğraşı.
                      şugûl (A.) [ شغول ] uğraşılar.
                      şûh (F.) [ 1 [ شوخ .oynak ve neşeli. 2.hareketlerinde serbest olan. 3. neşeli güzel.
                      şûhmeşreb (F.-A.) [ شوخ مشرب ] şen şakrak.
                      şûm (F.) [ شوم ] uğursuz, şom.
                      şûr (F.) [ 1 [ شور .heyecan, coşku. 2.tuzlu. 3.gürültü.
                      şûrâ (A.) [ شورا ] danışma.
                      şûrbaht (F.) [ شوربخت ] talihsiz.
                      şûre (F.) [ شوره ] çorak.
                      şûrezâr (F.) [ شوره زار ] çorak arazi.
                      şûrîde (F.) [ 1 [ شوریده .perişan. 2.karasevdalı.
                      şûrîdebaht (F.) [ شوریده بخت ] talihsiz.
                      şûrîdehâtır (F.-A.) [ شوریده خاطر ] gönlü perişan, aklı karışık.
                      şûristân (F.) [ شورستان ] çorak arazi.
                      şûriş (F.) [ شورش ] kargaşa.
                      şurta (A.) [ شرطه ] öncü asker.
                      şurûb (A.) [ شروب ] şurup.
                      şurût (A.) [ شروط ] koşullar.
                      şuûbiyye (A.) [ شعوبيه ] şuûbîlik.
                      şuûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
                      şuur (A.) [ شعور ] bilinç.
                      şûy (F.) [ شوی ] koca.

                      şübhe (A.) [ شبهه ] şüphe.
                      şübhedar (A.-F.) [ شبهه دار ] şüpheli, kuşkulu.
                      şücâ’ (A.) [ شجاع ] cesur.
                      şücâ’at (A.) [ شجاعت ] cesurluk, yiğitlik.
                      şüfeâ (A.) [ شفعا ] şefaatçılar.
                      şühedâ (A.) [ شهدا ] şehitler.
                      şühud (A.) [ 1 [ شهود .görme. 2.görünme. 3.tanıklar.
                      şühûr (A.) [ شهور ] aylar.
                      şükr (A.) [ شکر ] şükür, teşekkür.
                      şükrân (A.) [ شکران ] teşekkür borcu, iyiliğin bilinmesi.
                      şükrâne (A.-F.) [ شکرانه ] teşekkür borcu olarak, teşekkür alameti.
                      şükrgüzar (A.-F.) [ شکرگزار ] teşekkür eden.
                      şükûfe (F.) [ شکوفه ] çiçek.
                      şükûfezar (F.) [ شکوفه زار ] çiçeği çok olan yer, çiçek bahçesi.
                      şükûh (F.) [ شکوه ] görkem, ululuk.
                      şüküfte (F.) [ شکفته ] açılmış, çiçek açmış.
                      şükür (A.) [ شکر ] teşekkür, iyilik bilme.
                      şümâr (F.) [ 1 [ شمار .sayı. 2.sayan.
                      şümûl (A.) [ 1 [ شمول .kapsam. 2.kapsama.
                      şümürde (F.) [ شمرده ] sayılı.
                      şüpüş (F.) [ شپش ] bit.
                      şürb (A.) [ شرب ] içme.
                      şürefâ (A.) [ شرفا ] şerifler, Hz. Muhammed soyundan gelenler.
                      şürekâ (A.) [ شرکا ] ortaklar.
                      şürû (A.) [ شروع ] başlama.
                      şürûh (A.) [ شروح ] şerhler, açılamalar.
                      şürûr (A.) [ شرور ] kötülükler.
                      şürut (A.) [ شروط ] koşullar.
                      şüs (F.) [ شس ] akciğer.
                      şüst (F.) [ شست ] yıkama.
                      şüstüşû (F.) [ 1 [ شست و شو .yıkama. 2.yıkanma.
                      şüş (F.) [ شش ] karaciğer.
                      şütür (F.) [ شتر ] deve.
                      şütürban (F.) [ شتربان ] deveci.
                      şütürdil (F.) [ شتردل ] kinci.
                      şütürhâr (F.) [ شترخوار ] deve dikeni.
                      şütürmürg (F.) [ شترمرغ ] devekuşu.
                      şüûn (A.) [ 1 [ شئون .işler. 2.olaylar.
                      şüûnât (A.) [ شئونات ] olaylar.
                      şüyû (A.) [ 1 [ شيوع .yayılma. 2.dağılma. 3.duyulma.
                      şüyûh (A.) [ 1 [ شيوخ .şeyhler. 2.ihtiyarlar, yaşlılar
                      [CENTER] [/CENTER]

                      تعليق


                      • #71
                        اخواني الاعضاء

                        الحمد لله تم الانتهاء من فرع قاموس لاغلب الكلمات العثمانية القديمة

                        والتي تم ذكرها في بعض الخرائط والرسائل العثمانية

                        واتمني للجميع الفائده من الموضوع

                        وفقكم الله

                        وان شاء الله مع قدماء تكونون انتم الاقدم

                        والقادم اجمل مثل ما قال لكم اخوي مستكشف
                        [CENTER] [/CENTER]

                        تعليق


                        • #72
                          رائع اخي ابو فيصل ماهو معنى كلمة ميل ويران بالعربية . هي كلمة تركية معربة كتابة فقط
                          [SIZE=7][/SIZE]

                          تعليق


                          • #73
                            بارك الله فيك اخي ابو فيصل وجعله في ميزان حسناتك

                            تعليق


                            • #74
                              مشكوور أخي ابو فيصل هذا ما املناه من هذا المنتدى وانشاء الله في صحيفتكم
                              اللهم أنت ربي لا إله الا أنت
                              خلقتني وأنا عبدك وأنا على عهدك ووعدك ما استطعت
                              أعوذ بك من شر ما صنعت
                              أبوء لك بنعمتك عليّ وأبوء بذنبي
                              فاغفر لي
                              فإنه لا يغفر الذنوب إلا أنت

                              تعليق


                              • #75
                                المشاركة الأصلية بواسطة اللورد1981 مشاهدة المشاركة
                                رائع اخي ابو فيصل ماهو معنى كلمة ميل ويران بالعربية . هي كلمة تركية معربة كتابة فقط

                                اين وجدت هذه الكلمة

                                هل وجدتها علي خارطة

                                اين تحديدا

                                لكي نسال لك عنها
                                [CENTER] [/CENTER]

                                تعليق

                                يعمل...
                                X